Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TV5’de yayınlanan “Kulis Ankara” programında, Gazeteci Mustafa Yılmaz ve Sedat Bozkurt’un sorularını cevapladı.

“Maalesef iyimser değilim”

Türk Lirası’nın olağan üstü seviyede değer kaybedişine dair bir soru üzerine Davutoğlu, “Dün akşam Sayın Cumhurbaşkanını dinlediğimde, kullandığı argümanlara baktığımda, aslında gelmekte olan fırtınayı hissetmiştim ve çok huzursuz bir gece geçirdim tābir cāizse.” dedi. Davutoğlu, hükümetin bundan sonra da bu yaklaşımı değiştirmeye, bu mantığı değiştirmeye niyeti olmadığını bildiği için, ‘maalesef’ iyimser olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin TBMM Grubu Toplantısında faiz politikası ile ilgili olarak dile getirdiği “Bu konuda nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor?” sözüne atıfta bulunan Davutoğlu, o sözleri şöyle değerlendirdi:

“Faiz yasağı, doğru, nass; ama peki, sen bu ifadeyle nassın esāsına uygun davranıyor musun? Dünyadaki en yüksek faizi yaşatıyorsun bu halka? Ben başbakanlığı bıraktığımda 2016 bütçesinde 50 milyar lira faiz harcaması vardı ve aşağı doğru gidiyordu. Şimdi bu sene 240 milyar Türk Lirası faiz harcaması… Faiz, almış başını gitmiş.”

“Türk parasına karşı operasyon yapan bir odak varsa açıkla”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz’ ifadesiyle ‘Hata ekonomi yönetiminde değil, kurumlarda değil, kişilerde değil; dışarıda birileri bu krizi doğuruyor’ demek istediğini ifade eden Davutoğlu, “Peki, kim bunlar? Elinde Türk parasına karşı operasyon yapan bir odak varsa açıkla. İstihbarat dediğiniz sadece terör faaliyetinde olmaz ki, ekonomik istihbarat da vardır. Meselâ birileri, elinde yüksek miktarda Türk Lirası tutup bir operasyon çekebilir; dolar tutup Türkiye’de… O zaman açıkla ve tedbir al. Sen, tedbir makāmısın, şikâyet makāmı değilsin. Birileri Türkiye’ye savaş açmışsa, bunu açıklamakla sorumlusun.” dedi.

“Birleşik Arap Emirlikleri ile Sedat Peker pazarlığı mı yapıldı?”

Ahmet Davutoğlu, bir soru üzerine Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed El Nahyan’ın Türkiye’ye gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşecek olmasını değerlendirirken de 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından BAE’nin, hükümet temsilcileri tarafından darbenin arkasındaki ülke olarak takdim edildiğini hatırlattı. Daha sonra Sedat Peker’in bu ülkeye gittiğine işaret eden Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“İktidarı bir şekilde ilişkileri iyileştirmeye zorlamışlarsa bu yolla ve bir pazarlık varsa, bu doğru değil. Sedat Peker veya başka birisi, Türkiye’ye karşı birisi kullanılıyorsa ona karşı tedbir alırsın; ama en ağır suçlamalarla suçladığın bir ülkeyle tekrar oturup… İlişkilerin düzelmesine bir şey demiyorum. İnşallah iyi niyetle düzelir. Herkesle düzelsin ilişkimiz; kimseyle kötü olsun istemeyiz; fakat burada perde gerisinde hangi pazarlıkların yapıldığı konusunda bir gönül huzuru içinde ‘evet, Türkiye’nin menfaatleri yönünde bir şey’ mi yoksa birtakım gerçeklerin örtülmesi için mi yapılıyor, bunu göreceğiz zamanla.”

Davutoğlu, Türkiye’de uzun dönemli yatırım yapılacak bir güven ortamı olmadığını ileri sürerek, “Sadece ve sadece Türkiye üzerinde birtakım kısa dönemli kâr elde edebilecek operatif yatırımlar gelir ki bu da doğru değil.” dedi.

Hükümet Biden’a kafa tuttuğu için mi dolar yükseldi?

Hükümet temsilcilerinin “Libya’da olmasaydık, Doğu Akdeniz’de olmasaydık, Biden’a kafa tutmasaydık, onların her dediğine evet deseydik, bugün dolar 1 TL olurdu” şeklindeki söylemleri hakkındaki düşüncesi sorulan Davutoğlu, bu argümanın doğru olmadığını söyledi.

Bugün bazı ülkelerle yaşanan krizlerden çok daha ağır olanların geçmişte yaşandığını belirten Davutoğlu, 1 Mart Tezkeresi krizini hatırlatarak, “Bundan daha ağır kriz mi olur? Bir operasyon çekilecektiyse o zaman çekerlerdi; (…) ama yapamadılar böyle bir operasyonu ve 3 aylık bir hükümetti AK Parti Hükümeti. (…) Bir şekilde kriz yönetildi. O zaman dolar 1,590 liraydı, 10 kuruş falan oynadı, aşağı tekrar düştü.” diye konuştu.

Davos krizini de hatırlatan Davutoğlu, “Neler söylendi; ‘İsrail ve Amerika büyük bedel ödetirler’ diye. Krizi yönettik o gece ve Türkiye bir şey yaşamadı. (…) Bu argümanlar bir kere zihne yerleşirse, akıl ile davranma emaresi kaybolmaya başlar. (…) Bunlar, milleti aldatmak için üretilen şeyler.” dedi.

“Bana yapılan operasyon, aslında AK Parti’ye yapılmıştı”

Bir soru üzerine, başbakanlığı döneminde AK Parti çevresindeki yolsuzlukları gördüğü için yolsuzlukla mücadele paketi hazırladığını ifade eden Davutoğlu, “Üstüme geleceklerini biliyordum. Rant baronlarının üzerime geleceğini biliyordum, faiz baronlarının geleceğini biliyordum. Üstüne üstüne gittim. AK Parti’yi ele geçirerek Türkiye’deki bütün demokratik kazanımları geri götürmek isteyen bir çetenin var olduğunu biliyordum.” dedi.

Davutoğlu, 3-4 neslin nice fedakârlıklarla verdiği din ve vicdan özgürlüğü mücadelesini, bütün bu birikimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir aile mirasına dönüştürme çabasının yanlışlığını gördüğü ve bunu engellemek istediği için üzerine gelindiğini söyledi. Bütün bu yanlışlıklara bir neşter atmaya çalıştığında birilerinin elini tuttuğunu ifade eden Davutoğlu, “Tutmasalardı, Türkiye’de yolsuzlukların sonunu getirmiştim. Tutmasalardı, Türkiye’de rantiyenin sonunu getirmiştim. Üretim ekonomisine geçecektik. Tutmasalardı, enflasyon buraya gitmeyecekti. Türk Lirası böyle değer kaybetmeyecekti.” dedi.

Kısa bir süre önce AK Parti’de üst düzey bir görevde olan ve kendisini seven bir siyasetçiyle görüştüğünü kaydeden Davutoğlu, onun kendisine, “Sizin aleyhinize imza toplandığı gün bu iş bitmişti.” dediğini söyledi. Davutoğlu, AK Parti içinde ve o sürecin içinde olan herkesin bu durumu bildiğini belirterek, şunları söyledi:

“Eğer o gün benim aleyhime MKYK’de o imzalar toplanmayıp, Türkiye 1 Kasım 2015’teki millî iradenin gereği olarak benim çalışmama izin verilmiş olsaydı, şu anda AK Parti, yine bir AK Parti’li yetkilinin yakın zamanda söylediği gibi yüzde 50’lerde yine olurdu; ama operasyon sadece bana karşı yapılmadı. AK Parti’nin özünü teşkil eden o 4-5 neslin verdiği mücadeleye karşı yapıldı. Onun için orada 28 Şubatçıların gizli eli de vardır. ‘Pelikan’ denilen yapı, böyle bir çete yapılanmasıydı. Devlet içine nüfuz ederek, kalitesiz, ehliyetsiz kadroları bir yere yerleştirerek devletin bu şekle gelmesine sebep olan yapılar bunlar.”

Yapılan operasyonun içinde, Binali Yıldırım, Süleyman Soylu, Berat Albayrak gibi, ‘Başbakanlık bizim hakkımız’ düşüncesiyle, şahsî ihtirasları ile hareket edenler ile devletin temizlenmesinden rahatsız olanların bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Ben, temizleyecektim bütün o yapıları ve şunu da söz veriyorum milletime ve özellikle de AK Parti kitlelerine söylüyorum: Sizin alnınıza sürülen leke, yani sizin sokağa çıkıp da “Ben AK Parti’liyim” diye artık gür sesle söyleyememenize sebep olanlardan hesap sorun. Eğer ben devam etmiş olsaydım, siz hālâ sokakta gür bir sesle “Ben AK Parti’liyim” diyebilecektiniz. İşte bunu istemeyenler, bugün yolsuzluklara, yasaklara, yoksulluğa ülkeyi boğanlar aslında AK Parti’yi yok ettiler. Operasyon bana karşı yapılmadı sadece; operasyon AK Parti’ye karşı da yapıldı ve gelinen yerde burada şimdi herkesin vicdanına sesleniyorum; bütün o muhafazakâr geniş kitlelerin de vicdanına: Kim kazandı bütün bu süreçte?”

“Benim tanıdığım Lütfi Elvan, o gün istifa etmeliydi”

Programda Davutoğlu’na, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında faiz politikalarından bahsederken bütün grubun alkışlamasına rağmen Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın alkışlamaması ve herkesin ekonomiyi konuştuğu bu günlerde Bakan Elvan’ın ekonomi üzerine hiç tweet yazmaması hakkındaki görüşü de soruldu.

Lütfi Elvan’ın, gençlik yıllarından da tanıdığı değerli bir arkadaş olduğunu söyleyen Davutoğlu, onun dürüstlüğüne güvendiği için, yolsuzluğun en çok yaşandığı alan olan Ulaştırma Bakanlığına, kendi döneminde onu getirdiğini ifade etti. Davutoğlu, 1 Kasım seçimlerini kazandıktan sonra da yapmayı düşündüğü bütün reform çalışmalarının başına, başbakan yardımcısı olarak Lütfi Elvan’ı getirdiğini kaydetti.

Davutoğlu, “Meclise gönderdiğimiz siyasî ahlâk yasasını o gönderdi ve mecliste, gönderilen o yasaya, Sayın Cumhurbaşkanı ona da şahsen söyledi kamuoyuna da bu yasanın geçmemesi gerektiğini söyledi. İşte ‘İlçe başkanı bulamazsınız’ diye bir sene önce söylemişti onu.” dedi.

Kendisi başbakanlıktan ayrıldıktan sonra kendisine ‘Biz de sizinle beraber ayrılalım’ diyenler arasında Elvan’ın da olduğunu belirten Davutoğlu, “Lütfi Bey, benimle birlikte Konya’ya giden tek kişiydi. O yüzden de Lütfi Bey’e muhabbetim de devam eder. Yani Başbakanlıktan ayrılma kararını açıkladıktan hemen sonra ben Konya’ya gittim, yanımda Lütfi Bey vardı. Ahlâkına güvenirim ama dirāyet ayrı bir şey. Daha sonra kanaatlerimi sorduğunda da söyledim: Hiçbir yanlışa alet olmayın. Yanlış gördüğünüz yerde de asla, asla susmayın.” diye konuştu.

“Elvan faizci mi? Hayır. En büyük faizci Sayın Erdoğan’dır”

Lütfi Elvan’ın, kendisine karşı yapılan operasyonun maliyetini, Berat Albayrak’ın bu milletin başına nasıl çorap ördüğünü en iyi bilenlerden biri olduğunu vurgulayan Davutoğlu, onun alkışlamadığı fotoğrafa işaret ederek, “Şimdi şu tablo Lütfi Bey’e yakıştı mı? Daha doğrusu, Sayın Cumhurbaşkanına yakıştı mı? Bir bakanı beğenmiyorsanız, çağırırsınız, görevden alırsınız. Kamuoyu gayet iyi biliyor ki, Lütfi Bey de biliyor, hepimiz biliyoruz ki, sanki yaşamış gibi herkes biliyor ve mutābık ki Lütfi Bey, bu şartlarda kuru zıplatacak, artıracak bir indirime karşıydı. O yüzden alkışlamıyordu ve Cumhurbaşkanı onun gözünün içine baka baka, ‘Bazı arkadaşlar faizi savunuyorlar. Bunlarla yürüyemeyiz.” dedi. Yani dedi ki Cumhurbaşkanı ona, ‘Seninle yol yürüyemem ben artık’ dedi. Lütfi Bey’in, istifasını o toplantıdan sonra sunması lâzımdı, benim tanıdığım Lütfi Bey’in. Cumhurbaşkanının da orada milletvekillerinin ve kamuoyunun önünde onu faizci ilân etmek yerine görevden alması lâzımdı, eğer beğenmiyorsa. Faizci mi? Hayır. En büyük faizci Sayın Erdoğan’dır. Çünkü faiz yasağı diye diye milletin dinî inançlarına saygıyı bile sarsacak şekilde bu işi faiz yasağına bağlayıp, sonra da dünyanın en yüksek faizine Türkiye’yi mahkûm etmek, dinî inançlara yapılabilecek en büyük zarardır.”

Davutoğlu, Lütfi Elvan’ın ve AK Parti’deki yolsuzluklara bulaşmamış, dürüstlüğüyle, dirayetiyle bürokrasiden siyasete geçmiş herkesin vicdan muhasebesi yapması gerektiğini söyledi.

“Sokak hareketleri, daha otoriter bir sistemin bahanesi yapılabilir”

Dolar’ın 13,50 seviyesine ulaşmasının ardından bazı şehirlerde sokak protestoları yapılması hakkındaki görüşü de sorulan Davutoğlu, gelir dağılımın bu kadar bozulduğu yerlerde sosyal huzursuzlukların yaşanması ihtimalinin yükseleceğini belirterek, “Beni korkutan da bu.” dedi.

Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Yani beni korkutan, birkaç yönlü… Fakir kitleler daha da fakirleştikçe, buna karşılık dolar zengini bir grup lüks hayatı sürdürürse, bu uçurumu kimse örtemez. Bu anlamda tedirginim. Bir de devletin kurumsal çöküşü var ve ödemeler dengesiyle bir sarmala girme ihtimali var. Bütün bunları bir bahane olarak gösterecek daha da otoriter bir sisteme geçme teşebbüsü olabilir.”

‘Sokak bunun önünü açar mı?’ sorusuna “Tabi” diye cevap veren Davutoğlu, “Yani birileri bunu istismar ederek daha da otoriter… Onun için 12 Eylül’ü örnek verdim. Yani ekonomik şartlar o kadar kötü, 3 haneli ekonomiye gittiğinde birisi, o şeyi durdurmak için, ben şu anda bir darbe ihtimali var diye söylemiyorum; askeriyede böyle bir eğilim var diye de asla söylemiyorum; ama otoriter eğilimler artık sadece askerî kaynaklı değil eskiden olduğu gibi. Şimdi sivil kaynaklı otoriter eğilimler çok yüksek. İşte şimdi şu andaki Türkiye’deki otoriter eğilim bir askerî yolla gelmedi. Maalesef sivil siyasetin bozulması, çürümesi, güç yozlaşmasıyla geldi.” diye konuştu.

“Asla sokak provokasyonlarına kapılmayın”

‘Birileri şartları olgunlaştırmak istiyor olabilir mi?’ sorusuna “Evet, özgürlükleri daha da kısıtlama yönünde.” diye karşılık veren Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Ben salt Erdoğan, kişi olarak söylemiyorum burada. Doğal bir süreç olarak söylüyorum. Bu iktidarda olanlar, iktidarda kalmak için… İktidarı kaybetme korkusu, insanlara birçok şey yaptırabiliyor maalesef. Bunu gördük. En önemlisi, gerçekleri görmesini engelliyor. Burada bütün vatandaşlarımıza benim çağrım şudur: Asla sokağa inilmemesi, asla herhangi bir provokasyona kapılınmaması Türkiye’nin normal, meşru siyasî değişiminin seçimle olacağı gerçeğini unutmadan, hiçbir provokasyona kapılınmadan… Tabi görüş ifade özgürlüğü var, bunlar ifade edilmeli. Tabii ki halk, gerektiğinde gösteri de yaparak, bu da bir haktır; hukuk sınırları içinde gösteri yapma hakkı da vardır, miting yapma hakkı da vardır. Sendikaların da vardır. Sendikalar şimdi neredeyse yok sayılıyor. Oturma düzeninde bile eski gelenekler yok ediliyor. Gün, akıl ve basiret günü. Şu anda Türkiye, evet, büyük bir krizin içinden geçiyor ama ümitsiz bir durum değil. Biz, bunu çözeriz.”

“Düşmanlık, Türk varlıklarını ucuzlatıp peşkeş çekmektir”

Yaşanan krizin ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ olarak tanımlanmasının yanlışlığını vurgulayan Davutoğlu, bu sözle, ekonomi yönetimini eleştiren herkesin ‘düşman’ hāline geleceğine işaret etti. Davutoğlu, “Eğer varsa bir düşmanlık, Türk Lirası’nı böyle zelil duruma düşürüp, Türk varlıklarını ucuz hāle getirip birilerine peşkeş çekmektir.” dedi.

“Soylu, en azından görevi ihmal suçu işliyor”

İçişleri Bakanlığının bütçe görüşmeleri sırasında Bakan Süleyman Soylu’nun “Ben 10 bin dolar alan siyasetçiyi söylerim ama siz de başka şeyler söylemek zorunda kalırsınız. Kılıçdaroğlu, Bylock kullanan vekilleri açıklasın ben de ben de 10 bin dolar alan siyasetçiyi açıklarım” sözleri hakkındaki görüşü sorulan Davutoğlu, “Bu, devlet kültürünün bittiği yerdir.” dedi.

Suçu önlemesi gereken ve suçluyu adalete teslim etmesi gereken bakanın İçişleri Bakanı olduğunu belirten Davutoğlu, ’10 bin dolar alan milletvekilini bilirim ama söylemem şarta bağlı’ demenin suçu örtme suçu olduğunu söyledi.

Soylu’nun o sözleriyle 3 suç işlediğini ileri süren Davutoğlu, şu değerlendirmede bulundu:

“Birincisi, senin sorumluluğun, o milletvekilini tespit edip, hakkında hukukî süreci başlatacak şekilde onu alıp adalete teslim etmektir, örtmek değil. İkinci suçu örtme, ‘Sayın Kılıçdaroğlu, Bylock kullanan milletvekillerini açıklasın.’ Varsa sen açıkla. Diyelim ki Sayın Kılıçdaroğlu açıklamıyor; ha, tamam, varsa öyle bir şey onu da açıklaması lâzım ama açıklamıyor. Senin görevin, o suç ise onu çıkarman. Çıkar. Elini tutan mı var? İlân et, ‘Şunlar Bylock kullanıyordu.’ Hatta yakala ve adalete teslim et. Gergerlioğlu’nu bir tweeti yüzünden aldınız, götürdünüz teslim ettiniz. Varsa onu niye örtüyorsun? Üçüncü suç, devlet adamı şantaj yapmaz, gereğini yapar. Görevlisin sen. Mesuliyet var üstünde. ‘Ben söylersem sen de yanarsın.’ Böyle bir devlet adamlığı olmaz. Demokratik hukuk devletinde bunu söyleyen bakan, en azından görevi ihmal suçu işliyordur. Kabul edilebilir bir şey değil.”

“Partinin meşru organları dışında kimse parti adına faaliyette bulunamaz”

Davutoğlu, kendi başbakanlığı döneminde Sedat Peker’in kendisinden AK Parti adına miting düzenleme talebi olup olmadığına dair bir soru üzerine de Davutoğlu, böyle bir talep olmadığını, AK Parti’nin meşru organları dışında kimsenin AK Parti adına faaliyette bulunamayacağına dair genelge yayınladığını kaydetti. Davutoğlu, partilerin içine nasıl sızıldığını, nasıl provokasyonlar yapıldığını 70’li yıllarda çok yaşadıklarını söyledi. Davutoğlu, “Hatırlarsınız, rahmetli Ecevit’in Taksim mitingi öncesinde birtakım provokasyon şeyleri…” dedi.

“Rıza Zarrab konusunda Sayın Cumhurbaşkanıyla da sert bir şekilde tartıştık”

Rıza Zarrab’a Numan Kurtulmuş’un bir ödül verdiğini hatırlatan Davutoğlu, şu açıklamada bulundu:

“Gördüğüm anda ödül verdiğini, arayacaktım, Sayın Kurtulmuş kendisi özür diledi. ‘Bilmeden verdim’ dedi. Beni aradı, ‘Sayın Başbakanım, bilmiyordum o olduğunu. Kusura bakmayın’ dedi. Dedim ki, Numan Bey, tamam, verdiniz, özür de dilediniz, bu konu kapandı ama asla bir daha görmeyeyim. Bakanlar Kurulunda da söyledim; arkadaşlar, hakkında şaibe olan hiç kimseyle resim vermeyeceksiniz, hiç kimseye ödül vermeyeceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, demokratik hukuk meşruiyeti içinde hesap verebilirliği olan bir hükümettir. Şimdi herkes biliyor nereye gideceğini. Ben dışişleri bakanıydım o dönemde. Niye, Rıza Zarrab’ın bir sürü dış operasyonu oldu. Bana hiç gelmedi. Tanımam da kendisini; çünkü biliyor ki, gelmiş olsa böyle biri veya başka biri, kapıyı gösteririm, bir daha da hani ola ki gelir, bir yerde resim çektirir. Siyasetin en önemli kavramı meşruiyet, meşruiyet, meşruiyet. Meşru sınırlar içinde kaldığınızda ve her yapıyı meşruiyet sınırına çektiğinizde, hata yapabilirsiniz ama o hatalar suça dönüşmez. Herkes hata yapar. Siyasîler de hata yapar; ama suça dönüşmesi, meşruiyet çizgisini aştığınızdadır. O zaman işte Rıza Zarrab’a bunu söyledim ve hiçbir şekilde bir tavize izin vermedim. Açıktan da söyledim. Bu yüzden de Sayın Cumhurbaşkanıyla da sert bir şekilde tartıştık. Tabi o zaman ‘hayırsever’ olduğunu söylüyordu.”

Davutoğlu, başbakanlığı bıraktıktan sonra da Rıza Zarrab’ın Türkiye’de yargılanması gerektiğini söylediğini hatırlattı.

“O yazının Mehmet Barlas’ın kaleminden çıktığını düşünmüyorum”

Ahmet Davutoğlu, eski AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar ile Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum arasındaki “Sorosçu” tartışmasını değerlendirirken de, Gazeteci Mehmet Barlas’ın “CHP kapatılsın” yazısının Barlas’ın kaleminden çıktığını düşünmediğini söyledi. Davutoğlu, “Mehmet Barlas’ın o kadar kötü bir Türkçesi yoktu eskiden. Mehmet Barlas, Allah sağlık sıhhat versin ama bilmiyorum ne durumda; bir televizyonlara çıksa da aynı fikirleri orada da söylese de görsek.” dedi.

Osman Kavala’nın Soros’la irtibatı olmakla suçlandığını hatırlatan Davutoğlu, Mehmet Barlas’ın, oğlu da dāhil olmak üzere çevresinin geçmişte Soros’la ilişkileri olduğunu ileri sürerek, “Soros’la ilişkiye girmenin doğruluğu, yanlışlığı ayrı bir husus; ama ‘suç’ diyorsan, aynı suçu işleyen herkese aynı muameleyi yapacaksın.” dedi.