HDP Eş Genel Başkanı Prof. Dr. Mithat Sancar, Aydın’da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle ve basın mensuplarıyla bir araya geldi.

Toplantıda davetlilere hitap eden Sancar, “Eğer parti kapatılırsa ne yapacaksınız?” sorusunun kendilerine sürekli sorulduğunu dile getirerek, Türkiye’de siyasî güçlerini etkili bir biçimde kullanma imkânlarının olduğunu, bu konuda hazırlıklarını da yürüttüklerini söyledi.

Sancar, “HDP seçimlerde nasıl bir yol izleyecek?” sorusunun da sorulduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Partiyi kapattırmamak için her türlü mücadeleyi yürüteceğiz. Hukukî alanda da siyasî alanda da mücadelemizi kararlılıkla sonuna kadar sürdüreceğiz. Parti kapatılsa bile, Türkiye’de siyasî dengeleri belirleyen, geleceğin inşasında temel aktör olan konumumuzu, yine göstereceğiz, yine ortaya koyacağız.   ‘Peki, bunun somut yöntemi ne olmalıdır?’ diye sorduğunuzda, işte bu buluşmaların asıl hedeflerinden biri de budur. Sizlerle birlikte belirlemek istiyoruz.”

Mithat Sancar, 10 gün sonra Ağrı, Bitlis ve Van’da temaslarda bulunacağını kaydetti.

“Düzeni değiştirebilmek için kendimiz de değişmeliyiz”

Mithat Sancar, iktidarı değiştirmek istediklerini ve HDP olarak bu konuda bedel ödeyerek yollarına devam ettiklerini ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:

“Ama sadece iktidarı değiştirmek yetmez. Düzeni de değiştirmemiz gerekiyor. Bu iktidarın beslendiği düzenin de değişmesi için mücadele ortaklığını inşa etmemiz gerekiyor. Sedat Peker’in ifşaatlarıyla ortaya çıkan kirli ilişkiler ağı; ekonomiden siyasete her alanda yaşadığımız bu korkunç kirlenme ve çeteleşme durumunu yaratan düzenin kendisini değiştirmeyi hedeflemeliyiz. İktidarı mutlaka değiştirmeliyiz ama bu iktidarları üreten düzeni de değiştirmeyi samimiyetle istemeliyiz.

Bakın, Susurluk’ta ortaya çıkan bütün o kirli ilişkiler ağı; uyuşturucu ticaretinden binlerce faili meçhul cinayete, binlerce köy yakmaya uzanan o büyük suç imparatorluğunun temelinde yine Kürt sorununda savaş politikaları yatıyor. O politikalar kullanarak o suç imparatorluğu oluşturulmuştu. Aynı şey, 2015’ten beri yeniden yaşanıyor. O nedenle bizlerin, bu döngüyü kıracak yolları birlikte bulması şarttır. Bu düzeni değiştirebilmek için de bizlerin, kendimizi nerede değiştirmemiz gerektiğini tartışmamız lâzım. Buna HDP’yi de dahil ediyoruz; ama bu çağrımız, toplumun bütün kesimlerinedir; muhalefet partilerinedir, bütün demokrasi isteyen, adalet arzulayan çevreleredir.

Değişimin kolay olmadığını söylemiştim; fakat eğer demokratik cumhuriyet, özgür gelecek kurmak istiyorsak, değişmemiz gerekiyor. Benim çok sevdiğim bir yazarın, çok sevdiğim bir alıntısını aldım bugün yanıma. Bir yazımda kullanmıştım, çok yıllar önce. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum ve sonra da sözü sizlere bırakacağız.

Diyor ki, ‘Hepiniz öylesiniz.’ Ben bunu şöyle değiştireyim: ‘Hepimiz böyleyiz. Hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey vermeden, her şeye sahip olmak istiyorsunuz. Oysa değişimin bedeli vardır. Gömlek değiştirirken sancılanmamak mümkün mü? Yitirerek kazanırsınız. Kazanmanın başka yolu yoktur. Çoğu kez, yitirdiğin ya da yitirdiğini düşündüğün şeyler de senin sandığın kadar değerli, vazgeçilmez değillerdir. Çoğu zaman bir özveri bile değildir bunlar. Sen öyle sanırsın. Sadece bir değişmedir bu.’

“Yapay korkulardan, on yıllardır işlenmiş ön yargılardan kurtulmalıyız”

Evet, değişime direnen partilerin, bunlar muhalefetin içinde de yer alıyor elbette, değişime direnen toplumsal kesimlerin, kendilerine göre korkuları vardır. Kendilerine göre, değişimin getireceği bedellerden dolayı kaybetme kaygıları vardır; fakat bir kere denemeye başladıklarında, kaybedeceklerini düşündükleri şeylerin hiç de o kadar önemli olmadığını; o küçük dünyalarda büyüttükleri şeylerin vazgeçilmez olmadığını göreceklerdir. Onlardan vazgeçme cesaretini gösterdikleri anda çok daha büyük bir şekilde kazanacaklarını da göreceklerdir. Yani bizler, kendi kendimize yarattığımız korkular, ayağımıza kendi elimizle doladığımız ipler varken, değişimi gerçekleştiremeyiz.

Çağrımızı tekrar ediyoruz. Yapay korkulardan, on yıllardır işlenmiş ön yargılardan, ayağımıza bağladığımız prangalardan kurtulma cesaretini gösterdiğimiz anda, güzel günlerin hiç de o kadar uzak olmadığını göreceğiz. Ben, bu ülkede, bu toplumda bu cesarete sahip insanların çok büyük bir çoğunluk oluşturduğuna inancımı her yerde dile getiriyorum. Burada bu buluşma, bu inancımızın da bir doğrulanmasıdır. Buradan çıkacak sonuçlar, hepimizin yolunu mutlaka daha iyi açacaktır. Önümüzü daha iyi görmemizi sağlayacaktır. Buna benzer buluşmaları artırdıkça, Türkiye’de 2 kutba, düzen içi kadro değişimlerine mahkûm olmadığımızı da gösterebiliriz. Bizim yapmamız gereken şey, gerçek demokratik yaşamı, bu cesaretle inşa etmektir.”