Son birkaç gündür, Cumhurbaşkanı’nın “yeni bir anayasa zamanı gelmiştir” sözü tartışılıyor.
İhtiyaç mı? Elbette ihtiyaç. Yamalı bohça haline gelmiş darbe anayasasından elbette kurtulup, her kesimi içine alan sivil bir anayasaya ihtiyaç vardır.
Ama nasıl bir anayasa?
Cumhurhur İttifakı, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, muhalefet de parlamenter sisteme dönüşte ısrar edecek mi? Herkesin kırmızıçizgileri olacak mı? Kürt halkının tanınması ve ana dilde eğitim anayasada olacak mı? Her konu rahat bir şekilde konuşulabilecek mi? Kırmızıçizgiler, baskı, sınırlı kişiler ve sınırlı konular konuşulacaksa, yeni anayasa veya sivil anayasa demenin bir anlamı olacak mı?
Cumhur İttifakı’nın, Mecliste çoğunluğu yok. Muhalefet partilerine ihtiyacı da var. Buna rağmen muhalefet partilerine çok sert ifadeler kullanmaya, kıutuplaştırmaya ve ötekileştirmeye devam ediyor. Bunun sürmesi durumunda destek alma ihtimali olmadığı halde, neden “yeni bir anayasayı” tartışmaya açtı? Birkaç ihtimali düşünebiliriz.
Bir: Gündem değiştirme. Sayın Erdoğan, kendisinin belirlemiş olduğu gündemin tartışılmasını istiyor. Çünkü adalet, liyakat, işsizlik, pahalılık, israf, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar... gibi ülkemiz hem siyasi hem ekonomik ve hem de hukuki olarak ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Ayrıca “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” halk tarafındaki desteğini gittikçe kaybediyor. İktidar, bunların konuşulmasını elbette istemiyor. Bundan dolayı, neredeyse her hafta yeni bir gündem oluşturuyor.
İki: %51 Barajı?
İktidar, yapılan kamuoyu yoklamalarında, rakamları yan yana, üst üste koyuyor ama %50 +1’i bulamıyor. %50 +1’i garanti etmek için, Meclisin dışındaki siyasi partilerle görüşmeler yapıyor, ancak yine umut görünmüyor.
O zaman yapılması gereken, kendilerinin hazırladığı %50+1 barajını bir şekilde kaldırmak. Ama “%50+ 1’i bulamıyorum” diyemeyeceklerine göre mantıklı olan, kulaklara hoş gelecek “yeni anayasa” sözünü ortaya atmak olacaktır.
Üç: Cumhurbaşkanı’nın, anayasada bulunan, yemin metnindeki “tarafsız” olma kelimesini çıkarıp, “Partili Cumhurbaşkanı’nı” perçinleştirmek.
Dört: Siyasi partiler ve seçim kanunlarını değiştirerek, alacağı az oyla iktidarı tekrar almaya çalışmak.
Tabi bunlar tahmin. Yakın zamanda niyetler netleşir.
Benim tanıdığım AKP, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni sağlamlaştıracak ve iktidarını devam ettirecek bir anayasa yapmaya çalışır.
Bu durumda da “Parlemeter Sistem”e dönüşü savunan muhalefet partilerinden destek alması mümkün olmaz. Destek alamayınca da, seçim meydanlarında “Biz darbe anayasasını kaldırıp sivil yeni bir anaya yapmak istedik, ama muhalefet destek vermedi” diye kullanacaktır.
Cumhur ittifakı, eğer yeni bir anayasa yapmada samimi ise:
Konuyu aceleye getirmemelidir. Çünkü bu bir kanun, kararname veya tüzük değil, anayasadır. Bunun için, ayrım yapmadan, HDP dahil Meclisin içinde ve dışındaki tüm partilerle, anayasa hukukçularıyla, STK’larla, toplum bilimcileriyle, vatandaşlarla ve toplumun diğer dinamikleriyle oturup, istişare etmelidir. Ayrıca başarılı anayasalar yapmış ülkelerin anayasalarını araştırmalıdır. Bütün bu bilgilerden sonra, Kur’ân ve sünneti de merkeze koyarak, milli ve manevi değerlerimize uygun, adalet, eşitlik ve özgürlükleri önceleyen, 83 milyon vatandaşımızın kendilerini içinde göreceği, uzun vadeli kalıcı yeni bir anayasa yapmalıdır.
AKP ve MHP’nin bugün kullandığı dil, kutuplaştırma, ötekileştirme, her farklı sesi ve eleştiri yapanı hain ve terörist ilân etme politikası göz önüne alındığında, bu zihniyete sahip iki partinin hazırlayacağı bir anayasada devlet, vatandaşa garson değil, gardiyan olur. Yani vatandaşın üzerinde devletin otoritesini artıracak bir anayasa ortaya çıkar.
Ortak bir anayasa ortaya konulamadığı sürece, hazırlanan anayasalar hep eleştiri alacak ve kısa bir süre sonra yeni bir anayasa konuşulmaya başlanacaktır. Daha dün, 2017’de AKP ve MHP’nin hazırladığı anayasayı hatırlayalım. Üzerinden daha dört sene geçmişken, eleştirilmesi ve değiştirilmesini konuşuyoruz. Dar çerçeveli hazırlanan anayasalar böyle olur. “Benim anayasam” olur, “Bizim anayasamız” olmaz.
Tabi her şeyden önce değişmesi gereken, anayasaları uygulayacak zihniyet değişikliğidir. Siz, en doğru ve adil yasaları hazırlasanız da uygulanmadıktan sonra kâğıt üzerinde yazılı olmasının bir anlamı olmayacaktır. İnsanların önünü aydınlatmak, yol gösterici ve kurtuluşu için gönderilmiş ve her Müslümanın anayasası olan Kur’ân-ı Kerim’in içindeki emir yasakları yaşamadığımız gibi. Faiz, kumar, içki, zulüm, yalan, rüşvet, yolsuzluğu kimin yapmaması lâzım? Adalet, hak, hukuk, liyakat ve ahlaklı yaşamayı kimin uygulaması lazım? Elbette Kuran-ı Kerim’e iman eden Müslümanlar. Peki, yaşıyor muyuz? Yaşamadığımız için de bunalım ve sıkıntılardan kurtulmuyoruz. Yaşamak dileğiyle...
Veselâm...