Yabancı Düşmanlığı
Yabancı düşmanlığı: “Zenofobi, yabancı korkusu-nefreti anlamında olup, kişinin yabancılardan ya da bir şekilde kendisinden farklı olan insanlardan korkmasına ve nefret etmesine verilen addır. Bu genellikle göçmenler ya da azınlıklar olur; fakat bazen yüzyıllardır bir arada olunan bir grup da olabilir.”
Son zamanlarda ülkemizdeki Suriyeli ve Afganistan göçmenleri başta olmak üzere yabancılara karşı ‘istemezük’ sesleri ve zaman zaman şiddete varan olayları maalesef yaşıyoruz. En son Ankara Altındağ’da bir vatandaşımızın hayatını kaybetmesi üzerine Suriyelilerin işyerlerine bazı vatandaşların saldırması, iş yerlerini tahrip etmesi, bebek ve çocuk yaştaki Suriyelilerin yaralanması gibi üzücü olaylar meydana geldi.
“Yabancı- göçmen-mülteci-sığınmacı” … İsmine ne dersek diyelim, bunlara karşı, bazı siyasilerin olumsuz söylemleri etkili olsa da, olayların esas nedeni, iktidarın 2011 sonrası yanlış Suriye politikasıdır. Vatandaşın bu tepkileri iktidarın Suriye politikasına olan öfke ve tepkisinin dışa yansımasıdır diyebiliriz. Yoksa, Türkü ve Kürdüyle tüm vatandaşlarımız misafirperver, cömert ve yardımseverdir. Her zaman düşenin elinden tutmuş, mağdur ve mazlumun yanında olmuştur.
Eğer bu yanlış politika olmasaydı, belki Suriye’de bu kadar insan ölmeyecek, yaklaşık 5 milyon Suriye’li yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalmayacaktı.
Bu yanlış politikanın adını doğru koymak gerekirse, ana merkezinde, AKP ve MHP’nin Kürt politikası vardır. Kürt halkının Kuzey Irak ve Suriye’de elde ettiği kazanımlara karşı oluşudur. Temel mesele, AKP’nin savaş politikaları ve yanlış yerde saf tutuşudur.
Bu karşı duruş politikası olmasaydı, Suriye ve Irak, bağımsız iki ayrı ülke. Kendi sınırları içinde yaşadıkları sıkıntılar onların iç sorunları. Komşu ülke olarak, barış için elbette katkı sağlama gayretinde olmak lâzım. Barış sağlansın sağlanmasın, ülke olarak sınırlarının güvenliğini sağlarsın, sana bir saldırı olsa gerekli cevabını verirsin. Böyle bir durum ortada yokken Kuzey Irak'taki referanduma karşı çıkmak ve Suriye'nin resmi yönetimine karşı çıkanları silahlandırmak, eğit donatla savaşçı hazırlamak ve Suriye topraklarına asker göndermek; bu tamamıyla yükümüz olmayan bir yükün altına girmek demektir. Haliyle bir ülkede savaş ve şiddet olayları sürdükçe sivil vatandaşlar, komşu ülkelere sığınmak zorunda kalıyor. Ülke olarak yaşadığımız bütün bu sıkıntılar, bu yanlış politikanın sonucudur.
Suçlu olan, yurtlarında göçe zorlanan bu gariban insanlar değil, emperyalist, sömürgeci ve saldırgan olan küresel kapitalizm ve onlara zemin hazırlayan yerli işbirlikçi liderler, iktidarlar, medya ve sermaye sahipleridir. Bu sığınmacılara kötü davranmak veya onları suçlamak sorunları çözmediği gibi göçü de önlemeyecektir.
Vatandaşlar olarak, sığınmacılara karşı çıkmak, onlara tepki göstermek veya şiddete baş vurmak yerine “Bunlar ev ve yurtlarını neden terk etmek zorunda kalmışlar, buna kim sebep olmuş, bunu kim ve nasıl çözmeli, diye düşünmek, sorgulamak ve empati yaparak onlara yaklaşmak gerekir.
Başta siyasiler olmak üzere bütün yetkililer, kitlesel hareketlere sebep olabilecek konularda hassas olmalı, üslup ve söylemlerine dikkat etmelidir.
Bölgedeki barış ve huzurun sağlanması için, bir an önce Türkiye, İran, Irak, Suriye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Kürt halkının önde gelen diğer siyasi, aşiret, kanaat önderleri ve diğer aktörler bir araya gelerek sorunları hak ve adalet ekseninde kendi aralarında çözmeye çalışmalıdır. Kendi aralarında herkesle diyalog kapılarını açık tutmalı, enerjilerini savaş için değil barış için, öldürmek için değil yaşatmak için harcamalıdırlar.
Benzer şiddet olaylarının önüne geçmek için iktidar, mülteciler konusunda Ürdün gibi ülkelerin tecrübesinden istifade etmelidir. Belki sığınmacıları ülkenin dört bir tarafına dağıtmak yerine, sağlıklı kayıt altına alarak, onlara özel kurulacak yeni kentlerde barındırmak, güvenlik ve özgürlükleri açısından daha doğru olacaktır.
Şu da unutulmasın ki, başta ülkemiz olmak üzere hiçbir ülke, hiçbir zaman ABD ve diğer Batılı ülkelerin ipiyle kuyuya inmemeli, bölgesel veya ikili sorunlarını, kendi aralarında diyalog yoluyla çözmelidir.
Özetle,
“Savaş değil barış, çatışma değil diyalog, çifte standart değil adalet, üstünlük değil eşitlik, sömürü değil iş birliği, baskı ve tahakküm değil insan hakları, hürriyet ve demokrasi için D-8 ve İİT ülkeleri arasında aktif bir iş birliği sağlanmadığı sürece, maalesef yaşanabilecek adil bir dünya oluşmayacak ve sığınmacı sorunlarını yaşamaya devam edeceğiz.
Vesselâm.