Bilindiği gibi, 1945’te “Dünya barışını korumak” (!) için kurulduğu iddia edilen ve ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa gibi daimî ve her kararı veto hakkına sahip olan ülkelerin öncülüğünde kurulmuş olan Birleşmiş Milletler (BM), 1 Eylül’ü Barış Günü olarak ilân etmiş.
Dolayısıyla, dünyayı savaş ve çatışmalarla kana bulayanlar, her 1 Eylül geldiğinde barış nutuklarını atmaktadırlar.
Orta Doğu başta olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde, yaklaşık 405 noktada çatışma ve savaş devam etmektedir. Bu çatışmalarda milyonlarca insanın öldüğü, işgal, tecavüz, sömürü ve yıkımların devam ettiği, çoğunluğunu çocuk, kadın ve ihtiyarların oluşturduğu milyonlarca kişinin mülteci durumuna düştüğü ve binlercesinin denizlerde boğulduğu bir dönemde, barıştan söz edilmesi milletin aklıyla alay etmekten başka bir şey değildir.
Küresel kapitalizm, BM aracılığıyla gelişmekte olan ülkelerde, çatışma, savaş, işgal ve sömürü düzenlerini, “barış ve demokrasi getirme” maskesi altında devam etmektedir.
Barış amaçlı kurulduğu (!) iddia edilen ancak gerçek amacı yeni sömürü ve işgaller için paylaşım ve planların yapıldığı, “Birleşmiş Milletler”, kurulduğu günden bu yana bırakın barış getirmesi, aksine daimî üye ülkelerin işgallerine kılıf uyduran uluslararası bir kurum olduğunu göstermiştir. İşte Filistin, Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve diğer birçok ülke…
"Dünyayı kana bulayan emperyalist ülkeler, bırakın barışı sağlamayı, barış içinde olan ülkelerde barışı yok ediyorlar.
Küresel güçlerin ilân ettiği ve kulaklara hoş gelen “Dünya Barış Günü”, gerçek niyetlerini kamufle eden, aldatma ve yalandan ibarettir.
Gerçek anlamda dünyada barışın tesis edilebilmesi için;
1) Savaş değil, barış.
2) Çatışma değil, diyalog.
3) Çifte standart değil, adalet.
4) Üstünlük değil, eşitlik.
5) Sömürü değil, iş birliği.
6) Baskı ve tahakküm değil, insan hakları, hürriyet ve demokrasi prensipleri çerçevesinde ülkelerin birbirlerine yaklaşması gerekir.
Şunu da unutmayalım ki, silah üreten ülkelerin, ürettikleri silahları satmak için terör örgütlerine, çatışma ve savaşlara ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla bu ülkelerin, “barış” ile ilgili kurdukları tüm kelimeler ve cümleler yalandır ve iki yüzlülükten ibarettir.
Diğer yandan ülkemizdeki iç barışın sağlanması için de ırk, renk, dil, din, mezhep, güç, sosyal statü, servet, makam ve partili gözetmeden herkese karşı, hak, hukuk ve adaletli olmada eşit davranmak, kutuplaştırıcı ve ötekileştirici dil kullanmaktan vazgeçmek, kendimize istediğimizi başkasına yapmak, bize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamak prensibine sahip olmakla mümkün olur.
Netice olarak dünya barışı, hak, hukuk, adalet, insan hakları, emeğe ve doğaya saygı, iyilik ve güzellikten yana olanların çoğalmasıyla ancak sağlanabilecektir.
Vesselâm.