Toplumun, gelecek ile ilgili, maalesef umudunu yitirdiği bir süreç yaşıyoruz.
Ekonomik kriz, pahalılık, enflasyon, TL'nin değer kaybettiği, vatandaşın, bankaların borç batağına battığı, işsizliğin tavan yaptığı, işi olanların bile ay sonunu getiremediği, sadece Diyarbakır'da, icra dairelerinde yaklaşık 400 bin dosyanın biriktiği, alacak verecek davalarının katlanarak artığı, borç ve yoksulluktan ailelerin boşandığı veya intihar ettiği bir süreç yaşıyoruz.
Başta gençler olmak üzere, işçiden memura, emekliden esnafa, çiftçiden iş adamına kadar, herkes gelecekten kaygılı ve umutsuz.
Elbette, yaşanan ekonomik krizde, tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgının da etkisi vardır. Ama ülkemizdeki temel mesele ekonominin yanlış yönetilmesiyle oluşan yapısal bozukluk olarak görülüyor. Yani üretim yerine, faiz, borç, betonlaşma, israf ve tüketime yönelik politikaların izlenmesidir. Hiç mi üretim yok? Elbette vardır. Ancak İthalat ve ihraç arasındaki açık ve çari açığa bakıldığında, bunun çok yetersiz olduğu görülmektedir.
İktidarın, yaşanan krizi “dış mihraklar veya şer odaklara” bağlama çabası doğru değildir. Çünkü Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları vardır. Yoksa “dış mihraklar ve şer güçler” bugün olduğu gibi dün de vardı yarın da olacaktır. Dış mihraklar, gelişmekte olan ülkeleri sömürmek veya sömürülerine devam etmek için her zaman planlar yapacaklardır. İktidarın görevi, şikayet etmek yerine, bu planlara zemin hazırlamaması, üretime dayalı yerli ve güçlü bir ekonomi için gerekli tedbirleri almasıdır.
Bir iktidar düşünün ki, 18 yılın sonundan, ekonomideki başarısını, anlatmaya çalışırken, kurulan fabrikaların sayısını, yapılan üretimi, istihdam ve ihracat rakamlarını vermek yerine, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi satış rakamlarını veriyorsa, başarısızlık ve tükenmişliğini ilan etmiş oluyor.
Allah (cc)'nun, ülkemize bahş etmiş olduğu, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları göz önüne alındığında, ülke ve millet olarak, bu sıkıntıları hak etmediğimizi düşünüyorum.
Bir an önce, faiz, borç, israf ve tüketime dayalı ekonomi anlayışı terk edilmeli, ham madde kaynağı göz önüne alınarak, ülkemizin her köşesine, yaygın ve süratli bir şekilde, orta ve büyük ölçekli fabrikalar kurulmalıdır.
Buna bağlı olarak, istihdam ve üretim seferberliği başlatılırsa, işsizlik en kısa zamanda çözülmüş olacak, ülke ve millet olarak, dünya da layık olduğumuz yere gelmiş olacağız.
Vesselam...