Mevsimlik işçi olarak, helâl lokma peşinde koşan, okul harçlıklarını toplamak için ta Sakarya’ya kadar gitmiş olan çocuk ve kadın işçilere yapılan insanlık dışı saldırı, bizi çok düşündürmelidir.
Nasıl bu hale geldik veya getirildik?
Kendi güvenceleri altında olan işçilere, hakaret ve küfür etmek hangi ahlâk, hangi medeniyetin ürünü?
Kendi misafirleri konumunda olan işçilere saldırmayı, insanlık dairesi içinde değerlendirmek mümkün mü?
Gurbette, akrabalarından uzak ve savunmasız işçilere saldırmayı, mertliğin neresine sığdıracaksınız?
Bayan ve kız çocuklarına yumruk atmayı, erkekliğin neresine koyacaksınız?
Bir kadının baltayla gelerek, 21 yaşındaki genç için, “Getirin, onun kafasını bu baltayla keseceğim” demesi ve bir başkasının “Evi hepinizle beraber yakacağız” demesi, hangi kinin, hangi nefretin veya hangi düşmanlığın dışa vurmasıdır?
Bu olay ilk mi? Hayır. Daha öncede Batıdaki birçok ilde, birçok kere yaralamalı ve ölümlü saldırılar, Kürt vatandaşlarına yapılmış veya iş yerleri tahrip edilmişti. Her seferinde “Bu ırkçı bir saldırı değildir, bireysel bir olaydır, Türk-Kürt kardeştir” gibi söylemlerle karşılandı. Bizler de aynı şekilde ifade ettik ve öyle olmasını arzu ediyoruz. Ancak gerçekten de öyle midir, Kürtler çok fazla mı iyi niyetli?
Bu tür saldırılar, elbette bütün bir İle veya bütün Türklere mal edilemez. Ancak böyle bir saldırıda o ildeki vatandaş ve STK’lar, Türkiye genelindeki Türk vatandaşlar, her tarafta tepkilerini ortaya koysa, basın açıklamaları yapılsa, siyasi partiler olayı kınasa, iktidar gerekli yasal düzenlemeleri yapsa ve yargı da gerekli cezayı verse, haliyle o olay bireysel olarak kalır, Türk-Kürt kardeşliği gerçek anlamda gösterilmiş olur; Kürtler, kendilerini bu ülkenin aslî unsuru görür ve hiçbir Kürt, kendini üvey evlat diye düşünmez. Dolaysıyla ırkçı ve milliyetçi zihniyete sahip olanlar, benzer başka saldırılara cesaret edemez, Kürt halkının kalbine de herhangi bir nefret ve kin girmemiş olur.
Bu olay, bize bir daha göstermiştir ki, siyasîlerin kutuplaştırıcı, ötekileştirici, nefret dilini kullanması ve herhangi bir yargı kararı olmadan rakiplerini suçlu ilân etmesi, vatandaşın zihninde karşılıklı kin ve nefrete sebep olabiliyor.
Şunu da hatırlatmakta fayda var: Bugüne kadar, iç ve dış tüm gayretlere rağmen, Kürt ve Türk halkları, karşı karşıya gelmemişse bu, İslam’ın sağladığı kardeşliktendir. Siyasîler, bir fazla oy almak uğruna vatandaşlar arasındaki kardeşliği zedeleyecek ve nefret oluşturacak söylemlerden özenle uzak durmalıdır.
Ama burada dikkat edilmesi gereken, “kardeşliğin” içinin doldurulması ve kardeşlerin kardeşlik hukukunu gerçek anlamda yerine getirmesidir. Ki bunun ölçüsü de, “Kendisi için istediğini kardeşi için de istemek, kendisine yapılmasını istemediğini kardeşine yapmamaktır.”
Vesselâm.