Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, son günlerde farklı yerlerde yaptığı konuşmalarda “Ekonomide, hukukta ve demokraside yeni reform dönemi, yeni bir seferberlik başlatıyoruz” dedi ve “ilgili tüm kesimlerle yakın diyalog ve işbirliği halinde olacaklarını” da ekledi.
Bilmeyen de diyecek ki, sanki bunlar düne kadar muhalefet partisiydi, geçen hafta yapılan genel seçimlerde, yeni seçimleri kazanmışlar ve son 18 yılda ülkemizde büyük tahribatlara sebep olan iktidardan ülkeyi kurtarıp, bu reformları yapacaklar!
Ülkemizin adalet, hukuk, birlik ve beraberlik, iç ve dış borç batağına saplanması, tarım ve hayvancılık dahil her alanda ülkenin dışa bağımlı hale getirilmesi, ekonomide dengelerin alt üst olması, işsizlik, pahalılık ve vatandaşın “geçim geçim”, “adalet adalet” feryadına sebep olanlar kendileri değilmiş gibi, yeni reform yapacaklarmış!
Sanki adalettin bittiği, yargıya güvenin kalmadığı, ekonominin dip yapmış olması gibi ülkenin gerçeklerini yeni görüyorlarmış gibi...
Sanki ülkede yaşanan bütün sıkıntıların sebebi, istifa eden bakandı da istifa ederek önlerini açmış gibi...
Sanki ekonomi, hukuk, adalet ve özgürlüklerin birbirine bağlı ve ilişkili olduğunu, bu alanlarda güven vermeyen ülkelerde, yerli olsun yabancı olsun yatırımcıların yatırım yapmaktan çekineceğini, bugüne kadar binlerce kere söylenmemiş de yeni farkına varmışlar gibi... Örneğin, Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu’nun, defalarca tüketim, israf ve savurganlık olan betonlu projeler yerine üretim ve istihdamı ikaz ettiği halde, Sayın Cumhurbaşkanın alaylı cevaplar verdiğini hatırlıyoruz. Ancak 18 yıl sonra daha yeni “üretim ve istihdam” demeye başladı. Kaybolan yılların ve servetin hesabını kim verecek?
Elbette söz konusu alanlarda bahsi geçen reformlar güzel vaadlerdir; ama hatırlayalım ki 18 yıllık AKP iktidarında millî ve manevî duygularımızı coşturan, ancak bugüne kadar yerine getirilmeyen pek çok vaadler duyduk...
Adalet, kalkınma; yolsuzluk ve yoksullukla mücadele, özgürlükler, yerli uçak ve her alanda millî olmak gibi...
Adalet Bakanı ve adaletin acıklı hali
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Yargı, konjonktüre, birilerinin dediğine bakmaz. Yargı, dosyaya, vicdanına, hukuka, Anayasa’ya bakar. Bizim beklentimiz budur. Yargı, hiçbir kişi, kurum veya merciden emir, talimat, tavsiye, telkin alamaz! Hiç kimse ve Adalet Bakanlığı da dahil olmak üzere hiçbir kurum, yargı yetkisini kullanan mahkemelere vekaleten konuşamaz…” diyor.
Sanki kendisi icranın başı Adalet Bakanı değil de muhalefetin bir mensubu gibi dilek, temenni ve tavsiyelerde bulunuyor!
Açıklamalara bakınca biraz geçmişe dönüp hatırlayalım,
• Rahip Brunson hakkında Cumhurbaşkanının “bu fakir görevde oldukça o teröristi alamazsın” denmesi ve sonrasında bir telefonla serbest bırakılma süreci,
• Alman gazeteci Deniz Yücelin tutuklanma ve serbest bırakılma süreci,
• Mahkemenin, Demirtaş’ı serbest bırakma kararı sonrası Cumhurbaşkanının, “Bunları bırakamayız; şehitlerimiz bize hesap sorar” demesi,
• AHİM’nin Demirtaş’ın serbest bırakılmasının istendiği kararı sonrası, Cumhurbaşkanı, “AİHM kararları bizi bağlamaz. Karşılığında yapabilecek çok şeyler var. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz.”
• Ve Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarına “Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” demesi. Hangi yargı bağımsızlığından bahsediyorsunuz Sayın Bakan?
Dün yaptıklarınız, yarın yapacaklarınızın referansı değil midir?
Konuşmanın özetini Nasrattin hoca ifade etmiş:
Nasrattin Hoca, bacağını eşeğin üzerine atmış, tam oturacakken, becerememiş ve hooop, yere düşmüş...
Eşekten düşen Hoca, üstündeki başındaki tozu toprağı silkelerken, köyün çocukları gülmeye ve alay etmeye başlamışlar.
Hoca kızmış:
- Siz benim gençliğimi görseydiniz... Eşeğe bir zıplayışta binerdim, demiş
Sonra da Hoca etrafına bakınıp kimsenin olmadığını görünce, kendi kendine söylenmiş:
- Bre beceriksiz Nasrettin, ben senin gençliğini de bilirim, demiş.
Evet, biz, vatandaşlar olarak da, 18 yıldır AKP’nin geçmişini ve bugününü biliyoruz ve yarını da tahmin edebiliyoruz. Artık, yerine getirilmeyen, “yeni paket, yeni hamle ve yeni dönem” gibi süslü sözlere artık inanamıyoruz!
Vesselâm.