Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, TV5’te yayınlanan “Eğitim Dünyamız” programında Eğitimci Mustafa Aydın’ın sorularını cevapladı.

“Bir türlü nasıl sınav yapacağımıza karar veremedik.”

Türkiye’de sürekli değişen sınav sistemini eleştiren Özcan, “Türkiye’deki sınav sistemi pek çok zaman pek çok kere değişti. Bir türlü nasıl sınav yapacağımıza karar veremedik.” dedi.

Özcan, kendisinin YÖK başkanlığı döneminde üniversite sınavının tek oturumdan çift oturuma çıkarıldığını ve 2 ayaklı hāle getirildiğini; ancak uluslararası geçerliliği olan bazı sınavların tek ayaklı olduğunu ifade etti. Özcan, “YÖK başkanlığımdan sonra en çok beni düşündüren şeylerden bir tanesi buydu. IELTS, tek ayaklı bir oturumda hallediyorsunuz meseleyi. Bizim sınav, ne öğrendiyse kendisinde kalanı ölçüyor; ama öğrencinin gerçek potansiyelini hiçbir zaman ortaya çıkartmıyor.” diye konuştu.

“O yanlış karar, cumhurbaşkanına aitti”

Üniversite sayısının bu kadar çok olmasını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Özcan, “204 tane aktif, 3 tane de pasif olmak üzere toplam 207 üniversitemiz var. Bu üniversitelerin pek çoğu da benim başkan olduğum dönemde açıldı. Özellikle vakıf okulları o dönemde açıldı. Orada yanlış yaptık. Bu yanlış bize ait yanlış değildi. Cumhurbaşkanımızın her ile bir üniversite diye bir ideali vardı.” dedi.

Prof. Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu ideal ilk başta kulağa çok hoş geliyor ve herkesin istediği bir ideal gibi görünüyor; ama derinlemesine bakarsanız çok da iyi bir ideal olmadığı belli. Çünkü her ile açtığımız o üniversiteler, bulundukları şehrin ekonomisine beklenen katkıyı yapmadıkları gibi, o şehirlerde bir üniversitenin gerektirdiği entelektüel ortamı da yaratamadılar. Bir üniversite sadece binalarından, hocalarından, öğrencilerinden ibaret değildir. O çevrede onu destekleyecek diğer unsurların olması gerekir. Bizim bazı illerimizde o unsurlar yoktu ve bu üniversiteler sadece oradaki öğrencilerin şehre küçük katkılarından ibaret oldu. Hiçbir zaman istenilen verimi vermedi.”

“Çok tehlikeli bir durum”

Prof. Özcan, bazı akademisyenlerin üniversitelerde özgür bir ortam olmadığı iddiasıyla bundan şikâyet ettiklerinin hatırlatılması üzerine de “Hocalarımızı tamamen haklı buluyorum. Az bile söylemişler.” dedi.

Bugün Türkiye’de siyasî ortamın ‘istibdat ortamı gibi bir şey’ olduğunu ifade eden Özcan, sadece üniversite hocalarının değil, hiç kimsenin konuşamadığını belirterek, bunun üniversiteye de yansıdığını, bunun son derece tehlikeli bir durum olduğunu dile getirdi.

Özcan, “Ben öğrenciyken üniversiteyle ilgili bir şey beni çok etkilemişti. O zamanlar ‘üniversite şunu düşünüyor, üniversite bunu düşünüyor’ kamuoyunda çok ağırlığı olan bir yapıydı. Ben de merak ederdim. Acaba üniversite nasıl bir şey ki böyle memleketin önemli kararlarını etkileyebiliyor, insanlar üniversiteden etkilenebiliyor? Tabii çok sonra anladım. Üniversite bir sürü entelektüel insanın bulunduğu, her türlü konunun rahatlıkla konuşulduğu, tartışıldığı ve sonunda belirli kararların ülke için alındığı bir yer. Meclisin aldığı kararlara benzemiyor belki. Yazılmayan, söylenmeyen ama kamuoyunun kanaatini bir şekilde ileten kararlardı. Şimdi bu yok meselâ. Ben bunu çoktan beri kaybettim.” diye konuştu.

“Üniversitelerin çoğu AK Parti üniversitesi oldu”

“Artık üniversitelerin Türkiye’de bir ağırlığı yok. Üniversiteler zaten artık, AK Partililer kusura bakmasın ama, çoğu AK Parti üniversitesi oldu,” diyen Eski YÖK Başkanı Özcan, sözlerine şöyle devam etti:

“Onlara üniversite demek bile insanın içinden gelmiyor; çünkü televizyonda bazı rektörler görüyorum, her akşam oraya çıkıyorlar, sanki AK Parti sözcüsü gibi konuşuyorlar. İnanamıyorum, bir rektörün, meselâ Diyarbakır mı, Elazığ’da mı bir hoca, Sayın Cumhurbaşkanımız için 400 satırlık bir methiye yazdı. İşte ‘Benden alın da canımı size veriyim diye.’ Ya inanamadım… Profesör galiba dilci bir hoca, böyle yapıyor. Üniversite klasik üniversite şeyinden çıktı, bambaşka bir hāl aldı. Zaten o hāle gelmeyenlerin de başına çeşitli belâlar geliyor. Biliyorsunuz Boğaziçi Üniversite’sinde çeşitli sorunlar oldu, hālâ da devam ediyor. Halledildi gibi davranıyor insanlar; ama bence orada hiçbir şey halledilmiş değil. Bir istenmeyen rektör yerine bir başka istenmeyen rektör atadı maalesef Cumhurbaşkanımız. Sanki problemin devam etmesini istiyor gibi bir hāl ortaya çıktı. Hālbuki Boğaziçi gibi üniversitemiz, ülkemizin çok kıymetli üniversitelerinden biri. Böyle siyasal sorunlarla meşgul edilmesi, ilmî çalışmalardan uzak tutulması çok büyük bir kayıptır.”

“Siyasallaşan üniversitelerden bilim üretmelerini beklemeyin”

Özcan, Türkiye’de üniversitelerin bilim üretmedikleri iddiası hakkındaki görüşünün sorulması üzerine de “Türkiye’deki gibi siyasallaşan üniversiteleri olan ülkelerde, üniversitelerden çok bilim üretimi beklemeyin. Bu mümkün değildir; çünkü o kadar siyasallaşmışlar ki kendi işleri dışında ne kadar iş varsa onunla uğraşıyorlar.” dedi.

Prof. Özcan, sözlerini şöyle tamamladı:

“Liyakate uyulmuyor”

“Eğer üniversitelerimiz, işte Boğaziçi en iyi örneklerinden bir tanesi, bu son problemlerle karşılaşmasaydı belki de bilime daha fazla katkıda bulunacaktı. Bu kaçınılmazdır. Çok ümitvar olmayın. Bunun en büyük nedeni de liyakate uyulmamasıdır. Maalesef son yıllarda toplumun her alanında olduğu gibi üniversitelerde de liyakat diye bir şey kalmadı. Bütün standartlar aşağıya çekiliyor.”