Gazeteci Barış Terkoğlu, geçtiğimiz günlerde 28 Şubat üzerine kaleme aldığı köşe yazısında, 28 Şubat bir darbe ise Erbakan'ın görevini neden Haziran ayında Çiller'e devretmek için bıraktığı ele aldı.

28 Şubat bir darbe ise hükümet görevini nasıl Haziran'da devretti, hükümetteki parti görevini süresi dolduğu Haziran'da bıraktı ise 28 Şubat ne idi?

Barış Terkoğlu'nun "Erbakan'ın saklanın konuşması" başlığı ile Cumhuriyet'te yer alan o yazısı;

Kurt kuzuyu yemeğe karar veriyor. Geriye sadece suyu bulandırmak kalıyor...

28 Şubat kumpas davası üzerine Sami Menteş ile hazırladığımız “Size Yalan Söylediler” kitabının imza günündeydik. Bir zamanlar eski Genelkurmay Hukuk Müşaviri olan, emekli Tümgeneral Erdal Şenel de kitabını imzalatanlar arasındaydı. 

Hiç izlememiştim. Erdal Paşa, bana bir görüntüden bahsetti. Defalarca talep etmişlerdi ama mahkeme reddetmişti. Dahası, kendileri bulup getirmişler, ancak hâkimler “burası sinema değil” diyerek izlemeyi kabul etmemişti.

Hayır, gizli saklı bir şey değil. Necmettin Erbakan’ın, bir yanına koalisyon ortağı Tansu Çiller’i, öbür yanına destek veren BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nu oturttuğu basın toplantısından söz ediyorum. Erbakan’ın konuşması, hükümetinin istifasından üç gün sonraydı. 21 Haziran günü TRT’den canlı yayımlanmıştı. 

Erbakan’ın basının karşısına çıkma nedeni beklentisinin karşılanmamasıydı. Zira, istifanın ardından, yeni koalisyonun Çiller’in başbakanlığında kurulmasını bekliyordu. Ancak dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, görevi ANAP lideri Mesut Yılmaz’a vermişti.

Görüntüyü izledim. Necmettin Erbakan söze şöyle girmişti: “Bütün ulusumuzun takip ettiği gibi, 18 Haziran günü, bizim DYP ile bir yıl önce yapmış olduğumuz protokolümüz uyarınca, protokolümüze uyarak Sayın Demirel’e başbakanlıktan istifa mektubumu sunmuştum.”

28 Şubat MGK’si, adı üstünde, 28 Şubat’ta oldu. Erbakan hükümeti o gün değil, dört ay sonra görevi bıraktı. Erbakan nedenin askerle sorun değil, koalisyon protokolü olduğunun altını çiziyordu.

ERBAKAN HAYIR DİYOR

Erbakan, Demirel’e sunduğu istifa mektubunu “Bir kere daha aynen okuyorum” diyerek kameraların önünde okumaya başlamıştı. Mektuptaki ifadeler, Erbakan’ın açıklamasını doğruluyordu:

“RP ve DYP arasındaki koalisyon protokolüne uygun olarak, bu bir yıllık süreden sonra, başbakanlığın DYP’ye geçebilmesi için, yapmış olduğumuz taahhüde ve iki parti arasındaki mutabakata uymak üzere başbakanlık görevinden istifa ediyorum.”

Tepkisi önce Demirel’e ardından Mesut Yılmaz’a idi. Yani cumhurbaşkanının görevi Çiller’e vermemesi ya da başkasına vermesi “darbe” ise (ki değil), Erbakan’a göre sorumlusu önce Demirel sonra Yılmaz’dı.

Askerle sorun iddiasına da tepkiliydi:

“Efendim, ülkede bir gerginlik varmış da hükümet bunun için istifa etmişmiş... Hayır! İşte bizim istifa mektubumuz apaçık ortada... Başarılı bir hükümet, sadece ahde vefa örneği gösteriyor. Protokolün gereği olarak en güzel bir ahlak örneği gösteriyor. Bu siyasi tarihimize böyle geçecek!”

Erbakan, istifa kararına “bir yıl önce Çiller’e verdiği söz”ü gerekçe olarak sunuyordu. Gelgelelim, bugün AKP-FETÖ işbirliği ile açılan 28 Şubat davasını sürdürenler, Erbakan’ın kendi sözlerine rağmen “Hayır, Erbakan’a askerler darbe yaptı” diyordu. 

ERDOĞAN DA DARBE Mİ YAPTI?

56 dakikalık o görüntüyü mahkeme izlemedi. Zira görüntüler, 28 Şubat’ın bir darbe olduğu tezini, bizzat Erbakan’ın ağzından ortadan kaldırıyordu. İzlenmemesinin sebebi belli. Mahkeme, önceden verilmiş karara ulaşmak için delilleri yok saymak zorundaydı.

Daha da önemli bir ayrıntı... 

Eğer Erbakan’ın anlattığı, “Demirel’in görevi Çiller’e vermemesi” darbe ise, bunun yakın tarihte örneği de var. Malum, Erdoğan, 2015 Haziran-Kasım aralığında, yaptığı manevralarla, muhalefete hükümet kurma görevi vermeyerek, olası bir alternatifi önledi. Öte yandan, istifa ile darbe aynı şeyse, 2016 yılında Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun istifa ettirilmesi ne oluyordu?

Mahkemeyi model alacaksak, bizzat Erdoğan tarafından, bir kez başbakan istifasıyla, bir kez de görev vermeyerek “darbe” yapılmıştı!

90 yaşındaki Ahmet Çörekçi, 86 yaşındaki İlhan Kılıç, 82 yaşındaki Çetin Doğan, 83 yaşındaki Çevik Bir, 82 yaşındaki Erol Özkasnak...

Yaş ortalaması 80’in üzerindeki 14 asker, “Erbakan’a rağmen sözde Erbakan için” bir bayramda daha, hapiste ölümü bekliyor. Tıpkı Gezi davasındaki gibi... Olmayan darbenin, görülmek istenmeyen delilleri ise yarına hazırlanıyor. 

Geleceği çizmek isteyenler, hepimizin geçmişini kendi kalemiyle yeniden tanımlıyor. Mesele yemek ise nefes almak bile bahane. Kurdun mahkemesi olsaydı kuzular hep idamlık olacaktı.