YAŞAM

Araştırmacı Yazar Hüseyin Anıl Aslan vergi sistemindeki sorunlara ve doğrudan demokrasi uygulamalarına değindi

Abone Ol

Araştırmacı Yazar Hüseyin Anıl Aslan vergi sistemindeki sorunlara ve doğrudan demokrasi uygulamalarına değindi

Hüseyin Anıl Aslan, “Devrimci Kur’an Müslümanlığı” ve “Din ve Dünya Görüşü İncelemeleri” adlı kitapların yazarı. Genç yaşına rağmen oldukça üretken bir yazar olarak dikkat çeken Aslan, yalnızca bu iki kitabıyla değil, yayımladığı çok sayıda makale, inceleme ve katıldığı yayınlarla entelektüel bir tartışma alanı açtı. Çalışmalarında dini meseleleri ele almakla yetinmedi; başından beri ideolojik, siyasal ve ekonomik sorunlara da yönelerek geniş bir perspektif geliştirdi.

Aslan aynı zamanda çeşitli programlara, YouTube yayınlarına ve panellere konuk olarak görüşlerini geniş bir kitleyle paylaştı. Bu yayınlardaki katkıları, onu yalnızca bir yazar değil, aynı zamanda güncel tartışmalara doğrudan müdahil olan genç bir düşünür konumuna yerleştirdi. Ona göre tevhid, adalet, akıl ve özgürlük ilkeleri, hem bireysel inanç hem de toplumsal düzen için vazgeçilmez. Bugün ise aynı perspektifi demokrasi ve ekonomi tartışmalarına uygulayarak Türkiye’nin en temel sorunlarını ele almakta. Aslan’a göre ülkenin en büyük ihtiyacı, halkın gerçekten söz sahibi olduğu bir demokrasi ile adil bir ekonomik düzen. Aslan bu röportajımızda vergi sistemi sorunları ve doğrudan demokrasi uygulamalarına değindi.

Sizce vergi sisteminde en büyük sorun nerede?

Sorun şu:” Türkiye’de vergi sistemi adaletli değil. En başta beyan esasına değil, bordro esasına dayalı. Yani maaşlı bir memur, işçi veya asgari ücretli maaşını almadan vergisi kesiliyor. Ama örneğin holding sahibi beyan ediyor: “Benim bu yılki kârım şu kadar” diyor. Çoğu kez bu beyan gerçek kazancın çok altında oluyor. Muhasebeci oyunlarıyla, çeşitli muafiyetlerle, “yatırım teşviki” adı altında ya da doğrudan vergi aflarıyla ödemesi gereken tutarı eritiyor. Sonuç olarak işçi ile milyarder arasında aynı oranda vergi yükü kalıyor. Mesela bir işçi yılda 400 bin TL maaş alıyorsa yaklaşık üçte birini vergi olarak ödüyor. Buna ek olarak her alışverişte KDV, her faturada ÖTV var. Yani kazandığının neredeyse üçte birini daha hiç harcamadan kaybediyor. Sonra ekmek alırken, elektrik öderken, arabası eğer varsa benzin koyarken bir de dolaylı vergi ödüyor. Böylece gerçek vergi yükü %40–45’lere kadar çıkıyor. Oysa milyar TL kâr eden şirketler, ya düşük gösterilen matrahlarla ya da hükümetin çıkardığı aflarla neredeyse aynı oranda vergi ödüyor. Üstelik vergisini zamanında ödeyen küçük esnaf ve işçi cezalandırılırken, borcunu ödemeyen büyük sermaye sahipleri ödüllendiriliyor. Bu hatalıdır. “

“Vergi sistemi, aslında tersine Robin Hood modeli gibi çalışıyor. Robin Hood zenginden alıp fakire verirdi. Burada ise fakirden otomatik kesiliyor, zengine geri dağıtılıyor. Norveç, İsveç gibi sosyal devletlerde dolaylı vergiler düşük tutuluyor, doğrudan vergiler (gelir vergisi, servet vergisi, miras vergisi) yüksek gelir gruplarına yükleniyor. Türkiye’de tam tersi: Fakir aldığı ekmekten, ödediği elektrikten, çocuğuna aldığı defterden vergi ödüyor; zengin ise kârını düşük göstererek yükten kurtuluyor. Türkiye’de vergi gelirlerinin totalde üçte ikiye yakını dolaylı vergilerden geliyor. Bu da fakiri zenginle aynı oranda etkiliyor. Avrupa’da bu oran genelde %30–35 civarında. Ayrıca “yatırım teşviki” adı altında verilen muafiyetler yıllık yüz milyarlarca TL. Ancak çoğu zaman bunun istihdam ya da üretime katkısı ölçülmüyor. Dünyada; büyük mükellefte asgari efektif vergi uygulanıyor; transfer fiyatlandırması ve kurallar sert. Teşvikler süreli ve etkisi ölçülüyor. Türkiye’de ise Kurumlar vergisinde nominal (yazılı) oran görünürde var; ama birçok faktörden dolayı efektif oran düşüyor. Teşvikler süresiz ve etki analizi zayıf; sık vergi affı kişilerin sadakatini bozuyor.”

Diğer bahsettiğiniz önemli sorun ise halkın demokrasiye doğrudan katılımının olmaması. Doğrudan demokrasinin Dünyadaki örnekleri nelerdir?

“En bilinen örnek İsviçre. 19. yüzyıldan beri halk oylamaları ve referandumlarla yasaların kaderini halk belirliyor. Yılda onlarca oylama yapıyorlar ama kimse “istikrarsız” diyemiyor tam tersine Avrupa’nın en istikrarlı ülkelerinden biri. ABD’de bazı eyaletlerde (örneğin Kaliforniya) halk doğrudan yasa teklifi verebiliyor, vergilerden çevre düzenlemelerine kadar birçok konuda doğrudan söz sahibi olabiliyor. İtalya’da da referandumlar sıkça yapılıyor, halk istemediği yasayı veto edebiliyor. Bu örnekler şunu gösteriyor: doğrudan demokrasi bir ütopya değil, gayet işleyen bir gerçek. Yeter ki siyasi irade ve kurumsal altyapı olsun.”

Türkiye’de bu nasıl uygulanabilir?

“Türkiye gibi büyük bir ülkede bu modelin uygulanması için aşamalı geçişi doğru buluyorum. Örneğin ilk aşamada belediye yatırımları, kentsel projeler ya da vergi düzenlemeleri konusunda danışma amaçlı halk oylamaları yapılabilir. Kent Konseyleri de bu görevi üstlenebilir. Böylece vatandaş, günlük hayatını etkileyen konularda doğrudan söz sahibi olur. Teknolojik güvenlik için blockchain tabanlı bir oylama sistemi geliştirilebilir. Bu sayede oyların değiştirilmesi engellenir, gizlilik korunur ve şeffaflık sağlanır. Başlangıçta sonuçlar tavsiye niteliğinde olabilir; ilerleyen kısa süreçte anayasal düzenlemelerle bağlayıcı hale getirilebilir. Sonuç olarak, Türkiye’de dijital doğrudan demokrasi hem teknolojik hem de kurumsal olarak uygulanabilir bir projedir. E-Devlet bu dönüşüm için iyi bir sistem.”

Diyelim ki uygulama aşamasına geçildi. Bunu pratik olarak anlatabilir misiniz?

“Türkiye’de 2025 yılı itibariyle 64 milyonu aşkın seçmen bulunmakta. Örneğin halk istediği bir konuda eğer yüzde 1 yani 640 bin imza (dijital ya da ilgili resmi kurumdan ıslak imza) toplarsa o konu meclisin gündemine zorunlu olarak girebilmeli. Eğer ki yüzde 3 yani 1 milyon 920 bin imza toplanırsa o konu yasa teklifi olarak zorunlu referanduma gidebilmelidir. Ayrıca halk, eğer var olan bir yasayı kaldırmak isterse yüzde 5 yani 3.2 milyon imza ile zorunlu referanduma gidilebilmelidir. Ya da Anayasada var olan bir maddeyi değiştirebilmek için ( mesela Madde 55 “Devlet, çalışanların ücretlerini adaletli şekilde ayarlamakla yükümlüdür” Bu maddeyi “Asgari ücret açlık sınırının altında olamaz” veya “asgari ücret vergiden muaf tutulur” şeklinde detaylandırma referandumu için) yüzde 10 yani 6.4 milyon imza ile zorunlu referanduma gidilebilmelidir.(Oranlar temsilidir) Tüm seçmen referandum öncesi ilgili madde hakkında broşür vb. detaylıca bilgilendirilmelidir.”

“İmza toplama şartları da oluşturulabilir. Mesela tek bölgede yığılma olmaması için il bazında minimum imza oranı şartı getirilebilir. Konu bütünlüğü açısından sadece tek bir konu hakkında imza toplama şartı getirilebilir. Yeni bir yasaya itiraz edilecekse Resmi Gazete yayımından itibaren 90 gün süre içinde imza toplanabilmesi şartları vb. getirilebilir.”

“Ayrıca seçilmiş bir görevliyi örneğin herhangi bir ilin belediye başkanlarından biri ya da milletvekillerinden birini, ilgili ilin seçmenleri belirli bir imza oranına ulaşırsa il bazında referanduma götürerek görevden alma referandumuna gidilebilmelidir.”