Irkçılık, Terörsüz Türkiye ve Barzani Ziyareti

Abone Ol

Irkçılık, insanlık tarihi boyunca toplumları bölen, adaletsizliğe yol açan ve insan onuruyla bağdaşmayan bir ideolojidir. İnsanı; renk, dil, soy veya etnik köken gibi doğuştan gelen özelliklerle değerlendirip üstün veya aşağı gören bu düşünce, insan fıtratına da aykırıdır.

İslam, 14 yüzyıl önce, tüm insanların aynı kökten yaratıldığını ilan ederek ırkçılığı kökten reddetmiş, eşitlik ve takva ilkesini toplumsal barışın adresi olarak göstermiştir:

"Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık... Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır." (Hucurât, 49/13)

Farklılıklar bir çatışma değil, tanışma ve zenginlik vesilesidir:

"...Sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık ki birbirinizle tanışasınız." (Hucurât, 49/13)

İnsanın ırk, renk ve dili kendi tercihi değildir:

"Dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir." (Rûm, 30/22)

Peygamber Efendimiz (S.A.S.), ırkçılığı, asabiyet ve kavmiyetçiliği haram ve hastalıklı bir tutum olarak nitelendirmiştir.

"Kim ırkçılık davası güderse, kim ırkçılık için savaşırsa, kim ırkçılık üzere ölürse o bizden değildir." (Hadis-i Şerif)

İmam Gazali: Irkçılığı, kalbi karartan ve insanı zulme sürükleyen bir nefs hastalığı olarak görür.

İbn Haldun: Üstünlüğün ancak ilim, ahlak ve toplumsal katkıyla ölçülebileceğini, soyun bir üstünlük sebebi olmadığını belirtir.

İslam, ırkçılıkla mücadelede üç temel ilkeyi esas alır:

1. Eşitlik: Tüm insanlar yaratılış bakımından eşittir.

2. Kardeşlik: Müminler arasında imanın gerekli kıldığı dayanışma ve kardeşlik esastır.

3. Adalet: Tüm insanlara karşı adil olunmalı. Her türlü ayrımcılık ve ötekileştirme İslam'ın öngördüğü adil toplum düzenine aykırıdır.

Kur'an, Sünnet ve İslam düşüncesi birlikte değerlendirildiğinde, İslam'ın ırkçılığı kesin bir dille reddettiği açıktır.

İslam'a göre insanın değeri; ırkı, rengi, soyu, makam veya serveti ile değil; ahlakı, adaleti, merhameti, kul hakkına riayeti ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci olan takva ile ölçülür.

Modern bilim de insanlar arasındaki genetik farklılıkların yüzeysel olduğunu ve ırkçılığın bilimsel bir dayanağı bulunmadığını ortaya koymaktadır.

Günümüzde artan, ırkçılık, ötekileştirme, ayrımcılık ve toplumsal kutuplaşmalar karşısında, İslam'ın bu evrensel eşitlik, kardeşlik, adalet, birlik ve beraberlik çağrısı, hem ülkemizde konuşulan barış süreci hem de insanlık için her zamankinden daha değerli bir rehber olma özelliğini taşımaktadır.

Irkçılıkla mücadele, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda ahlaki, kültürel ve manevi bir çaba gerektirir.

Bu Açıklamalar Işığında Kürt Meselesi

Aslında ülkemizde ve komşu coğrafyada bir “Kürt sorunu” değil, ırkçı bir zihniyetin yol açtığı, baskı, inkar ve asimilasyon politikalarıyla karşı karşıya kalan, ümmetin yetimleri haline getirilmiş, mazlum bir halkın sorunu vardır. Yani Kürt sorunu değil, ırkçı zihniyetin yarattığı bir sorun vardır.

Bölge barışı için, Kürtler, Türkler, Araplar ve Farslar ümmet bilinci ile kendi kimlikleriyle birlikte yaşayabilir, hak, adalet, barış ve huzur için el ele verebilir, birlik içinde ABD, İngiliz ve İsrail gibi işgalci ve sömürgeci batılı küresel güçlere karşı mücadele edebilirler.

Ne var ki, diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de uzun yıllar ırkçı bir anlayış, Kürtleri yok saymak ve Türkleştirmekle uğraşmış, onları hor görüp dışlamıştır.

Terörsüz Türkiye, iç cepheyi güçlendirme ve barış sürecinin konuşulduğu bir dönemde bile halen bu zihniyetin devam ettiğine şahit oluyoruz.

Barzani Ziyareti

Son bir örnek olarak, Cizre'de düzenlenen 4. Uluslararası Melaye Ciziri Sempozyumu'na katılan ve barışçıl mesajlar veren Sayın Mesud Barzani'ye yönelik Türkiye'deki bazı çevrelerden gelen tepkiler, ne yazık ki olumsuz bir tutumu ortaya koymuştur.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin kurucu lideri, KDP Başkanı ve Kürtler nezdinde saygın bir siyasi şahsiyet olan Sayın Barzani'ye, Türkiye'deki milliyetçi-muhafazakar bazı kesimler tarafından, yapıcı bir diyalog yerine, "kabile reisi" veya "işbirlikçi" gibi küçümseyici ifadelerle yaklaşılmıştır. Ayrıca, uluslararası alanda resmi statüye sahip Kürdistan Bölgesel Yönetimi bayrağına yönelik "paçavra" benzetmesi gibi kabul edilemez ifadeler kullanılmıştır.

Bu tür yaklaşımlar, kabul edilmesi mümkün olmayan bir ırkçı söylemi yansıtmakta ve toplumsal barışa zarar vermektedir. Özellikle, dindar ve muhafazakar olduğunu belirten çevrelerin, İslam'ın tüm insanlığa şamil olan eşitlik ve kardeşlik ilkeleriyle çelişen bu tür bir söylemi benimsemesi, derin bir tezat oluşturmaktadır.

Türkiye’nin ve bölgenin terörden arındırılmış, kalıcı bir barışa kavuşabilmesi için Türk, Kürt, Fars ve Arap halklarının küresel müdahalelere karşı birlikte hareket etmesi, hatta eşit ve adil bir temelde dayanışma içinde olması gerekmektedir. Ancak bu dayanışma sayesinde dış müdahalelere karşı bağımsızlık korunabilir, toplumlar arasında gerçek bir barış, huzur ve ortak bir gelecek inşa edilebilir.

Türkiye, son dönemde ülke içinde sergilediği uzlaşı ve istikrar odaklı politikaları kararlılıkla sürdürmeli; bu sürece toplumun tüm kesimleri tarafından destek verilmelidir.

Türkiye dışardaki Kürtlere sahip çıkmalı

Türkiye, Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını koruma anlayışıyla tutarlı olarak, komşu ülkelerdeki Kürtlerin meşru haklarını ve güvenliğini de gözetmeli; Irak ve Suriye’deki Kürtlerin elde ettiği statüsel kazanımları kendisi için bir bölünme riski olarak değil, bölgesel istikrar ve diyalog bağlamında değerlendirmelidir.

Bu yaklaşım, söz konusu bölgelerdeki Kürtlerin dış aktörlere yönelme ihtiyacını da ortadan kaldıracak ve kalıcı barışın temellerini güçlendirecektir.

Vesselam