Mushafın yakılması üzerine, düşünmeye davet

Abone Ol

Mushafı/Kuran-ı Kerim'i yakan ve yırtan provaktörleri ve bunlara müsade eden İsveç ve Holanda’yı şiddetle kınıyor ve lanetliyorum. Bu alçak eylemler, birer nefret suçu ve Müslümanları tahrik etmektir. 

Bu olayı, üç noktadan değerlendirmek mümkündür.

BİR: Bu olaylar ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır. Neden? Bu tür eylemleri sadece bir ırkçı olay veya din düşmanlığı olarak görmek çok basit olacaktır. Bu eylemlerin arkasında bir çok plan ve projeler gizlidir. 

Bu olayları planlayanlar, aynı zamanda İslam ülkelerinin siyasi anlamda başsız ve dağınık oluşundan da cesaret alıyorlar. Eğer siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel alanda güçlü bir İslam Alemi olsaydı, hiç kimse bu alçaklığa cesaret edebilir miydi? Elbette edemezdi. 

Emperyalist küresel güçlerin, İslam Alemi üzerindeki siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel planlarının farkında olan Erbakan Hoca, iktidara gelir gelmez ilk fırsatta 11 ay gibi kısa bir sürede D8’i kurarak güçlü bir İslam alemini kurmak istemiştir.

20 yıldır tek başına iktidar olan Akp ise, D8’i daha da genişletmek ve aktif hale getirmek yerine, nadasa bırakmış ve Avrupa Birliğine girmek için önüne konan ev ödevlerini büyük bir aşkla yerine getirme gayret göstermiş ve bir çok yasal düzenleme yapmıştır. 

Buna rağmen, iktidarın seçim dönemlerinde, “Ey Avrupa” nutuklarına iyi niyetli Müslümanlar, işte “dünya meydan okuyan lider” ve “dünya lideri” algısına kanmışlardır. Eğer güçlü ülke ve güçlü lider olsaydık, herhangi bir ülkede, böyle bir ahlaksızlık yapılabilir miydi? Elbette yapılamazdı. 

Eğer güçlü devlet ve liderden bahs edeceksek; 
Kanuni Sultan Süleyman'nın Fransa'da moda olmaya başlayan “dansı” yolladığı bir mektupla yasaklamasını, 
ABD, vatandaşı Rahip Brunson'u, 
Almanya vatandaşı gazeteci Deniz Yüceli'n, “tıpış tıpış” gönderilmelerini hatırlayalım.

Bir köylü, köyün güçlü ailesinin tavuğuna “kışt” diye bilir mi?
Nerede dünya lideri, nerede İslam birliği?

Demek ki bu tür olayların tekrarlanmamsı için, güçlü ve birlik içinde bir İslam Alemine  ve lafta değil icraatta güçlü liderlere ihtiyaç vardır. 

İKİ: “Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz” (ABD eski Başkanı Franklin D. Roosevelt)
Bu olayların sonuçlarının kime yaradığını da gözden kaçırmamak gerek.

Kuranı yakan provaktörün Rus ve Putin yanlısı olması, başka bir İslam ülkesi değil de, özelikle Türkiye Büyükelçiliğinin önünün seçilmesi, ABD ve İsveç'in Natoya girme isteğine karşın Putin'in karşı oluşu, Türkiye'nin seçim sürecine girmesi ve Erdoğan'ın zorda olması! Putinin Ukrayna savaşında  düştüğü zor durum ve Erdoğan'a ihtiyacının olması... 

Bu olay, Erdoğan farkında olmadan, “seçimlerde kullanması ve İsveçin nato üyeliğinin veto edilmesi için Putin'in oluşturduğu bir malzeme ve hediye olmasın mı?
Bu seçimde Erdoğanın Meydanlarda kullanacağı en önemli argüman muhtemelen "7 düvele karşı olmak ve Müslümanların hamisi" olacaktır. Erdoğan'ın  bu ve benzeri olayları çok iyi kullandığını hepimiz biliyoruz;
Ey Hollanda!
Ey Almanya!
Ey İsrail!
Sizin dolarınız varsa bizim de Allahımız var! dediği gibi...
Nasıl olsa, seçimden sonra "yeni bir sayfa diyecek" ve oy verenleri de, "devletler arası ilişkilerin gereği" deyip, bir dahaki seçime kadar unutacak.

Kaldı ki, Erdoğan “Nato üyeliği konusunda, İsveç, Türkiyeden destek beklemesin” dedi bile. 

ÜÇ: Diğer yandan, Kafirler Mushafı yaktılar ve yırtılar.  Ya biz, Kuran-ı Kerim'e inan Müslümanlar olarak ne yaptık?

Allah (cc) Kuranı Kerimi Müslüman'ın anayasası olsun, hayatını bütününü tanzim etsin, yön versin, şekillendirsin, aralarında adalet, sevgi, eşitlik ve barışı sağlasın diye göndermişken, biz ne yaptık? Biz Kuran'ın büyük kısmını hayatımızdan çıkardık ve bir çok yasağını ya çiğniyor ya da çiğneyenlere tepki bile göstermez hale geldik. Neden? Çünkü bizdendir dediğimiz kişilerin eliyle, maalesef haramlara yavaş yavaş alıştık ve alıştırıldık. Ki haramlara karşı tepkisizleştik. 

Dış ülkelerde, İslam'a ve Resulullah'a uzanan elleri kıracağız dilleri koparacağız demek kolay! Peki ülkemizde ve yanı başımızda, İslam'a, Kuran'a ve Resullulah'a yapılan muhalefete ve istismarlara ne kadar sesimiz çıkıyor?

Çelişkilerimiz sadece burada değil. Mesela çüzdanımızı çalanın tokatladık, triliyonları çalanın alkışladık, içki satanı taşladık, içki fabrikalarını açan parti/iktidarı destekledik ve alkışladık...

Mushafı yakan, yırtan ve onlara izin verenlere gösterdiğimiz tepkiden daha fazlasını, Kur’an-i Kerimi hayatımızda uygulamayan, kredi oranlarını düşürdük diye faizi müjde olarak sunan, milli ve manevi değerlerimizi istismar eden, çeşitli algılarla bizi uyutan ve kandıranlara da tepki göstermemiz gerekmez mi?

Rum Suresi 22 ve Hucurat 13. ayeti kerimelerde renklerin, dillerin ve kavimlerin Allah'ın yaratması olduğunu söylediği halde, kendi ırklarını üstün görüp, diğer ırk ve dilleri inkar eden ve yasaklayanlara de demokratik yollarla  aynı tepkiyi göstermemiz gerekmez mi?

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli davranın; bu takvaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah sizin işlediklerinizden haberdardır.” Maide 8 ve diğer bir çok ayetti kerimede adalet emredildiği halde, adaletsizlik yapanlara ve adalet mekanizmasını siyasileştirenlere karşı da, demokratik yollarla tepki vermemiz gerekmez mi?

Bir çok ayette, Allah zülmü yasaklamışken, Van'da insanları Helikopterden atınlara, defn edildiği halde mezarlıktan cenaze çıkaranlara da, demokratik yollarla tepki göstermemiz gerekmez mi?

Bakara 278/279 ayetlerinde “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten iman etmiş iseniz faizden kalanı bırakın. Bunu yapmazsanız Allah ve resulü tarafından size bir savaş açıldığını bilin...” tehditine rağmen iktidarın bütün ekonomik paketlerde vatandaşı faize ve bankalara yönlendirdiği halde, demokratik yollarla  aynı tepkiyi gösterebildik mi?

Allah bir çok ayette kul hakkı ve haksızlığı yasaklamışken, mülakatlarda yapılan adam kayırmalara, torpil, rüşvet, yolsuzluk ve kanuna uydurulmuş hırsızlıklara da demokratik yollarla  karşı çıkmamız gerekmez mi?

Yine bir çok ayet ve hadisi şerifte israf, savurganlık ve şatafat yasaklanmışken, iktidarın bu alanlarda yaptıklarına da, demokratik yollarla tepki vermek gerekmez mi?

Tabi ki bu örnekleri çoğaltmak mümkün...

Biz Müslümanlar, artık şekilçilikten, işin ambalajıyla ilgilenmekten kurtulmak, işin ruhuna, muhtavasına, özüne ve manasına dönmek, İslam'ı bir bütün olarak görmek ve yaşamak zorundayız. Doktora gidip ilaç alan hastanın kutuya değil, kutunun içindeki ilaca önem vermesinin gerektiği gibi. Çünkü hasta olan kişi, doktorun kendisine yazdığı  ilacın kutusunu baş taçı yapsa da, kutuyu en yüksek yere koysa da, içindeki ilacı yemediği sürece hastalığına bir faydası olmayacaktır.

Özetlersek;
Kuran-ı Kerim'i okumak ve fiziki olarak saygı göstermek elbette hepimizin imani bir görevidir. Ancak Kuran-ı  Kerim sadece okunsun, hatimler indirilsin, güzel sesli hafızlar yarışsın, düğün ve nişanlarda, hasta ve cenazelerde, tören ve açılışlarda okunsun diye gönderilmiş değildir. Elbette bunların hepsi yapılsın ama Kuran-ı Kerim hayatta yaşanılsın diyorum.

Yanlış anlaşılmasın, elbette Kuranı Kerime saygı gösterecek, abdestsiz dokunmayacak, saygısızlıklara karşı çıkacak ve başımıza taç yapacağız ama asıl olan bu hürmetle beraber, emir ve yasaklarını yaşamak ve yaşatmaktır. 

Vesselam.