Malum, insanlar sosyal bir varlık olarak beraber yaşamak zorunda. Haliyle bu süreçte hayatlarını kolaylaştıracak hizmetlere, sıkıntı ve ihtiyaçlarını çözecek ve güvenliklerini sağlayacak bir kuruma ihtiyaç vardır, o da devlettir.
Devleti yönetenler, seçimle gelen siyasi partilerdir.
Her bir siyasi partinin, kurucu kadrolarının inanç değerleri ve dünya görüşlerine göre, “parti programları ve siyasi duruşları,” vardir. Bu değerlere göre devleti yönetir, yasa, kanun ve yönetmenlikler çıkarır ve uygular.
Üretimden tüketime, eğitimden güvenliğe, sağlıktan tarıma, yoksulluktan zenginliğe... Hayatımızın her alanını etkileyen, şekillendiren, kolaylaştıran veya zorlaştıran siyasilerin çıkardukları yasa, kanun ve yönetmeliklerdir.
Bundan dolayı vatandaş olarak, oy vereceğimiz kişi ve partinin zihniyet, ehliyet, liyakat bilgi, tecrübe ve adalet anlayışı çok önemlidir.
Vatandaş olarak, seçtiğin kişiler, ya sana hizmetçi olur, ya da seni, kendine hizmetçi yapar,
Ya devleti, vatandaşına karşı, garson bir devlet, ya da gardiyan ve ceberut bir devlet yapar,
Ya devletin mal ve imkanlarını, emanet görür, ya da “ devletin malı deniz yemeyen keriz” olarak görür,
Kısacası oy verip seçtiklerimiz, devletin güç ve yetkileriyle, ya dünyayı bizlere cennet, ya da cehennem yapar.
Siyasi Partilerin bu etkisi ve yetkisini göz önüne alarak, Saadet Partisinin 30.10.2022 Pazar günü yaptığı 8.Kongresini değerlendirelim.
Saadet Partisi kongresinde ne vardı ve vatandaşa neyi vaad etti?
Kongreye katılan biri olarak bir kaç tesbitimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Evet kongrede, heyecan ve coşku, vardı,
Kongrede, lidere güven ve bağlılık vardı. Birilerinin; taban 6'lı masaya karşıdır, Temel Beyin kararına uymaz diyordu. Taban bunun doğru olmadığını Temel Beyin her türlü kararının arkasında olduğunu, çok güçlü ve açık bir şekilde gösterdi.
Kongrede sevgi ve samimiyet, vardı. Kongreye gelenler zorla, tehditle veya parayla değil, aksine kendi yol masraflarını karşılayarak, istek ve aşkla geldi. Gelenlerin hepsi, katıksız saadet partili idi. Salonun içinde ve dışındaki o büyük heyecan ve coşku buradan geliyordu.
Kongrede, inanç, azim ve kararlılık ruhu, vardı,
Kongrede, muktedirlerin bugüne kadar, her türlü baskı, iftira ve engellemelerine rağmen, direnç, birlik ve beraberlik vardı,
Kongrede, vefa ve davaya, sedakat ve bağlılık vardı,
Kongrede, gelecek için umut ve çözüm, vardı,
Kongrede, gençi ve yaşlısıyla, kadın ve erkekleriyle, takım ruhu ve disiplini vardı,
Kongrede, büyüklerin tecrübe ve bilgisi, gençlerin heyecan ve enerjisi vardı. Ve daha sayamadığım bir çok varlar...
Devleti yönetmeye talip olan kadrolar, öncelikle, sorunları doğru teşhis etmekle başlamalı ve ona göre çözümler üretmelidir. Temel Bey de onu yaptı. Yoksa yanlış teşhis ve yanlış reçete hastanın hastalığını daha da ağırlaştırır hatta öldürür. Bugünki iktidarın, yanlış reçetelerle vatandaşı komaya soktuğu gibi.
Temel Beyin, geniş ve kapsayıcı konuşmasından sadece bir kaç konuyu değerlendirecek olursak;
"Biliyorum insanımızın önceliği ekonomi, çünkü kanayan derin bir yara.
Ancak bilinmelidir ki; adaletsizlik ve hukuksuzluk sebep, diğer her şey sonuçtur."
"Devlet yönetiminde ve kamusal hayatta gömleğin ilk düğmesi adalettir, hukuktur. Bizler bugün, gömleğin o ilk düğmesinin yanlış iliklenmesinin, hatta son yıllarda koparılıp bir kenara atılmasının sonuçlarını yaşıyoruz."
"Bir ülke düşünün, koca koca adalet sarayları inşa edilsin; fakat aynı zamanda onlarca yeni cezaevi açılsın. Adalet mekanizması, siyasilerin elinde adeta bir kılıç gibi kullanılsın."
"Adalet düğmesi yanlış iliklenince ekonomide ve diğer her alan duvara toslamamak mümkün değildir!
"Adalet açığını kapatmadan; cari açığı, bütçe açığını ve dış ticaret açığını kapatmak mümkün olmaz."
Ülke olarak, dini inançlarımızala ameliniz az, ama çok saygı gösteriyoruz. Bundan dolayı, mevcut iktidarın, bu değerleri çok yoğun ve açık bir şekilde istismar ettiğini hepimiz görüyoruz.
Halbuki hepimiz biliyoruz ki, inanç ve dini değerler, söz ve sloganla değil, amel ve icraatla değer kazanır. Yani lafa değil amele, ambalaja değil kaliteye, zarfa değil muhtevaya bakılır.
Yine Temel Bey buna işaret ederek;
“Peygamber Efendimizi anlatmak kolay, yazlık-kışlık saraylardan vazgeçmek zordur”
Peygamber Efendimizin konuşulduğu, anıldığı, saygı gösterildiği ama hayatımızda ve icraatlarımızda örnek almadığımızı hatırlayın.
“Hz. Ömer'i anlatmak kolay, Hz. Ömer'in adaletini uygulamak zordur”
Bugün adalet ve yargı mekanizmasının içinde bulunduğu durumu, bir çok kararda siyasi baskı ve siyasi kararların görüldüğü, iktidar ve güçlü olana karşı yargının çalışmadığını hatırlayın.
Liderlere uymak, sözle değil, davasını ve hedeflerine sahip çıkmakla olur;
"Erbakan Hocanın kemiklerini sızlatıyorsunuz" diye edebiyat yapmak kolay, Erbakan Hocamızın davasından bir milim sapmadan izini takip etmek zordur”
Erbakanı terk edenleri, siyasetteki saygıyı, nezaketi, kucaklamayı, üretimi, D8'i, İslam Birliğini, İslam dinarını, havuz sistemini, tasarrufu, devletin malını emanet bilmeyi, yandaşın cebinde olan hortumu, vatandaşın cebine koymayı ve garson devlet anlayışını nasıl terk ettiklerini hatırlayın.
Saadet Partisi, doğru teşhis ve doğru reçete ile, kaybettiğimiz değerlerimizi tekrar kazanmayı, dürüstlük, hak, hukuk, adalet, liyakat, istişare, bilgi, tecrübe, sevgi, birlik, beraberlik, kucaklama, üretim, istihdam, ihracat ve gelecek için kaybolan umudu, yani, "Yaşanabilir Adil bir Türkiye ve dünyayı" vaat etti.
Kimisi, iktidara gelmek veya iktidarda kalmak için din, iman, Kuran, ezan, vatan, bayrak gibi tüm milli ve manevi değerleri ve davasını "kendisine basamak" yapar,
Kimi de, hak, hukuk, adalet, eşitlik, kardeşlik, barış, refah, saadet, üretim, kalkınma, birlik, onur gibi hedefleri gerçekleştirmek olan davasına, "kendisi basamak" olur. Saadet kadroları gibi.
Toplumun temel ihtiyacı olan, bu güzel vaatlerin yerine gelmesi, hakkımız olan adil, mutlu ve güzel bir geleceğin tesis edilebilmesi, elbette doğru tercihimize bağlıdır.
Bu doğru tercih nedir? derseniz: Vatandaşlar olarak bizim "davasını basamak" yapanları değil, "davasına basamak olan" ve Erbakan'ın yolunda devam eden, Saadet kadrolarına yetki vermemiz gerekir, derim.
Neden? 11 aylık Erbakan dönemi ile Erbakan'ın dava ve hedeflerini terk eden AKP'nin 22 yıllık iktidar dönemini kıyaslayın ve hatırlayın.
Vesselam