Taciz Olayları ve Yozlaşma

Abone Ol

Yıllardır kadın istismarı ve kadın cinayetlerini çok konuşuyorduk. Bu yetmezmiş gibi maalesef son yıllarda çocuk istismarını da çok konuşur hale geldik.

Bu da toplum olarak, inanç ve ahlak yönünde ne kadar yozlaştığımızın acı bir gerçeğidir.

Maalesef hergün, taciz, fuhuş, çocuk istismarı, uyuşturucu ve diğer yüz kızartıcı suçlarla ilgili, onlarca haber duyuyoruz. Bu haberler elbette hepimizi ciddi olarak üzmekte ve gelecek için endişelendirmektedir.

Neden bu hale geldik?
Neyi kaybettik? 
Nerelerde hata yaptık? 
İlgili kişiler başta olmak üzere, hepimiz bu soruların cevabını aramlı ve gereğini yapmalıdır. Elbette birilerinin de bunun hesabını vermesi gerekir.

Bu soruların cevabını çok uzaklara gitmeye, derinliklere dalmaya ve aramaya gerek yok. Kısaca kendi fikrimi söyleyecek olursam: eğitimten yargıya, siyasetten ticarette, çarşıdan pazara... hayatın her alanından, "Allah'ı" çıkartırsanız olacağı budur.

Çünkü, doğru ve şuurlu bir iman, hayatın her alanında kişide otokontrol sağlar. Bu sağlam inanç ve otokontrol olmazsa. internet imkanları, Tv'lerdeki bazı filim, dizi ve programlar, inanç değerlerimize, aile yapımıza uygun olmayan yaşam tarzlarını özendirmesi ve bunun yanında hukuki cezaların da caydırıcı olmaması nedeniyle taciz ve diğer ahlaksızlıkların önü alınamıyor.

Kişinin, Allah inancı sağlamsa, yani her yaptığı işin kayıt altına alındığını, zerre miktarı hayrın da, şerrin de, kıyamet günü hesabının sorulacağını, bunun sonunda, ebedi saadet veya azabın olacağına inanan kişi, çocuk veya kadını taciz etmez, başta insan olmak üzere her hangi bir canlıya zarar vermez, hak ve adaletten ayrılmaz, ırkçılık ve ötekileştirme yapmaz, toplumda kin ve nefret yaymaz, sorunların çözümünü ölüm ve şiddette aramaz, yolsuzluk, hırsızlık, yalan ve talana başvurmaz, rüşvet, torpil veya adaletsizlik yaparak kul hakkına girmez ve bunları yapanları, "partimdendir veya ırkımdandır" diyerek sevmez ve desteklemez...

Peki, kayıtlara göre yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, bu kadar taciz, fuhuş, ahlaksızlık, haksızlık, adaletsizlik ve zulüm nasıl olur?

Demek ki Allah inancımızda, bir sakatlık vardır! Allah ve diğer inanç değerlerimizi, okuyarak, araştırarak ve bilinçli bir inanışla, ruhumuza nufuz etmiş değil. Diğer ibadetlerimizi de şuurlu bir sekilde yapmıyoruz. Yoksa bu kadar isyan mümkün olur mu?
İnandığımızı iddia ettiğimiz değerler, kullaktan dolma ve klişe bilgilerle ezberlenmiş olacak ki, hayatımızı değiştirmiyor, hayatımızda bir devrim yaratmıyor veya yanlışlara engel olamuyor.

Güçlü, sağlam ve doğru bir imana sahib olan kişi, önüne gelecek her türlü haramı, kul hakkı ihlallerini, Allah'ın razı olmayacağı her türlü teklifi ve nefsani arzuları, hiç düşünmeden elinin tersiyle red eder.  Rüşvete hediye, hırsızlığa ihale, torpile bizdendir, yalana siyaset, ırkçılığa milliyetçilik, diyerek haram ve yasaklara kılıf uydurmaz.

Bu ahlaksızlıkları yapanlar, hangi, ırk, kurum, vakıf veya camaatten olursa olsun sonuç aynıdır: Kötülüktür, ahlaksızlıktır ve buna toplum olarak toptan karşı çıkmak gerekir.

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta suçun bireysel oluşudur. Çünkü hiç bir kurum, bu ahlaksızlıkları kurum olarak desteklemez ve teşvik etmez. 

Zaman zaman Emniyet, asker veya devletin diğer kurumlarında görevli personelin isimlerinin karıştığı bir çok uyuşturucu, taciz ve yüz kızartıcı haberleri duyduğumuz gibi, İslam'i hizmetlerde bulunan vakıf, dernek, camaat veya tarikatlarda da bu tür haberleri üzülerek duyuyoruz. Elbette  bu haberler, daha çok üzücü ve ses getirmektedir.

Çünkü İslam demek güven ve emin olmak demektir. İslam demek, her türlü ahlaksızlığa ve fuhşiyata karşı olmak demektir. İslam demek, pak ve şefaflık demektir. 

Bundan dolayı, vakıf, dernek, cemaat veya bir tarikat mensubunun yaptığı bir ahlaksızlığa, herkesten önce, en şiddetli tepkiyi o kurumun kendisi vermelidir.

Suçun şahsiliği esas iken, bu tür haberleri fırsat gören bazı kesimlerin de, ilgili kurumu veya genelleme yaparak, tüm islami vakıf, dernek, cemaat ve terikatları suçlaması, kapatılmalarını talep etmesi, hatta İslam'a saldırmaları doğru değil ve kabul edilemez. Örneğin Emniyetten bir personelin isminin karıştığı bir olaydan dolayı, “emniyet teskilatı hepsi suçlu veya emniyet teşkilatı kapatılmalıdır” denilse doğru olur mu? Elbette değil. Bu İslami kurumlar için de geçerli.

Ama maalesef, İslam'i bazı dernek, vakıf, cemaat ve terikatların da büyük ölçüde dünyevileştiğini, bazı mensuplarının makam, çıkar ve menfaat peşinde koştukları da bir gerçektir.

Hatta İslam'ı her yönüyle istismar eden, İslam'ı şahsi çıkar, menfaat, makam veya şehvi arzuları için kullanan parti, şahıs, STK, cemaat ve terikat ismiyle ortaya çıkan istismarcılar da vardır.

Ama biz, İslamı bu tür istismarcı müslüman, vakıf, dernek, cemaat ve tarikatlardan değil, güçün ve iktidarların arka bahçesi olmayan, hizmetleri, duruşları ve amelleriyle güven vermiş, hakkın ve adaletin sesi konumunda olan, cihadın en yüksek derecesi, “zalim sultanın karşısında hakkı haykırmaktır” şuur ve cesaretinde olan alimlerden, Kuran ve Sünneten öğreneceğiz. Çünkü İslam, tabela, laf veya şekilcilik değil, yaşamaktır.

Günümüzde yaşadığıımız bazı olumsuzluklara karşın, dindar camianın da öz eleştiri ve kendileriyle yüzleşmeye ihtiyacı vardır. Sapıkları, cahilleri, yanlış ve hurafeleri ayıklama ve arınmanın tek yolu budur. 

Vesselam.