Yanan ışıklar mı, sönen ocaklar mı?

Abone Ol

Son günlerde ülke gündemini en çok meşgul eden konulardan biri, Anayasa Mahkemesinin bir üyesinin paylaştığı “ışıklarımız yanıyor” mesajı. Ne yargı üzerindeki siyasi baskı, ne alt bir mahkemenin en üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesine kafa tutması, ne kaybolan adalet, ne özgürlükler üzerinde artan baskılar, ne geçimsizlikten sönen ocaklar, ne 23 milyonu aşan icra dosyaları, ne kurumlar arası kavga, ne dövizin rekor üstüne rekor kırması, ne ülkenin 422 milyar dolar dış borcu, ne 10 milyonu bulan işsiz sayısı, ne pahalılık, ne vatandaşların 800 milyarlık bankalara olan borcu, ne tarımdan hayvancılığa, sanayiden teknolojiye dışa bağımlı hale gelmiş ülkemizin durumu, ne israf, ne torpil, ne rüşvet ve ne de dış gelişmeler.... en büyük sorun, “ışıklarımız yanıyor” mesajı ve buna yüklenen”darbe” mesajı...!

Mesajın sahibi, özür dilemesi ve kastını aştığını söylemesine rağmen tartışma devam ettirildi. Konuyu başka yerlere çekmenin bir anlamı yokken, buna İçişleri Bakanlığı da karşı bir hamle ile “bizim ışıklarımız hiç sönmedi” şeklinde bir mesajla cevap verdi. Elbette bir hukukçunun, siyasi çağrışım yapan böyle bir mesaj vermesi doğru değildir. Çünkü yargıçlar, verdikleri kararlarıyla ancak konuşur. Bunca sıkıntı ve üstünde durulması gereken konular varken, gereksiz bir mesajdan, gereksiz bir gündemle fırtınalar koparıldı.

Hatırlanacağı gibi, bir süre önce AYM’nin “Şehirler arası karayollarında gösteri ve yürüyüş düzenlenemez” hükmünü iptal etmesini eleştiren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan’a “Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım.” demişti.

Diğer üzücü bir taraf da, devletin kurumlarını temsil edenlerin, sosyal medya üzerinden birbirine meydan okuyacak hale gelmiş olması. Bu tür polemiklerin devlet ciddiyetine zarar verdiği unutulmamalıdır. Dikkat edilirse, iktidar, belli sürelerde kendine hep bir düşman üretip onunla kavga ediyor, kendilerine göre muhalif gördükleri her kuruma baskı yapmaya çalışıyor ve bu tartışmalarla gündemi değiştirerek, esas konuların ve gerçek gündemin konuşulmasına engel oluyor.

Neticede Anayasa Mahkemesi, özgürlüklerden yana bir karar almış. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz; esas olan, Anayasa Mahkemesinin herkes için ve bütün kurumlar için bağlayıcı olmasıdır. İktidar yetkililerinin temel görevi, kurumları, hakimleri ve aldıkları kararları eleştirmek değil, o kararların ana kaynağını oluşturan adil yasalar yapmak, vatandaşların yaşadığı, adalet, hukuk, işsizlik ve geçim sıkıntısı gibi her türlü sıkıntılarına çözüm üretmektir.

Olması gereken, siyasetçilerin yargıçlık, yargıçların da siyaset yapmaması ve herkesin kendi işini gereği gibi yapmasıdır. Hâlbuki konuşulması gereken, alt bir kurumun, üst bir kurumu dinlememesi ve bunun nerelere varacağıdır. Konuşulması gereken, evrensel hukuk normlarının esas alınacağı, insan haklarını, onur ve haysiyetini koruyan ve 83 milyona hitap edecek yasaların niye yapılmadığıdır.

Konuşulması gereken, KHK’lı bir polisin, neden ve nasıl tek hücrede ölüme terk edildiğidir. Konuşulması gereken, insan hakları ihlalleri ve baskıların neden bu kadar arttığıdır. Konuşulması gereken,10 milyona yakın işsizin bulunduğu, çocuğuna bir pantolon alamadığı için intihar edenlerin olduğu bir ülkede, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın günlük 10 milyon giderinin olmasıdır. Konuşulması gereken, işsizlik, açlık ve sefalet içinde olan on milyonlarca vatandaşımız varken, yapılan köprü ve havalimanlarıyla, verilen geçiş ve yolcu garantileri ile yandaş müteahhitlere astronomik paraların kazandırılmasıdır. Ve bir kez daha gördük ki, belli kesimlerin yaptığı algı operasyonlarıyla, maalesef gerçeklerin üzerinin kapatıldığı ve enerjimizin gereksiz konular üzerinde harcandığı bir süreci, hep beraber yaşamaya devam ediyoruz. Bu ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır.

Veselâm.