Siyer Vakfı Kurucusu Muhammed Emin Yıldırım, Gazze'de devam eden işgale ilişkin şunları dile getirdi:

Zamanın birinde zalim bir hükümdar var o hükümdarın yanında da bir sihirbaz var, sihirbaz biraz yaşlanınca hükümdara diyor ki 'Bana sarayın içinden akıllı bir genç gönder ben bu gence sihir öğreteyim, ben ölür gidersem benden sonra bu işleri senin yanında yapan biri olsun' çünkü zalim liderler sihirbazları çok severler, onlar halkı sihirlerle etki alanlarına alırlar. O hükümdar saraydan bir genci gönderiyor. Çocuk sihirbaza gidip gelirken yol güzergahında tevhidi benimsemiş bir rahip ile tanışıyor o rahip ona imanı, iman hakikatlerini öğretiyor, nihayetinde o gencin iman ettiği ortaya çıkıyor ve o zalim hükümdar ne yapıyorsa o genci öldüremiyor ve genç ona diyorki 'Beni öldürmek istiyorsan bütün ahaliyi topla beni meydandaki ağaca bağla sonra bir ok çıkar ve "Çocuğun Rabbi olan Allah'ın adıyla atıyorum." diyerek at, ok gelecek benim şakağıma isabet edecek ve bende öleceğim sende benden kurtulacaksın' diyor, hükümdar halkı toplayıp o gencin dediğini yapıyor ve o genç 'Allah büyüktür' diyerek ruhunu teslim ediyor. Peki ne oluyor biliyor musunuz? O genç öldüğü anda binlerce insan 'Biz bu gencin Rabbine iman ettik' diyorlar, bir gençten kurtulmak istiyordu bütün bir ahali imana erişti bunun üzerine zalim hükümdar sinirleniyor ve ateş çukurları açarak o iman edenleri tehdit ediyor ve böylelikle Kur'an'a giren Ashab-ı Uhdûd kıssası gerçekleşiyor. Aslında Gazzeli yiğitler ne yaptı biliyor musunuz? O inanan genç gibi dediler ki 'Bizi öldürecekseniz öldürün de uyuyan ümmet uyansın! Ümmet Kudüs'ü unuttu! Biz açlığa, sefalete, Refah'ta ölmeye razıyız yeter ki ümmet uyansın!' Biz o kahramanlara sesleniyoruz: Uyandırmak istediğiniz ümmet uyandı inşallah! 

Ashab-ı Uhdûd kıssası nedir?

Uhdûd “uzun ve derin hendek” demektir. Kendilerinden “ashâbü’l-uhdûd” diye söz edilen kimselerle onların işkence ettiği müminler ve bu olayın geçtiği zaman ve bölge hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de bilgi yoktur. Burûc sûresinde (85/4-10), çıra ile tutuşturdukları ateş dolu hendeklere Allah’a inandıkları için müminleri atan ve hendeğin etrafında oturup onları seyreden kimselerden “kahrolsunlar” diye kısaca bahsedilmektedir. Suheyb b. Sinân tarafından rivayet edilen bir hadiste (Müslim, “Zühd”, 73; Tirmizî, “Tefsîr”, 77; Müsned, VI, 16-18), bu müminleri iman etmeye sevkeden olay zikredildikten sonra hendeğe atılışları anlatılmaktadır.

Erdoğan'dan Kobani mesajı: Memnuniyet duyuyoruz Erdoğan'dan Kobani mesajı: Memnuniyet duyuyoruz

Tarih ve tefsir kitaplarında ashâbü’l-uhdûd ile ilgili birçok rivayet vardır: İran hükümdarı, nikâhları haram olan yakın akraba ile (özellikle kız kardeşlerle) evlenmenin helâl sayılmasını istediği zaman buna karşı çıkan âlimleri bir hendek kazdırıp içine attırmıştır. Diğer bir rivayete göre hadise Bâbil Kralı Buhtunnasr ile ilgilidir. Bir altın heykel yaptırarak halkı ona tapmaya zorlayan kral, bunu kabul etmeyen Dânyâl peygamber ile arkadaşlarını alevli fırına doldurmuştur (Daniel, 3). Fakat bu rivayetin çok zayıf olduğu ileri sürülmektedir (bk. Andrae, s. 20). Bu konudaki rivayetlerin en kuvvetlisi, Necran hıristiyanlarına yahudi hükümdar Zûnüvâs tarafından yapılan işkence olayı ile ilgili olanıdır. İkinci Himyerîler’in son hükümdarı olan Zûnüvâs Yahudiliği kabul etmiş, 523’te Necran’ı ele geçirerek hıristiyanlardan Yahudiliğe geçmelerini istemiş, kabul etmeyenleri ateş dolu çukurlara attırarak yaktırmıştır. Süryânîce kaynaklarda da Necran hıristiyanlarına yapılan zulüm geniş bir şekilde yer almaktadır. Zûnüvâs 120.000 kişi ile Necran’ı kuşatmış, yaklaşık 2000 kişiyi bir kiliseye doldurarak ateşe vermiştir. Diğer taraftan kazdırdığı uzun ve derin hendeklere odun doldurulmuş, bu odunlar tutuşturulduktan sonra hıristiyanlar içine atılarak yakılmıştır. Zûnüvâs tarafından öldürülen hıristiyanların sayısı İslâmî kaynaklarda 20.000, Süryânî kaynaklarda ise 4000 olarak belirtilmektedir (Ignatios Ya‘kūb es-Sâlis, s. 23, 28, 50, 53; Irfan Shahid, s. 46-64). Bazı araştırmacılar, tarihte böyle bir hadisenin olmadığını, ashâbü’l-uhdûd tabirinin “ashâbü’l-cahîm” (cehennemlikler) ve benzeri ifadelerle aynı mânayı taşıdığını, dolayısıyla âhirette verilecek bir nevi cezayı ifade ettiğini ileri sürmüşlerse de (EI2 [Fr.], I, 713) Moberg tarafından keşfedilen VI. yüzyılın ikinci çeyreğine ait tarihî belgede bu hadiseden bahsedilmesi de tarihte böyle bir olayın meydana geldiğini teyit etmektedir (Horovitz, s. 92-93). Ayrıca bu konuda yeni belgeler de bulunup neşredilmiştir (Irfan Shahid, çeşitli sayfalar).

Halkı hendeklere doldurarak öldürme olaylarının tarihte çeşitli zamanlarda meydana geldiği anlaşılmaktadır. İbn Ebû Hâtim’in naklettiğine göre Yemen’de Tübba‘, Bâbil’de Buhtunnasr, Kostantaniye’de Kral Konstantin devirlerinde benzeri olaylar görülmüştür. Kur’ân-ı Kerîm’de bu kıssa, müminlere eziyet eden müşriklerin ibret almaları ve müminlerin de sıkıntı ve zorluklar karşısında sabır ve tahammül göstermeleri için zikredilmiştir (ayrıca bk. BURÛC SÛRESİ). 

Ashab-ı Uhdûd kıssası kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi