Hayatı

712 (1310)'de Bayburt’ta doğdu. Memleketi olan Bayburt’a nisbetle Bâbertî, Anadolu’ya nisbetle Rûmî, Mısır’da (Kâhire’de) vefat etmiş olması sebebiyle Mısrî nisbetleriyle anılmaktadır. İlk tahsilini Bayburt’ta Yâkûtiye medresesinde yaptı. Daha sonra Halep’e gitti ve Kadı Nasırüddin İbn Amd onu Sâziciye medresesinde ağırladı. Bir müddet burada kaldıktan sonra 740 (1339)'tan sonra Kâhire’ye gitti. Burada kendisine teklif edilen kadılık tekliflerini kabul etmeyen Bâbertî Emir Seyfüddin Şeyhu’l-Ömerî (Emir Şeyhû) (ö. 758/1356) tarafından Şeyhûniye medrese ve hankâhının başına getirildi (1355), vefatına kadar bu vazifeyi icra etti. Bâbertî’nin en meşhur hocaları Ebû Hayyân el-Endelüsî (ö. 745/1344), Kıvâmüddîn el-Kâkî (ö. 749/1348), Şemsüddîn el-İsfahânî (ö. 749/1349)’dir. Öğrencileri arasında Seyyîd Şerîf el-Cürcânî (ö. 816/1413), Molla Fenârî (ö. 834/1431), Bedreddîn Simâvî (ö. 823/1420), Hacı Paşa (ö. 827/1424) ve şair Ahmedî (ö. 815/1412) yer almaktadır. 786/1384 yılında Ramazan ayının Cuma gecesinde vefat eden Bâbertî’nin cenazesinde Mısır Sultanı ve devlet erkânı da hazır bulundu, naaşı Şeyhûniye mezarlığına defn edildi. 

Öğretisi

“Müteahhirîn düşünürlerin en bilgini” (allâmetü’l-müteahhirîn), “muhakkiklerin sonuncusu” (hâtimetü’l-muhakkikîn) olarak adlandırılan ve İslamî ilimlerin birçok alanında eser veren Bâbertî’nin en etkili olduğu alan fıkıh ve dil ilimleridir.

Moğol istilaları sonrasında İslam dünyasında ilmin merkezi olan Mısır-Kahire hattında yetişen Bâbertî İslam düşüncesini Hanefiliğin temsil ettiği aslî-küllî fıkıh anlayışı çerçevesinde yeniden yapılandırarak ana mecrasına oturtmaya çalıştı. Bâbertî’nin bizzat İslâm düşüncesi olarak fıkhı yeniden yapılandırma projesi, tabiatıyla Hanefîliğin tecdit ve müdafaası olarak kendini gösterdi. Önde gelen bir Hanefî âlim olarak Bâbertî, bir taraftan Hanefiye’nin geliştirdiği bizzat küllî fıkhı öğretmeye çalışmış, diğer taraftan apolojetik olarak reycilik ithâmına karsı mezhebini savunmuştur. Bu yolda o, bir taraftan fıkhın aslî anlamını hatırlatmak suretiyle Hanefî imâmlarının hem hadîs hem fıkhın bayraktarları olduğunu göstererek, diğer taraftan sünneti önceleyen Hanefî fıkıh usulünü aslına ircâya çalışarak reycilik ithâmını reddetmiş ve mezhebin kesin üstünlüğünü savunmuş, bu suretle Osmanlı Devleti başta olmak üzere İslâm dünyasında Hanefîligin sadece bir fıkıh olarak değil, bir nosyon ve düşünce olarak benimsenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bâbertî’nin düşünce yapısında Ebu Hanife çizgisinin ağırlığı açık bir şekilde görülmektedir. Ebu Hanife’nin mezhebinin tercih edilmesine dair risalesi de bunu ortaya koyar niteliktedir.

Bâbertî’nin akaid, itikadî ve siyasî ekollerle ilgili görüşleri de Hanefî-Maturidî geleneğin etkisi altında şekillenmiştir. Kelam karşıtı görüşlerin aksine o kelamı en üstün ilim kabul etmekte, bu ilmin yöntemi olan aklî istidlalin Kur’an’da yer aldığını ortaya koymaktadır. Razî sonrası tesis edilen spesifik üslup ve dilin, kendisine kadar gelen birikimi rasyonel olarak inşa etme çabasının Bâbertî’de var olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla o Maturidî geleneğe bağlılığını sürdürmekle birlikte Razî etkisinde gelişen dil ve metodu kullanmıştır. Allah’ın zatı, sıfatları gibi hususlarda Maturidî çizgiye yakın duran Bâbertî nübüvveti bir mevhibe olarak görmekte, nübüvvete olan ihtiyacı insan ekseninde açıklamakta, mucize, ismet nosyonların da yer aldığı, teorik ve pratik hikmet üzerinden bir temellendirme yapmaktadır.  

Bâbertî varlık ve bilgi açısından temelde Razî çizgisi ile aynı noktadadır. Nefs görüşü açısından ise mütehayyiz olmayan, muhdes, kendisiyle kaim cevher şeklindeki düşünceye yakın durmaktadır. Ruhun bedende bulunuşunu gül suyunun gülde varoluşuna benzeten Bâbertî, onun, tasarruf açısından bedene bağlı, cevherinin hakikatinin, ruhlar aleminde olmasıyla da bedene yabancı olduğu kanaatindedir. Sözlük anlamı, bir şeyin kendisi ve hakikati gibi anlamlara gelen nefs Bâbertî'ye göre, kimi zaman ruh ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Ancak nefs, aynı zamanda filozofların "hayvanî ruh" adını verdikleri yani, hayat, irade ve hareket gibi yetileri olan buharımsı latif cevherin adıdır. Nefsin ahlak ve davranışlara taalluk eden tasavvuftaki anlamını da hatırlatan Bâbertî, onu, kalp ile beden arasında vasıta olarak görmektedir. Burada kalbin, sembolik anlatımla Kur’an'da anlama yetisi ve imanın mekanı olarak ifade edilmesi onun sadece biyolojik bir organ sayılmasını ortadan kaldırmaktadır. Hanefi-Maturidi geleneği izleyen Bâbertî, kalbin imanın tasdikindeki konumu ve önemini dikkate almakta ve bu kavramı metaforik olarak anlamlandırmaktadır. Sonuçta Bâbertî insanı bir bütün olarak değerlendirmekte, ruh, nefs ve kalbin aslında birbirlerinden farklı ayrı varlıklar olarak anlaşılması yerine bunların irtibatına dikkat çekmekte, insanî varlığın farklı vecheleri olarak anlaşılmasının daha doğru olduğuna işaret etmektedir.

Öne Çıkan Eserleri

  • El-İnâye: Şerhu’l-Hidâye. (Şerh) thk. Ebû Mahrus Am b. Mahrus. Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2007.
  • Takrîru’l-usûl Fahri’l-islâm Pezdevî. (Takrir/Şerh; 786/1384) thk. Abdüsselam Subhi Hamed; racea Hamdi Subhi Taha. Kuveyt: Vizaretü'l-Evkaf ve'ş-Şuuni’l-İslamiyye, 2005.
  • er-Rudûd ve’n-nukûd Şerhu Muhtasari İbni’l-Hâcib. (Şerh; 786/1384) dirase ve thk. Seyfullah b. Salih b. Avn el-Ömeri. Riyad: Mektebetü’r-Rüşd, 2005.
  • Şerhu Akideti ehli's-sünne ve'l-cemaa. (Şerh 786/1384) thk. Arif Aytekin, 2. bs. İstanbul: Bereket Yayınları, 2011.
  • Şerhu't-telhis. (Şerh 786/1384) Trablus: el-Münşeatü'l-Amme li'n-Neşr, 1983.
  • Tuhfetü'l-Ebrar Şerhu Meşâriki'l-Envar. (Şerh) Süleymaniye: Aşir Efendi 0062 Beyazıt Devlet: Veliyyüddin Efendi 0729.
  • Haşiye ala Şerhi Tecridi'l-Akaid. (Haşiye) Nuruosmaniye 2160.
  • Haşiye ale'l-Keşşaf. (Haşiye) Süleymaniye, Çorlulu Ali Paşa 0074; Beyazıt Devlet, Beyazıd 0722; Nuruosmaniye 0553.

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu