Hayatı

İbn Rüşd’ün doğduğu Kurtuba’da aristokrat bir ailede yetişen İbn Meymûn, ilk eğitimini hakimin ve filozof olan babasından almıştır. Genç yaşında Murabıtların Endülüs’ü fethi ile ailesi ile birlikte Fas’a gitmiştir. Kutsal topraklara yerleşmek amacıyla Kudüs’e gitmiş olsa da Haçlı seferlerinden dolayı hayatının geri kalanını geçireceği Mısır’a kaçmıştır. Babasının ve kardeşinin vefatı ile birlikte hekimliğe başlamış, Mısır’da Selahaddin Eyyübî’nin özel hekimliğini yapmıştır. Etrafında oluşan geniş öğrenci kitlesi ile şöhreti Avrupa’ya ve Filistin topraklarına ulaşmış, 1172 yılında Yahudi cemaatinin başına geçmiştir. Endülüs Yahudilerine göre eğitimsiz olan Mısır Yahudilerini eğiterek felsefi ve dini gelişmeleri yakından takip etmiştir. 1204 yılında Kahire’ye yakın olan Fustat’ta vefat etmiş, vasiyeti üzerine kabri Filistin’e nakledilmiştir.

Öğretisi

Yazıldığı zamanda okuması ve öğretilmesi yasaklanan meşhur eseri Delâletü’l-Hâîrîn’i İbn Aknîn adlı öğrencisi için telif eden İbn Meymûn, bu eseri hem Yahudiliği hem felsefeyi çok iyi bilen fakat ikisi arasında tercih yapamayan insanlara rehberlik etmesi niyetiyle kaleme aldığını belirtmektedir. Fakat eserin içeriği çok daha geniş olup, Tanrı’ya nispet edilen insani sıfatların eleştirisi, negatif teolojinin en meşhur savunusu, kelâm ve felsefe kritiği, kozmogoni, nübüvvet gibi konuları ihtiva etmektedir. Bunun yanında Yahudi fıkhını ilk defa sistematik olarak incelediği ve yorumladığı Mişna şerhinde Yahudi kanunlarının iki amacı olduğunu belirtmektedir: Bedenin ve ruhun yetkinleşmesi. Bunlar insanın Tanrının ahlakı ile ahlaklanmasının yoludur. İbn Meymûn düşüncesinde Tanrının varlığı için insanın kullanabileceği en üstün deliller kozmolojiktir. Örneğin göksel cisimlerin sonsuz hareketinin arkasında cisimsel ve sonlu bir fail bulunamaz; dolayısıyla bunların hareketlerinin sebebi Tanrı gibi cisimsel olmayan sonsuz bir kuvvet olmalıdır. Tanrıyı hakkı ile bilen, onu müşahade etmiş olan Adem’dir. Fakat Adem’in Tanrıya dair bilgisi zamanla kaybolmuş, İbrahim ve Musa ile tekrar insanlığa ulaşmıştır. Dolayısıyla İbn Meymûn için felsefe ve din, tek bir hakikatin farklı ifadesinden ibarettir. Esas itibariyle hikmet Aristo ve Eflâtun’dan önce İsrailoğullarına verilmiştir. Felsefe bu açıdan birikimsel bir bilim değildir; ancak Yahudilikte bulunan felsefi öğretilerin ortaya çıkarılması gerekir. Alemin hudûsü konusunda görüşleri açık olmasa da temelde kelamcı pozisyonu reddettiği, Aristocu ezelilik fikrine karşı olduğu fakat Eflâtuncu yaratılış ile Tevrat kozmogonisi arasında kaldığı söylenebilir. En meşhur teorisi, Tevratın aşırı antropomorfik diline karşı savunduğu negatif teoloji anlayışıdır. Buna göre Tevrata olduğu gibi cisimsel olarak inanmak putperestliktir ve felsefi eğitim almış insanların tevil yolu ile ayetleri soyutlamaları gerekmektedir. Kutsal metinde geçen sıfatlar Tanrının ne olduğuna dair değil, ne olmadığına dair bilgiler içermektedirler. Bu sebeple Tanrıya herhangi bir sıfar nispet edemediğimiz gibi Tanrı ile insan arasında herhangi müşterek sıfat olduğunu iddia etmemiz de şirktir. Esasen salt akli bir diriliş öngördüğü için cismani haşir konusunda kendini eleştirenlere karşı bunun aklen mümkün olduğunu fakat aklın buna herhangi bir delil bulamadığını ifade etmektedir. Aynı şekilde Tanrının ve meleklerin görülmesi gibi olayların akli idrakten ibaret olduğunu savunur. Kendinden önce İbn Azrâ’nın ısrarına rağmen astrolojinin apokrif bir bilim olduğunu ve delile dayanmadığını ifade eder. Kutsal metnin anlaşılması ve hikmetlerinin ortaya çıkarılması adına felsefi eğitimin zorunlu olduğunu, insanın ruhunu tasfiyesi sonucu kemale ereceğini ve Faal Akıl ile ittisal edeceğini kabul eder. Bunun doğal bir sonucu peygamberliğin herhangi bir seçilmeye konu olmadığı, fakat maddi hazırlığını tamamlayan her bireyin peygamber olabileceği şeklinde anlaşılmıştır. Mesiyanik bir anlayışa sahip olduğu halde Tanrının mucizeler vasıtasıyla aleme müdahalesini mümkün görmediği için ayetlerin rasyonel temelli olması gerektiğini, Mesih tarafından değiştirilmeyeceklerini ve insanların salt itaat ile iman etmelerinin doğru olmadığını ifade eder. İbn Meymûn bugün Yahudi cemaatler tarafından dua olarak okunan Yahudi imanının 13 şartını formülize etmiştir.  Halen Yahudiliğin en büyük düşünürü kabul edilmektedir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Delâletü’l-Hâirîn: The Guide of the Perplexed, çev. S. Pines, University of Chicago Press, Chicago 1963.

  • Kitâbü’s-Sirâc: The Eight Chapters of Maimonides on Ethics (Shemonah Perakim), nşr. Joseph Isaac Gorfinkle, Kessinger Publishing, 2010.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu