Hayatı

Doğum tarihi bilinmemektedir. Lâhîcân’da doğdu ve ilk tahsilini burada gördükten sonra uzun süren seyahatlere çıktı. İran’ın muhtelif şehirlerine gitti ve âlimlerle görüştü. Bunlardan en önde geleni Molla Sadrâ Şîrâzî idi. Lâhîcî, Kâşân ve İsfahan’da bulunduğu uzun süre boyunca ondan felsefe tahsil etti. Aynı zamanda Molla Sadrâ’nın kızıyla evlendi. Molla Sadra dışında, Mîr Dâmâd’dan da etkilendiği belirtilir. Molla Sadrâ’nın yanındaki tahsilini tamamladıktan sonra Kum’a giden Lâhîcî, 1072/1661’deki vefatına dek buradaki Medrese-i Masume’de öğrenci yetiştirdi. Bunlar arasında oğulları Mirza Hasan ve Mirza İbrahim ile Muhammed Saîd el-Kummî zikredilebilir.

İslam Düşünürleri

Öğretisi

Lâhîcî’nin düşünce dünyası, felsefe ve kelâm arasındaki tercihlerinde kendini ele verir. İsfahan felsefe ekolüne mensup Lâhîcî, Molla Sadrâ’nın en önemli öğrencilerinden biri ve İbn Sînâ, Sühreverdî el-Maktûl, Nasîruddîn-i Tûsî gibi düşünürlerin de takipçisidir. Kelâm ilminde de uzmanlaşan Lâhîcî, yöntem bakımından cedelden daha çok felsefe geleneğinin yöntemi olan burhanı takip etmesiyle bilinir. Lâhîcî’ye göre Mu‘tezile, hakikate Eş‘arîlerden daha yakındır, çünkü Mu‘tezile felsefeye yakın bir üslup benimsemişken Eş‘arîler pür cedele tutunarak filozofları reddetme yoluna gitmişlerdir. Yine ona göre İmamların sözlerine dayanan İmamiyye öğretisi, filozofların görüşleriyle uyumludur. Bilhassa İbn Sînâ, Lâhîcî’nin düşünce hayatında mühim bir yere sahiptir. Lâhîcî, Tûsî’yi eleştirdiği bazı noktalarda İbn Sînâ’yı savunmuş; Molla Sadrâ’nın İbn Sînâ’nın görüşlerine uymayan yaklaşımlarını da reddetmiştir. Bu bakımdan Lâhîcî’nin düşüncesi, felsefe ve kelâmın felsefe lehine ağırlık verilmiş ve Şîa’nın yaklaşımlarıyla uzlaştırılmış bir mezcini ifade eder. Bu nedenle Lâhîcî’nin düşüncelerinin, Nasîruddîn-i Tûsî’nin de ötesine geçerek, kelâmcılar tarafından “sapkınlık” olarak nitelendirilen tezler içerdiği iddia edilmiştir. Söz gelişi ayrık akılların ve semavî ruhların varlığını kabul etmek, dünyanın geçiciliğini reddetmek, bedenleri madde ve suret şeklinde ikili bir yapıya ayırmak, Tanrı’nın mutlak kudret ve iradesini tezyif ederek Tanrı’nın varlığını yaratılışın illet-i mucibesi saymak gibi görüşler bunlardan bazılarıdır.

Özgür irade konusunda Lâhîcî’nin, Cafer-i Sâdık’tan nakledilen bazı sözlere dayanarak cebr ve tefviz arasında bir tutum benimsediği görülmektedir. Bu iki görüşten cebr insan iradesini yok sayarken tefviz tam aksini anlatmaktadır. Lâhîcî irade konusunda bir yandan insanın özgür iradesinin bulunduğunu savunurken bir yandan da onun iradesinin nedenselliğe ve Tanrı’nın doğrudan müdahalelerine bağlı olduğunu belirtmiştir. Yine ona göre âlemdeki her şey Allah’ın inayetiyle meydana gelmiştir ve bu âlem, olabilecek âlemlerin en mükemmelidir. Bu bağlamda ona göre âlemde kötülük zorunlu olmakla birlikte bi’l-araz gerçekleşir ve Tanrı’nın iradesine dayanmaz.

Lâhîcî’ye göre hiçbir akıl yürütme, dinî nasla çelişemez. Eğer çelişiyorsa ikisi arasında bir uzlaşı sağlanmalı; bu da mümkün olmuyorsa akıl yürütmenin hatasına hükmedilmelidir.  Bu nedenle filozofların Tanrı’nın tikelleri bilemeyeceğine yönelik iddiaları ve âlemin ebediliği konularında Lâhîcî, daha çok kelâmın üslubunu benimsemekte ve bu hususlardaki akıl yürütmelerin yanlışlığına ya da eksikliğine dikkat çekmektedir. Öte taraftan Lâhîcî akıl ve müşahede bilgisi arasında bir mukayese yaparak hakikate ulaşmada müşâhedenin üstün olduğunu savunmaktaydı. Ancak bunu, müşahede bilgisinin felsefî bilgiyle çelişmeyeceği ilkesinden hareketle kabul ediyordu. Bu nedenle Lâhîcî’nin “salt müşâhede” bilgisini savunan yaklaşımları –İbnü’l-Arabî ya da Sühreverdî gibi- reddettiği ileri sürülmüş; söz gelişi vahdet-i vücûd düşüncesini desteklemekle birlikte muhakkik sûfîlerin bunu açıklama tarzına karşı çıktığı belirtilmiştir. Lâhîcî’nin tasavvufa yaklaşımını ele veren bazı biyografik bilgiler, İşrâkî meşrep bir mutasavvıf olduğunu, ancak sapkınlıkla suçlanmaktan çekindiği için bunu gizlediğine işaret etmektedir. 

Öne Çıkan Eserleri 

  • Gevher-i Murâd (Şiî Kelâmı): Tahran, 1271/1855, 1985, 1993.

  • Sermâye-i Îmân fî İŝbâti Usûli’l-Akâid bi-Tarîki’l-Burhân: nşr. Mirza Muhammed eş-Şîrâzî, Bombay, [t.y.].

  • Şevâriku’l-İlhâm (Şerh-i Tecrîdü’l-Kelâm): Tahran 1311/1893.

  • Dîvân: Tahran 1990.

  • Havâşî alâ Mebâhis-i Cevâhiri’ş-Şerhi’l-Cedîd li’t-Tecrîd.

  • Talikat ale’l-Havâşi’l-Haferiyye alâ Şerhi İlâhiyyâti’t-Tecrîd.

  • Hâşiye alâ Şerhi’l-İşârât. 

  • Hâşiye alâ Hâşiyeti Abdillâh el-Yezdî alâ Tehzîbi’l-Mantık.   

  • Teşrîkât. 

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu