Hayatı

Safer 722’de (Şubat 1322) Horasan’da bulunan Teftâzân kasabasında dünyaya geldi. Âlim bir ailenin çocuğu olan Teftâzânî’nin tahsil hayatıyla ilgili çok az bilgi vardır. Ancak onun hocaları arasında Adudidin el-Îcî, Kutbüddin er-Râzî ve Ziyâeddin Abdullah b. Sa‘dullah el-Kazvînî’nin adları geçmektedir. Teftâzânî, hayatı boyunca Herat, Harezm, Serahs ve Semerkant gibi şehirler arasında yer değiştirdi.  Harezm’de Mu‘tezile, Semerkant’ta Mâtürîdîlik ve Horasan’da Şiâ müntesiplerinin bulunduğu bölgelerde yaşaması ve münazaralarda bulunması onun düşüncesinin gelişiminde önemli katkılar sağlamış olmalıdır. Teftâzânî daha sonra Altın Orda hanları, Kertler ve Timur’un hüküm sürdüğü yerlerde faaliyetlerine devam etmiştir. Timur Harzim’i ele geçirdiğinde Teftâzânî’yi Semarkant’a götürmüş, böylece Teftâzânî hayatının son dönemlerini Timur’la yakın irtibat halinde geçirmiştir. Teftâzânî burada ders okutmuş, eserler kaleme almış ve Timur’dan iltifat görmüştür. Fakat onun Timur katında elde ettiği bu itibar zamanla azalmış ve Cürcânî ile bir tartışması sonrasında konumunu kaybetmesi üzerine üzüntü içerisinde 22 Muharrem 792’de (10 Ocak 1390) Semerkant’ta vefat etmiştir.

Öğretisi

Sadettin et-Teftâzânî öncelikle kelamı teorik felsefenin mukabili olarak kabul eder. Çünkü felsefe dinle aynı alana hitap eder ve aynı sonucu hedefler. Felsefe ve din insanın hakikati bilmesi ve ahlakî yetkinliği tamamlamasını hedefleyerek mutluluğa ulaşmasını ister. İnsanın nazarî ve ameli yetkinliği nefsinin kemaliyle mümkündür; bu amacı gerçekleştirmek üzere filozoflar hevalarının ürünü olarak felsefeyi tedvin ederken din âlimleri de vahyin yönlendirmesiyle kelam ve fıkıh ilimlerini ortaya koymuşlardır. Bu bakımdan felsefedeki nazarî ve amelî felsefenin karşıtı dinî bilimlerde kelam ve fıkıhtır. Fakat bunlardan felsefenin beşerî kökenli olması dinin ise ilahî kökenli olması aralarındaki farkı ortaya çıkarır. Dinin melek, âlemin yaratılışı, kıyamet gibi konularda aklın aklın güç yetiremeyeceği yargılarında dinin esas alınması ve dine aykırı düşülmemesi esastır.

Teftâzânî Gazzâlî ile birlikte kelamın felsefeye yönelen eleştirilerini tevarüs etmiş, âlemin kıdemi, Tanrı’nın tikelleri bilmediği, sudur, akıllar nazariyesi ve bedenî haşrin inkârı gibi konularda filozoflara eleştirilerini sürdürmüş, özellikle tabiatçı felsefeyi reddetmiştir.

Teftâzânî’ye göre felsefî eserlerin tercümesinden sonra kelamcıların filozofların dine aykırı görüşlerini cevaplandırma gayreti içinde olmaları, felsefeden kelama fizik ve metafizik alanından pekçok şeyin karışmasına sebep olmuştur. Bunun sonucunda kelam felsefeden ayırt edilmez olmuştur. Bu nedenle kelam eserlerinde ilke kıymetini haiz olan önermeler dışında felsefî konuları elemek daha doğru olur. Fakat bu görüşlerine rağmen Teftâzânî’nin Şerhu’l-Makâsıd adlı eseri de felsefî ve kelamî konuların bir arada ele alan önemli müteahhirîn eserlerinden biridir. Teftâzânî bu eserinde felsefeden tevarüs edilen mantıkî kıyasa dayalı bilgi teorisini sunmakta ve ardından yine felsefe ve kelamın genel kavramlarını incelemektedir. İslam dünyasında üzerinde durulan kelam ve felsefe düşüncesinin bir hasılasını barındırması itibariyle Şerhu’l-MakâsıdŞerhu’l-Mevâkıf’la birlikte geç dönem kelam literatürünün temel eserlerinden biri olmuştur.

Teftâzânî’nin muhtemelen Semerkandî’nin izini takip ederek ve Râzî’nin lafzî delillerin kesinlik taşımadığı görüşünün bir yansıması olarak burhân-ı temânu‘yü iknâî ve meşhurat olarak nitelemesi, birçok eleştirinin kendisine yönelmesine sebep olmuştur.

Teftâzânî’nin öne çıkan yönlerinden biri de teorik tasavvuf karşısında takındığı eleştirel tutumdur. Fakat ona göre nassların zahirini terk ederek batınını esas almak, velinin peygamber derecesine vardığı, belli bir yetkinliğe ulaşmış velierden teklifin kalkacağı gibi görüşleri eleştirmiştir. Fakat onun düşünce tarihinde esas yankısını bulan teorik tasavvuf ya da vahdet-i vücûd eleştirisidir. Mutlak vücûd kavramından yola çıkarak vahdet-i vücûda varmanın felsefî bir temeli olmadığını belirten Teftâzânî Allah ile mahlukâtı arasındaki mübayeneti daima göz önüne almak gerektiğini belirtmiştir.

Teftâzânî geç dönem düşüncesini büyük oranda etkilemiş olmakla birlikte onun dil ve belagat üzerine olan eserleri özellikle el-Mutavvel ve el-Muhtasar adlı eserleri Osmanlı medrese eğitimine damgasını vuran, halen geleneksel tarzda eğitim veren kurumlarda okutulmaya devam eden eserlerdendir.

Onun bu etkisini dile getirmek üzere İbn Haldûn, ilim ve sanatların varlığının bir göstergesi olan medeniyetin Mâverâünnehir’de Fahreddin er-Râzî ve Nasîrüddîn-i Tûsî ile devam ettiğini, Teftâzânî’nin de bunları takip ettiğini belirtir.

Öne Çıkan Eserleri

  • el-Mutavvel fi’l-me‘ânî ve’l-beyân. (Şerh) İstanbul, 1260, 1310; Leknev, 1300/1883; Bopal, 1311/1893; Kum, 1409; nşr. Abdülhamîd Hindâvî. Beyrut, 1422/2001; Tahran, 2008.
  • Şerhu’ş-Şemsiyye fi’l-mantık. (Şerh; Semerkant Ali b. Ömer el-Kâtibî el-Kazvînî’ye ait eserin tasavvurât kısmını içeren birinci bölümünün şerhidir.) İstanbul, 1272, 1312.
  • Haşiye ‘alâ Şerhi Muhtasari Müntehe’s-sûl ve’l-emel. (Haşiye; Zilhicce 770/Temmuz 1369; Hârizm) Bulak, 1316-1317, 1319; nşr. Muhammed Hasan Muhammed Hasan İsmâil. Beyrut, 2004.
  • Şerhu Telhîsi’l-Câmi‘i’l-kebîr. (Şerh; 785 veya 786/1384; Serahs) Murad Molla Ktp., nr. 848; Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 963.
  • et-Telvih ala Keşfi Hakaiki't-Tenkih. (Haşiye; 29 Zilkade; 758/13 Kasım 1357) Gülistânıtürkistan, İstanbul : [y.y.], 1282; thk. Zekeriyyâ Umeyrân. Beyrut, 1996; thk. Muhammed Adnân Dervîş. Beyrut, 1419/1998.
  • el-Makâsıd ve Şerhu’l-Makâsıd. (Telif-Şerh; Zilkade 784’te/Ocak 1383) Semerkant’ta İstanbul 1277, 1305, I-II; Lahor 1981; nşr. Abdurrahman Umeyre. I-V, Beyrut, 1981, 1989.
  • Şerhu Akaidi’n-Nesefi. (Şerh; Şâban 768/Nisan 1367; Hârizm) Kalküta 1244; İstanbul 1260, 1360; Leknev 1293; Kahire 1297, 1331; nşr. W. Cureton, London, 1843; nşr. Claude Salamé. Dımaşk 1974; nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekkâ. Kahire, 1407/1987; nşr. M. Adnân Dervîş, Beyrut, 1411/1991; nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d, Kahire 2000.
  • Şerhu hadisi'l-erbain li’n-nevevi. (Şerh) Tsh. Ahmed Rifat Karahisari. İstanbul: Dârü't-tıbâati'l-âmire, 1316.

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu