1. Bütçe bir tercih belgesidir; insan haklarına gösterilen saygı da bu tercihin aynasıdır.
Devletin bütçesi yalnızca rakamlardan ibaret değildir; kime ne kadar değer verildiğinin açık göstergesidir. 2026 yılında 18,9 trilyon TL harcama planlanıyor. Bunun 2,742 trilyonu Faiz gideri. Burada faiz artarken ailenin korunmasına, gençliğe destek olunmasına, bağımlılıkla mücadeleye ve engellilerimize ayrılan pay yeteri kadar artmıyorsa; bu, insan hakkı ihlallerinin ekonomik altyapısının kurulduğu anlamına gelir. Çünkü kaynak dağılımındaki her adaletsizlik, doğrudan temel hakların gaspıdır.
2. Sosyal harcamalar kısıldığında insan hakları zayıflar, eşitsizlik kalıcılaşır.
Faiz 2,742 triyon TL iken sadece 590 milyar TL’nin sağlık primi ödemelerine, 65 yaş üstü ve bakıma muhtaç engellilere, sosyal konut finansmanına, engelli evde bakımına, doğum yardımına, çocuklarımıza ayrılıyorsa burada insan haklarından bahsetmek mümkün değildir. Bütçede sosyal desteklerin payı düştükçe işsizlik, yoksulluk ve güvencesizlik artar. Bu durum yalnızca ekonomik bir sorun değil; barınma, beslenme ve insanca yaşam hakkının ihlalidir. Sosyal devlet ilkesinden uzaklaşan her bütçe, eşitsizliği yeniden üretir.
3. Faize giden kaynak, insana gitmeyen kaynaktır.
Kamu bütçesinde faiz ödemeleri arttıkça; eğitim, sağlık ve istihdam yatırımları geri plana itilmektedir. Bütçenin %15,3’ü eğitime ayrılırken 14,5’i faiz ödemelerine ayrılmıştır. Bu tablo, borç verenin haklarının yurttaşın haklarının önüne geçtiğini göstermektedir. Ekonomik bağımsızlık kaybı, insan haklarının da sürdürülemez hale gelmesi demektir.
4. Şeffaf olmayan bütçe, denetlenemeyen hak ihlallerini doğurur.
Bütçe süreçlerinde hesap verebilirlik zayıfladığında, yani Sayıştay raporları göz ardı edildiğinde kamu kaynakları etkin kullanılamaz. Bugün olduğu gibi çeteler, israf, kayırmacılık ve rant mekanizmaları güçlenir. Bu da adil yargılanma, fırsat eşitliği ve kamu hizmetlerine erişim haklarını doğrudan zedeler.
5. İnsan onurunu öncelemeyen bütçeler, sürdürülebilir değildir.
İnsan haklarını merkeze almayan ekonomik tercihlerin uzun vadede büyüme, refah ve toplumsal barış üretmesi mümkün değildir. 2026 yılında toplanması planlanan vergilerin %65’i dolaylı vergilerden yani KDV, ÖTV’den oluşmaktadır. En zalim vergi türü dolaylı vergilerdir. Çünkü dolaylı vergiler alım gücüne bakmaz, zengin fakir ayırmadan alınan vergilerdir. Adil bir bütçe, yalnızca ekonomik denge değil; sosyal huzur ve demokratik istikrarın da temel şartıdır. İnsan haklarıyla uyumlu olmayan her bütçe, geleceği tüketir.
İnsan onuruna saygı, adaletin tesisi ve temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınması; hem devletin hem de toplumun müşterek sorumluluğudur. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle, Türkiye’de insan hakları alanında yaşanan gelişmelerin, ulusal insan hakları kuruluşlarının yayımladığı raporlar ışığında değerlendirilmesi bir zorunluluktur.
Türkiyede, İnsan Hakları alanında faaliyet gösteren Sivil Toplum ve Kamu Kurumu niteliğindeki kuruluşların kamuya açık raporlarında; hak ve özgürlükler alanında çeşitli iyileştirme gerekliliklerinin bulunduğu görülmektedir. Bu raporlar, insan haklarının evrensel standartlara uygun şekilde korunması adına önemli uyarılar içermektedir.
1. Adil Yargılanma ve Yargı Bağımsızlığı
İlgili Kuruluşların raporlarında;
- Uzun tutukluluk süreleri,
- Makul sürede yargılama hakkının ihlali,
- Savunma hakkının sınırlandığına ilişkin başvurular,
- Soruşturma süreçlerinde etkili denetim eksiklikleri
önemli sorun alanları olarak gösterilmektedir.
Bu tespitler, adalet mekanizmasının güçlendirilmesi ve yargısal süreçlerin evrensel normlara uygun hale getirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
2. Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü
Yayınlanan yıllık raporlarda sıkça dile getirilen hususlar:
- Barışçıl toplantı ve gösterilerin idari gerekçelerle sınırlandırılması,
- Bazı müdahalelerde ölçülülük ilkesinin aşılması,
- İfade özgürlüğüne yönelik caydırıcı uygulamalar,
- Siyasi parti faaliyetleri ile ilgili eşitsiz kısıtlamalar
Toplumsal katılımın geliştirilmesi açısından dikkatle ele alınması gereken başlıklardır.
3. Ceza İnfaz Kurumları Koşulları
cezaevleri inceleme raporları ile değerlendirmeleri, ortak sorunlara işaret etmektedir:
- Kapasite aşımı,
- Sağlık hizmetlerine erişimde gecikme,
- Engelli ve kronik hasta mahpusların koşulları,
- İnfaz rejiminin eşit ve öngörülebilir şekilde uygulanması,
- Ayrımcılığa ve kötü muamele iddialarına ilişkin etkili soruşturma eksiklikleri.
Bu bulgular, ceza infaz sisteminde insan onurunun korunmasına yönelik daha kapsamlı mekanizmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
4. Ayrımcılık Yasağı ve Eşitlik
- Engellilerin kamu hizmetlerine erişimi,
- Kadınların iş yaşamında karşılaştığı ayrımcılık,
- Mültecilerin ve geçici koruma altındaki kişilerin hizmetlere erişim sorunları,
- Sosyal yardım ve kamusal kaynaklara erişimde şeffaflık eksikliği
gibi başlıklarda ayrımcılık riskinin devam ettiğini ortaya koymaktadır.
6. Mülteciler, Göçmenler ve Sığınmacılar
İnsan hakları derneklerinin sahadan aktardığı insani gözlemler ile raporlarında;
- Mültecilerin barınma, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşadığı zorluklar,
- Kayıt dışı çalışma ve iş güvencesizliği,
- Çocuk mültecilerin ve sığınmacıların eğitimden uzak kalması
gibi sorunlara dikkat çekilmektedir.
Evrensel insan hakları normlarına uygun bir göç politikası tüm toplumun yararınadır.
SONUÇ VE ÇAĞRI
Saadet Partisi olarak, insan hakları alanında ortaya konulan tüm tespitlerin; siyasi aidiyet veya toplumsal ayrım gözetilmeksizin, ortak bir vicdani ve hukuki sorumluluk çerçevesinde ele alınması gerektiğine inanıyoruz.
Ulusal insan hakları kuruluşlarının yıllardır dile getirdiği bu bulgular, daha adil, daha şeffaf, daha özgür ve daha katılımcı bir yönetim anlayışına duyulan ihtiyacı açıkça göstermektedir.
Bu kapsamda:
- Yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi,
- Hak ihlallerine ilişkin etkin soruşturma mekanizmalarının oluşturulması,
- Kamu yönetiminde şeffaflığın artırılması,
- Ceza infaz kurumlarının uluslararası standartlara uygun hale getirilmesi,
- Göçmen kaçakçılığı ile mücadelede kapsamlı ve kararlı politikaların uygulanması,
- Mültecilerin, sığınmacıların, geçici koruma altında olanların asgari insan haklarına erişimini güvence altına alan düzenlemelerin yapılması konusunda kararlılık gösterilmesini güçlü bir şekilde talep etmekteyiz.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nün; adaletin tecellisine, toplumsal barışın güçlenmesine ve insan onurunu esas alan bir yönetim anlayışının yerleşmesine vesile olmasını temenni ediyoruz.
Saadet Partisi
Hukuk İşleri Başkanlığı



