Dr. Mehmet Sürmeli'nin "siyasal düşüncelerimden bir kesit" başlıklı yazısının tamamı şu şekilde;

Biz Kur’an’dan bazı peygamberlerin iktidar mücadelelerinde zafere ulaştıklarını ve bir devlet kurabildiklerini öğreniyoruz. Bu peygamberler; Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman ve Hz. Muhammed’dir. Yüce Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun. Ayrıca şu hususu da açıklamak isteriz. Kur’an’da bazı ayetler bizim kanaatimize göre hâkimiyet mücadelesi vermenin zorunluluğunu bildirmektedir. Dileyen okuyucular, Bakara suresi 193, Enfal Suresi 39, Tevbe Suresi 33, İsra Suresi 80, Nur Suresi 55, Hac Suresi 41, Fetih Suresi 28 ve Saf Suresi 9. Ayetlere bakabilirler. Ayrıca bütün bu ayetleri içselleştiren peygamber Efendimizin de Mekke döneminin başından beri hâkimiyet mücadelesi verdiği ve Medine’de bir İslâm devleti kurmayı başararak ümmetine sünnet koyduğu unutulmamalıdır. Konuya dolaylı yoldan işaret eden ayetleri de sayacak olursak dinin iktidar mücadelesi ile ilgili ayetlerinin sayısını daha da çoğaltmış oluruz. Ülkemizdeki bazı İslâmcı (!) aydınların ve siyasilerin ikbal uğruna eski söylemlerinden vazgeçerek; “dinin iktidar talebi yoktur”, “Mekke laik bir yapıya sahipti”, “laiklik İslâm’ın özünde vardır” türünden açıklamaları mutlak bir cehalet, tam bir hezeyan ve sapıklıktır. Esasında dini bilmeyen bu tür istismarcı cahillerin derin konularda kanaat bildirme hakları asla yoktur. Söylediklerinin hesabını vermek üzere bir kısmı da ilahi huzura çıktılar. Hesapları kolay olmasın dileriz.

Türkiye'den Avustralya’daki terör saldırısına kınama
Türkiye'den Avustralya’daki terör saldırısına kınama
İçeriği Görüntüle

Tarihte bildiğimiz bütün toplumları incelediğimizde görürüz ki hepsi de iktidar mücadelesi vermişlerdir. Mutlak cahiliye ve şirk cahiliyesi iktidar mücadelesi veren toplumların tipik örnekleridirler. Başka formlara bürünerek ve modernize olarak bugün de bu iki cahiliye iktidar mücadelesine kilitlenmiş vaziyettedirler. Temsilciliğini Amerika’nın yaptığı New York merkezli dünya ticaret merkezi iktidar olabilmenin yörüngesini belirlemiştir. Eğer bu yörüngede hareket edecekseniz ve dışarı çıkmayacaksanız iktidar yolu açıktır. Şayet dışarı çıkacak ve yörünge siyasetine karşı gelecek ve kendinize ait değerleri öne çıkaracaksanız meşruiyetinizi kaybedersiniz. Her türlü komploya açıksınız ve hiçbir güvenliğiniz yoktur. İktidar yolu ehlileşene kadar size kapanmıştır. Ülkemizde ise Dünya ticaret merkezinin taşeronluğunu “resmi ideoloji” yapmaktadır. Resmi ideolojinin yörüngesinde kalmak, ülkemiz için meşru (!) siyaset belgesidir. Tüm partiler bu yörüngede kalmayı taahhüt edip sistem dışına çıkmayacaklarına and etmelerine rağmen bunlardan din adına, insanlığın kurtuluşu namına çözüm beklemek beyhudedir. Resmi ideoloji ve onun üst aklı, kendini yok edecek bir kurumsallaşmaya asla izin vermez. Kur’an-ı Kerim’den ve onun uygulaması olan sünnetten; “Rabbimiz velayet değişimi için nereden başlamıştır?” sorusunun cevabını bulup nebevi bir yöntemle sosyal ve siyasal değişim için fıkıhlı bir çalışma ortaya koymazsak, daha çok oyalanırız. Bu oyalanma bizi de gelecek nesillerimizi de bitirir. Bu söylenenler risk içerdiği için, buna hazır olmayanlar islamizasyon politikalarına fit olup bizlere ağır ithamlar yöneltmektedirler ama gerçek de bundan ibarettir.

Halkı Müslüman toplumlardaki Müslümanlar bir oyunun içerisine sarılmış gitmektedirler. Daha açık bir ifade ile oyunun bir parçası olmuşlardır. Bu nedenle bizim toplumlarımızdaki siyaset komedidir. Tahterevalli ve yörünge siyasetidir. İslâmî ciddiyet ve duyarlılıktan uzaktır. Bizim bu ifadelerimiz Müslümanları en şerefli ilim olan ve hâkimiyet mücadelesini yüce Allah’ın emrettiği adil siyasetten soğutmaya yönelik değildir. Çünkü insanları iktidar ve hâkimiyet mücadelesi vermekten meneden yalnızca ruhbanlık anlayışıdır. Papazlık medeniyetidir. O bile günümüzde kapitalizmin egemenliği için çalışmaktadır. Bizim gayemiz, Müslümanları alternatif siyaset yapmaya ve dünya sistemine karşılık yeniden kendi medeniyetimizi yeniden inşa etmeye teşviktir. Bu amacın gerçekleşmesi için de siyaset teorimizi ve pratiğimizi yenilemek zorundayız. “Ahkâm-ı Sultaniye” üzerinden alternatif siyaset yapmak ve yeni bir siyaset dili üretmek oldukça zordur. “İçtihat ehli” diye gösterilen ulemamız bu konularda ciddi anlamda ve proje niteliğinde bir program hazırlayıp ülkemize deklare etmediler. Verili siyasetin islamizasyonla pudralı sağ versiyonuna teslim olup rant elde etmeyi yeğlediler. İslâmcılıkla müttehem sağ siyasetin İslâm ile ilgisinin olmadığını söyleyerek dini korumayı veya İslâm düşmanlarının sayısının azaltılmasını sağlayacak fikirler de imal etmediler. Adını anmak istemediğimiz terör elebaşının fıkhını yazan ve fıkhına(!) meşruiyet zemini hazırlayan akademisyenler, alternatif bir İslâmî siyaset projesi çıkaramadılar. Ezilmişliğin erozyonu altında sağ politikalara methiye ile ömür tükettiler. Bizim yıllardır savunduğumuz şey; 200’den fazla velayetle ilgili ayetin varlığı ve konuyla ilgili Peygamberimizin hadis külliyatı içerisindeki buyrukları Müslümanlara alternatif siyaset yapma imkânını her zaman verir. Bunun anlamı şudur; dünya sisteminin tek alternatifi İslâm’dır. Sadece istenen, Müslümanların kendilerine oynanan oyunun farkında olmaları ve kendi kaynakları üzerine yoğunlaşarak alternatif siyaset taleplerini sistematik hâle getirmeleridir. Yörünge siyasetine de inanmamaları ve bel bağlamamalarıdır. Onu meşrulaştırmak için dini de istismar etmemeleridir.

Şunu esefle belirtelim ki Müslümanlar kadim dönemlerde zalim siyasetle kuşatıldıkları için yukarıda bahsettiğimiz velayetle ilgili ayetlerin yorumunu bile Kur’an’ın ruhuna uygun biçimde tefsir edememişlerdir. Velayetle ilgili ayetlerin tamamı siyasal velayetle ilgilidir. Tasavvufi velayete indirgenmeyecek kadar da ciddidir. Ayetlerin dinin ruhuna uygun yorumu zalim siyaseti sorgulamayı emrettiği için ulemamız sindirilmiştir. Sindirilemeyenler de siyaseten veya başka bir gerekçe ile katledilmişlerdir. Böyle ciddi bir konunun anahtar kavramına bugün bile meallerde “dost, sevgi” anlamlarının verilmesi ilmi ciddiyetimizle (!) alakalıdır. Ruhbanlık cahiliyesi nasıl iktidar mücadelesi vermedi ise modernitenin kiliselerinden icazetli zevat da ağzını doldurarak “İslâm’ın iktidar talebi yoktur” diyerek aynı mücadeleden kaçmış ve selameti dünya sistemine teslimiyette bulmuştur. “İslâm’ın iktidar talebi yoktur.” şeklindeki hüküm cümlesi Allah adına söylenmiş bir sözdür. Allah’a iftiradır. Tarihten ve kaynaklardan kopuk bir cehalettir. Dini tamamen mahkûm etmeyi ve edilgen duruma düşürmeyi amaçlamaktadır. Firavunların sarayına taş taşıyarak ve sistemlerinin/batı medeniyetinin ayakta durması; tıkanma noktalarının tedavisi üzerine fikir imal ederek Müslüman olunmaz. Yeni bir medeniyet ve siyasette inşa edilmez.