2025-2026 Eğitim ve Öğretim Yılı, 8 Eylül Pazartesi günü başlayacak. 2025-2026 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitim ile ilkokul 1'inci sınıfa başlayacak öğrenciler için 1-5 Eylül tarihleri arasında yapılacak olan uyum eğitimleri başladı.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Sinan Tekin 2025-2026 Eğitim-Öğretim Yılı'na ilişkin basın açıklaması düzenlendi.
Tekin açıklamasında şunları dile getirdi:
Yeni bir eğitim-öğretim yılına daha başlıyoruz.
2025-2026 eğitim döneminin, öğrencilerimize, öğretmenlerimize, velilerimize ve tüm toplumumuza hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da milyonlarca evladımız sıralarda yerini alacak.
Ancak ne yazık ki eğitim sistemimiz; uzun süredir çözülemeyen sorunların tekrarını ve daha da derinleştiğini göstermektedir.
Eğitimde fırsat eşitsizliğinden özelleşmeye, öğretmenlerin sorunlarından sınav merkezli yapıya, mesleki eğitimin işlevsizliğinden liyakat eksikliğine kadar birçok başlıkta sistemin tıkandığı gayet açıktır.
Saadet Partisi olarak, eğitimi toplumsal adaletin, kalkınmanın, insan onurunun ve kamusal sorumluluğun temel dayanağı olarak görüyoruz.
Bu sebeple eğitimdeki her adımın bilimsel, katılımcı, adil, ahlaki ve kültürel değerlerimize dayalı bir anlayışla ele alınması gerektiğine inanıyoruz.
İşte bu inançla, 2025-2026 eğitim öğretim yılına dair tespitlerimizi, değerlendirmelerimizi ve çözüm önerilerimizi kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
Kıymetli Basın Mensupları,
Eğitim sistemimiz bugün ne yazık ki fırsat eşitliğini sağlayamıyor.
Bir yanda modern binalarda, laboratuvarlarda, her türlü imkânla eğitim gören öğrenciler var; diğer yanda ise taşımalı sistemle, birleştirilmiş sınıflarda ve eksik öğretmenlerle ayakta durmaya çalışan okullar.
Büyükşehirlerde aileler özel okul ile nitelikli devlet okulu yarışına zorlanırken, taşrada öğrenciler en temel ihtiyaçlara bile ulaşamıyor.
Ailenin gelir durumu, yaşadığı bölge, hatta okulun bulunduğu mahalle bile bir çocuğun geleceğini belirler hale geldi.
Buradan açıkça soruyorum: Bir ülkenin çocukları, doğdukları mahalleyle sınırlı bir geleceğe mahkûm edilebilir mi?
Bu gidiş, eğitimde fırsat eşitliğini kökten ortadan kaldırmaktadır.
Kıymetli Arkadaşlar;
Size çarpıcı bir veri sunmak istiyorum: 3–5 yaş arasındaki çocuklarda okullaşma oranı hâlâ %51,9. OECD ortalaması ise %85’i çoktan geçti.
Demek ki eğitimde adaletsizlik, daha ilk adımda, okul öncesinde başlıyor.
Çocuklarımız neden daha en baştan eşit bir başlangıç yapamıyor?
Kıymetli Arkadaşlar
Buradan okul öncesi eğitim konusuna değinmişken, şunu da ifade etmek isterim.
4-6 yaş Kur’an kurslarına karşı çıkanları da anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bu kurslar, çocuklarımızın sevgiyi, saygıyı, merhameti öğrenmesine; kendi kültür ve inanç değerleriyle tanışmasına vesile oluyor.
Toplumumuzun ahlaki ve manevi geleceği açısından son derece kıymetli olan bu eğitimleri destekliyoruz.
Çünkü biliyoruz ki sağlam bir karakter, güçlü bir ahlak ve köklerinden kopmadan yetişmiş bir nesil, küçük yaşlarda atılan temellerle mümkün olur.
Bizim çocuklarımız hem çağın gerekleriyle donanmalı hem de kendi değerleriyle büyümelidir.
Değerli Basın Mensupları;
Yaşanan ekonomik kriz ve gıda enflasyonu, çocuklarımızın yalnızca eğitim hayatını değil; sağlıklı büyüme ve gelişimlerini de tehdit eder hale gelmiştir.
Karnı aç olan bir çocuk derse nasıl odaklanacak?
Yeterli beslenemeyen bir evladımızdan nasıl başarı bekleyeceğiz?
Çocuklarımızın fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişimi her geçen gün olumsuz etkilenmektedir.
İşte bu yüzden yetkililere bir kez daha sesleniyoruz:
Sosyal devlet olmanın gereği yerine getirilmeli, okullarda vakit kaybetmeden her öğrenciye ücretsiz bir öğün yemek ve temiz içme suyu sağlanmalıdır.
Kıymetli Basın Mensupları,
Son 20 yılda eğitim sistemimiz adım adım ticarileşmiştir.
Özel okullar, kurslar, etüt merkezleri ve online platformlar hızla çoğalırken; devlet okulları geride bırakılmış, gereken altyapı ve kadro desteği verilmemiştir.
Bugün milyonlarca aile, sadece evlatlarının iyi bir eğitim alabilmesi için gırtlağına kadar borca girmekte; kıt kanaat geçimlerini çocuklarının okul masraflarına harcamaktadır.
Anne-babalar çocuğunun iyi bir eğitim alması için, çoğu zaman maaşının yetmediği noktada kredi çekmek zorunda kalmaktadır.
Oysa eğitim, parası olanın değil; bu ülkenin her bir evladının hakkıdır.
Devletin en temel görevi, çocuklarımızı eşit şartlarda, nitelikli ve ücretsiz eğitimle buluşturmaktır.
Bu milletin gözünün nuru evlatları, ticaretin konusu olamaz.
Kıymetli Basın Mensupları,
Bugün eğitim sistemimizin temel taşı olan öğretmenlerimiz büyük bir geçim sıkıntısı içerisindedir.
Emeğinin karşılığını alamayan bir öğretmenden; sınıfta öğrencisine umut, heyecan ve gelecek aşılamasını beklemek mümkün değildir.
Öğretmen, kendi hayatını idame ettiremezken, öğrencinin hayatına nasıl ışık tutabilir?
Her yıl on binlerce genç öğretmen adayı KPSS yarışına sokulmaktadır.
Bin bir emekle yetişmiş pırıl pırıl öğretmenlerimiz, “ücretli öğretmenlik” adı altında güvencesiz ve düşük ücretli bir sistemin parçası hâline getirilmektedir.
Bu tablo, emek sömürüsünün kurumsallaştırılmış hâlidir.
Oysa öğretmen sadece ders anlatan bir memur değildir; o, bir nesli inşa eden, bir ülkenin geleceğini şekillendiren en stratejik insandır.
İdealist, heyecanını kaybetmemiş, mesleğini aşkla yapan öğretmenler olmadan hiçbir eğitim reformu başarıya ulaşamaz.
Bu sebeple; öğretmen atamaları liyakat esaslı, adil ve eşitlikçi bir sistemle yapılmalı; ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilmeli, ihtiyaç dahilinde tüm öğretmen adaylarına kadro açılmalıdır.
Kıymetli Arkadaşlar,
Bugün eğitim sistemimizin en temel sorunlarından biri de, LGS ve YKS’nin neredeyse tek belirleyici haline gelmiş olmasıdır.
Ortaokuldan liseye kadar herkes bu sınavlara endekslenmiş durumda.
Okullar asli görevini geri planda bırakırken, kurslar ve etüt merkezleri adeta ana eğitim kurumu hâline gelmiştir.
Bu tablo çocuklarımızın sosyo-duygusal gelişimini zayıflatıyor, ezberciliği artırıyor, eğitimin niteliğini gölgeliyor.
Aileler maddi olarak yıpranırken, çocuklarımız bu ağır yarışın psikolojik yükünü omuzlamak zorunda kalıyor.
Şimdi kendimize şu soruları sormamız gerekiyor: Okuma, matematik ve fen alanlarında neden hâlâ OECD ortalamasını yakalayamıyoruz?
Çocuklarımızın %40’ı temel yeterliliklere ulaşamıyorsa, bu ülkenin geleceğini kim inşa edecek?
Neden yıllardır bu sınav odaklı, ezberci yapıdan kurtulamıyoruz?
Biz Saadet Partisi olarak, sınav odaklı değil; süreç odaklı, ölçme ve değerlendirmeyi merkeze alan, öğrencinin çok yönlü gelişimini önceleyen bir eğitim anlayışını savunuyoruz.
Osmanlı Enderun Mekteplerinin kapısında yazdığı rivayet edilen bir söz vardır: “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.”
İşte bizim de arzuladığımız eğitim budur.
Her çocuğun kendi kabiliyetiyle, kendi potansiyeliyle yol alabildiği; özgür, adil ve insani bir düzen.
Kıymetli Arkadaşlar
Bugün BİLSEM’lerde yaşanan bölgesel eşitsizlikler, kapasite sorunları ve öğretmen yetersizlikleri çocuklarımızın yeteneklerini törpülemektedir.
Sanat, spor ve sosyal alanlar hâlâ geri planda kalıyor.
Neden her çocuğun farklı bir alanda parlayabileceği imkânlar güçlendirilmiyor?
Bizim hedefimiz, akademik başarı kadar sanatı, sporu, sosyal gelişimi ve yaratıcılığı da destekleyen bütüncül bir eğitim sistemidir.
Kıymetli Arkadaşlar
Üretimle eğitim arasındaki bağ kopmuştur.
MESEM uygulamaları, çocuk işçiliğini yaygınlaştırmış; meslek lisesi öğrencileri üretim değil ucuz işgücü olarak görülmeye başlanmıştır.
Meslek liseleri nitelik kaybına uğramış, sektörle entegrasyon sağlanamamıştır.
Saadet Partisi olarak, mesleki eğitimin yalnızca çıraklık ya da ucuz emek değil; üretim, inovasyon ve girişimcilik ekseninde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunuyoruz.
Teknoloji liseleri, bölgesel üretim merkezleri, sektörel staj ortaklıkları bu bağlamda güçlendirilmelidir.
Kıymetli Arkadaşlar,
Eğitim politikaları günü kurtarmak için değil, uzun vadeli bir vizyonla ve toplumun gerçek ihtiyaçlarına duyarlı şekilde planlanmalıdır.
Eğitim, sadece bugünün sorunlarını çözmek için değil; yarının insanını, yarının toplumunu inşa etmek için vardır.
Biz Saadet Partisi olarak eğitimin merkezine yalnızca akademik başarıyı değil; aynı zamanda ahlaki gelişimi, sosyal uyumu, toplumsal sorumluluğu ve çevresel farkındalığı da koyuyoruz.
Çünkü biliyoruz ki eğitim, insanın sadece zihnini değil, ruhunu ve karakterini de beslemelidir.
Eğitim sistemimiz insanı merkeze almalı; çocuğun üstün yararını gözetmeli; toplumsal adaleti, ortak değerlerimizi ve kültürel zenginliğimizi yaşatmalıdır.
Ancak böyle bir anlayışla geleceğe güvenle yürüyebiliriz.




