“Dış Politika” programında bu hafta Mahmut Muslihan ve Ramazan Bursa’nın konuğu, eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejat idi. Ahmedinejat, Türkiye-İran ilişkilerinden iki ülkenin Suriye politikasına ve Amerika’nın Türkiye ve İran’a ambargo tehditlerine değindi.
Ahmedinejat, soruları şöyle cevapladı:
Ramazan Bursa: Ekonomik, siyasî, kültürel ve diğer alanlarda Türkiye ve İran’ı geliştirme çerçevesinde hangi adımlar atılabilir? Şu anda ilişkilerde neleri eksik görüyorsunuz? Hangi adımlar atılırsa Türkiye ve İran ilişkileri gelişir ve bölgeye müspet yansımaları olur?
Mahmud Ahmedinejad: İran ve Türkiye ilişkileri konusu çok derin bir konu. Türk milleti ve İran milleti daha doğrusu tek bir millettir. Biz kültürel olarak, değerler olarak, insanî olarak hemen hemen tek bir milletiz. Her şartta beraber olmamız lâzım. Bölge konularıyla ilgili iki ülkenin, örneğin Suriye meselesinde hiçbir zaman birbirinden ayrı hareket etmemesi lâzım. İki ülkenin birleşmesi, bölge halkı için birçok sorunu ortadan kaldıracaktır. Suriye konusunda da bizim Suriye halkının talepleri doğrultusunda onları gerçekleştirmek için adım atmamız gerekiyor. Ben böyle düşünüyorum ki tarih boyunca İran ve Türkiye halkı, siyasete karşı da olsa bazen siyasî politikalar birbirine karşı da olsa halk arasında hiçbir problem yoktur.
Mahmut Muslihan: Suriye’de iki ülkeyi karşı karşıya getiren etkenler nelerdir? Suriye krizinin oluşmasının altındaki faktörler nelerdir? Ayrıca bu kriz nasıl çözülebilir?
Mahmud Ahmedinejad: Bence bunun tek bir çözümü var, o da halkın görüşünü dinlemektir. Halkın kendi kaderini belirlemesi kendi ellerinde olması gerekiyor. Suriye konusunda da Suriye halkının kendi seçimine saygıyla karşılamak zorundayız ve kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesini sağlamamız lâzım. Savaş hiçbir zaman problemleri kaldırmaz. Bence İran ve Türkiye ikisi de yardım etmesi gerekiyor ki Suriye halkının talepleri gerçekleşsin.
Ramazan Bursa: İran ile İsrail arasında fiilî bir savaş başlayabilir mi? 1979 sonrasına baktığımız zaman tarihin en sert restleşmesi nereye evrilir? İran’la İsrail arasında bir savaş olur mu? İsrail medyasına baktığımız zaman bazı açıklamalar görüyoruz uzmanlardan. Bu konuda düşünceniz nedir?
Mahmud Ahmedinejad: Bölgedeki şartlar çok stabil şartlar değil. Ben, 9 yıl önce düşman topluluklar toplantısında bölgeyle ilgili uyarılarda bulundum. Ben dedim ki, bölgenin düşmanları Müslümanların düşmanları bu bölgede halkları ve ülkeleri birbirine düşürme peşindeler. Onlar hepimizi zayıflatmak istiyorlar ve hepimiz için bir planları var. Ne güçlü bir Türkiye istiyorlar ne güçlü bir İran istiyorlar ne güçlü bir Arabistan ve ne güçlü bir Irak istiyorlar. Bugün İran’ın zayıf olduğunu düşünüyorlar; güçsüz olduğunu düşünüyorlar ve bu doğrultuda bazı davranışlarda bulundular ve bazı tavizlerde bulundular. Ben bu davranışlarına devam etmemelerini tavsiye ediyorum. Bizim bölgemiz, bir dünya savaşını kaldırabilecek bir durumda değil. Eğer, Allah korusun, bir şey olursa buradan herkes zararlı çıkar. Umarım herkes âkil bir şekilde mantıklı bir şekilde davranır ve gelecekte böyle davranmaması durumunda bunun hasretini çekmeyiz.
Mahmut Muslihan: Fahrizade suikastinin arkasında kim var? İran, net bir açıklamasını bulabilmiş mi? Şu an bizim bildiğimiz kadarıyla bu konu meçhul.
Mahmud Ahmedinejad: Bununla ilgili sorumlu kişiler gerekli konuşmalarını yaptılar ve görüşlerini belirttiler ve bazı zaaflar bulundu ve bu zaafları giderme konusunda da adımlar atılıyor.
Ramazan Bursa: Temmuz 2015’te nükleer anlaşma P5+1 ülkeleri arasında imzalandı. Genel olarak bu anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu anlaşma sizin döneminize gelseydi mevcut imzalanan anlaşmaya siz Cumhurbaşkanı olarak imza atar mıydınız?
Mahmud Ahmedinejad: Bakın bir nükleer anlaşmanın hangi şartlarda ve neden imzalandığına bakmamız lâzım. Bence bu anlaşma, sorunun çözülmemesi için imzalandı. Sorun daha çözümsüz bir şekilde karşımıza çıkması için imzalandı; çünkü uluslararası çerçeveleri ve uluslararası hukuk temelleri bu anlaşmada uygulanmadı. İki taraf için dengeli bir menfaat ve dengeli bir sorumluluk yazılmamıştır. Bir tarafta menfaat vardır ve dengenin diğer tarafında da taahhütler vardır. Bütün İran’ın taahhütleri bu anlaşmada net bir şekilde ve keskin bir şekilde garanti verilecek şekilde yazılmıştır; ama karşı tarafta taahhütleri ve çıkarları parça parça yazılmış ve net olmayan bir şekilde yazılmıştır.
Bundan daha kötü yanı da ihtilafları çözmek için anlaşmadan daha kötü bir mekanizma ön görülmüş. 6 kişi bizim nükleer enerjimize karşıydı. Bu konunun çözülmesi için müzakereler yapıldı; ama eğer olası bir problemi çözmek için bir şûrâ öngördüler; 7 kişiden oluşan bir şura. O bahsettiğim 6 kişi ve İran, bu şûrâda ortak değerde bir oya sahiptir. Bu net bir şekilde görülüyor ki bu şurada İran her zaman mahkûmdur. Bence bu ilk anlaşma, şartların olumlu yönde ilerlemesi için bir etki yaratmıyor. Eğer bir anlaşma olacaksa, bu anlaşmanın çerçevesi değişmeli. Temel, ortak iş birliğine dayanması gerekiyor; ama adalet ve saygı çerçevesinde yapılması gerekiyor. Tek taraflı anlaşma hiçbir zaman sorunları çözemez ve görüyoruz ki sorunlar da çözülemedi. Ben de bu geri kalan 2, 3 ay yani mevcut hükümetin 2, 3 ay içerisinde yapmış olduğu görüşmelerin sonuca varacağını düşünmüyorum. Siz biliyorsunuz ki asıl problem, İran ve Amerika arasındadır. Her iki tarafın âkil insanlarla oturup adalet ve saygı çerçevesinde sorunu çözmeleri gerekiyor; yoksa baskı veya tek taraflı anlaşmalarla bu sorun çözülemez.
Mahmut Muslihan: Saygı ve adalet kavramlarını baz alarak bir anlaşmanın ortaya çıkmasını vurguladınız. Şimdi baktığımız zaman Viyana süreci başladıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin dış işlerinden de İran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasına yönelik bir yumuşama olduğunu görüyoruz. İran da tek seferde yaptırımların kaldırmasından sonra Amerika Birleşik Devletleri’yle masaya oturabileceğini ifade ediyor Biden’ın de seçim vaatlerinden biriydi. Şimdi bunları bir araya getirdiğimiz zaman İran’ın buradaki tepkisi olumlu mu? Amerika Birleşik Devletleri neden yumuşadı?
Mahmud Ahmedinejad: Amerika yumuşamak istiyorsa eski Cumhurbaşkanının hatalarını düzeltmesi gerekiyor. Bana göre Amerika’nın Cumhurbaşkanları Amerika’nın dış işleri ile ilgili politikalarında çok fazla etkin bir role sahip değildir. Politikaları perde arkasındaki kişiler tayin ediyor. Ben, yeni hükümetin, Amerika’nın yeni hükümetinin bir önceki hükümete göre çok fazla bir politika değişikliğine gideceğini düşünmüyorum. Eğer atmosfer, iki ülke arasındaki atmosfer çok fazla bir değişikliğe şahit olursa bu durum değişebilir tabi. O zaman onlar bizim bölgemizdeki dış politikanın yolunda ilerleyecektir.
Ramazan Bursa: Amerika’da seçim akabinde nükleer müzakereler, toplantılar derken İran’da da bir seçim var ve nükleer müzakereler konusunda İran’la ABD’nin, İran’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce masaya oturmasının bir müzakere ortamının oluşmasının ve bu nükleer müzakere ile alâkalı problemin çözülmesinin İran seçimlerinden önce beklenmediği ifade ediliyor. Böyle bakılıyor meseleye. İran’da da bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var haziran ayında. Bu çerçevede adaylık sürecinde en çok gözler sizin üzerinizde. Bu çerçevede haziran seçimlerinde şahsınızın bir adaylığı söz konusu olacak mı? Bu noktada bir kararınız var mı? Dün Eski Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin kızının açıklamalarına ofis olarak 8 maddelik bir cevap vermiştiniz. Bir açıklama yapmak isterseniz elbette ki yapabilirsiniz; ama bu haziran seçimleri konusunda adaylık başvurusunda bulunacak mısınız? Bir karar verdiniz mi bu konuda?
Mahmud Ahmedinejad: Ben henüz seçimlerle ilgili görüşümü belirtmedim; ama inşallah seçim adaylarının kayıt gününde görüşlerimi belirtirim.

Mahmut Muslihan: İran ile Körfez ülkeleri arasında yaşanan gerginliğe temas edelim. Körfez ülkeleri, daima İran’ı kendi içişlerine karışmakla suçluyor. Son dönemde de bir Körfez krizi vardı. Katar, Suudi Arabistan ve diğer ülkeler tarafından bu da bir nebze çözüldü. İran sosyolojisi, İran devlet aklı Körfez ülkeleri hakkında ne düşünüyor? Nasıl bir tavra sahip? İkincisi de Körfez ülkeleri İran’ı bir tehdit olarak görüyor mu?
“Burası enerji ve kültürün bölgesidir”
Mahmud Ahmedinejad: Bakın, ben kendi görüşlerimi söylüyorum. Bana göre Orta Doğu ve Körfez bölgesinin, dostluk ve iş birliği bölgesi olması gerekiyor. Bölge ülkeleri arasındaki savaş ve ihtilaf için hiçbir sebep bulunmuyor. Sadece dışarıdan iki tane etken, bölge halkına, bölge ülkelerine ihtilaf düşürebilir. Birincisi, dış güçlerin müdahalesidir. İkincisi de bölge ülkelerinin sorumlularının, devlet yetkililerinin gafletidir. Halk, birbirleri ile dost ve arkadaş zaten, birbirleri ile bir problemleri yok. Benim görüşüme göre bölge dışı güçler bu bölgeye sahip olmak için ihtilaf çıkartıyorlar. Burası enerji ve kültürün bölgesidir. Aynı zamanda dünyanın geçiş yoludur. Bence bütün devletler ve bütün bölgedeki ve Fars körfezindeki devletlerin bu ayrıcalığa dikkat çekmeleri ve önemsemeleri gerekiyor. Dış müdahalelere engel olmaları gerekiyor. Siz, Türkiye-İran ve Arabistan’ın %100 ve tam olarak birbirleri ile müttehit olduğunu düşünün. O zaman bölgede ne kadar olumlu bir hava eseceğini düşünün. Ne kadar büyük sorunlar çözülebilir ve dünya barışı için çok etkili olacaktır. Bu üçlü ülke ve diğer bölgedeki ülkeler ve körfezdeki ülkelerde katılırsa Irak, Suriye, Ürdün, Azerbaycan, Ermenistan ve diğer ülkeler de katılırsa ne kadar büyük ve olumlu bir etki yaratacağını düşünün. O zaman bizim ülkelerimizin gelişim hızı bile çok ciddi bir şekilde artacaktır. Güvenliğimiz de artacaktır. Biz, hepimiz kardeşiz, dostuz ve komşuyuz. Bence bizim, dünyada egemen olmak isteyen güçlerin planlarını fark etmemiz gerekiyor. Bölgedeki vahdeti sağlamak için adım atan kim olursa olsun bölgenin bir kahramanı olarak tarihe yazılacaktır.
Mahmut Muslihan: “Dış güçler” diyerek iki tane ülke saydınız. ‘Dış güçlerin bölgeye müdahalesi ve bölge ülkelerinde görev yapan devlet görevlilerinin gafleti’ dediniz. Birincisi, dış güçleri somut bir örnek olarak nitelendirirsek, “dış güçler”den kastınız kimler? İkincisi de mezhep çatışmaları var. Mezhebî farklılıklar var. ‘Kavga’ demek biraz daha sert bir tabir; ama mezhebî farklılıklardan doğan ayrılıklar bölgede hâkim. Bu sorun nasıl çözülebilir? Bunun için bir çalışma düşünülebilir mi bölge ülkeleri açısından?
“Mezhep, nasıl ihtilaf unsuru olabilir ki?”
Mahmud Ahmedinejad: Dış güçlerin kim oldukları çok belli. Bunlar, dünyaya hükmetmek istiyorlar. Dünya zenginliklerini ve kaynaklarını kendileri kullanmak istiyorlar. Bunlar, çok açık ülkeler. Küresel kapitalizm ve Amerika’nın derin devleti diyebiliriz. Bazı bölgesel aktörler de bunları destekliyorlar. Mezhep sorunları ile ilgili daha geniş bir zamanda daha detaylı konuşmamız gerekiyor. Mezhep, ihtilafları kaldırmak için gelmiştir. Dostluk ve barış sağlamak için gelmiştir. Bazı şeytan sıfatlı insanlar ya da insan görünümlü şeytanlar, mezhebi bir ihtilaf çıkartma aracı olarak kullanıyorlar. Mezhep, nasıl ihtilaf unsuru olabilir ki? Bence bütün mezheplerin âlimleri bir kere de olsa oturup bu sorunları ortadan kaldırmalıdır. Mezhep, insanlık demektir ve insanlık da bütün insanların ortak değeridir. Ortaya insanlık değerini koyduktan sonra hepimiz müttehit olabiliriz. Neden ihtilafa düşelim? Adalet, saygı, muhabbet ve dostluk. Bana göre bizim bölgedeki mezhebî ayrılıklar da yine dış aktörler tarafından tahrik edilip etkileniyor. Mezhebî ihtilaflar çıkaran aşırıcı güruhlar bir şekilde dış aktörlerden etkileniyorlar. Yoksa halkın birbiri ile hiçbir problemi yok. Ne yazık ki devletler gaflet içerisinde olup dış güçlerin onları tahrik etmesini sağlıyorlar. Dış güçlerin müdahalesi ile bu gerçekleşiyor. Dış güçlerin etkisi ile halkın, milletin birbirleri ile olan irtibatını kesiyorlar. Yoksa bizim bölgedeki birçok insan, farklı topluluklardan da olsa birbirleri ile alışverişte bulunuyorlar. Birbirleri ile evleniyorlar. Hatta akraba sayılıyorlar. Bana göre eğer devletler bir anlaşmaya varırsa, mezhep ihtilafları da sonlanabilir.
Ramazan Bursa: Dış güçlerden bahsederken bir de tabi İran dış politikasını konuşurken, Filistin’e de değinmemek mümkün değil. Trump döneminde ‘100 Yılın Anlaşması’ aynı zamanda beraberinde, Körfez-Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşmesi yaşandı. 100 Yılın Anlaşması, Filistin’e bir devlet vaat etmiyor. Filistin davasını ortadan kaldırıyor. Körfez ülkeleri ise Siyonist İsrail ile bir normalleşme yarışına girdiler. İran, buna çok sert tepki gösterdi. Türkiye’den de tepki gösterildi, açıklamalar geldi; fakat bu süreç devam etti. Devletler art arda Siyonist İsrail ile normalleşmeye devam ettiler. Görüyoruz ki kınamak ve eleştirmek yeterli olmuyor. İslâm dünyasını yeniden Mescid-i Aksa ve Filistin davası etrafına kenetlemek için neler yapılabilir? Hangi adımlar atılabilir? İslâm Dünyası, Filistin davasından her geçen gün daha fazla uzaklaşıyor. Filistin meselesinde birleşmek, Filistin davasını savunmak için ve normalleşme sürecini sona erdirmek için hangi adımlar atılabilir?
Mahmud Ahmedinejad: Ben önceden de bunu söylemiştim. Bazı ülkeler, ilişkilerini normalleştirirken eğer kafalarında bu normalleşmeyi Filistin konusuna bir katkı olarak düşünüyorlarsa bunu bilsinler ki bu Filistin konusuna hiçbir katkı sağlamıyor. Karşı tarafta Amerika ve Siyonist rejimde eğer bu normalleşme sürecinin Filistin meselesini çözeceğini düşünüyorlarsa onlar da yanılıyorlar. Daha önce de 100 ülkeden fazla özellikle Birleşmiş Milletler’in daimî üyelerinden ülkeler bu işi yapmışlardı ve sonuca varamadılar. Filistin meselesi, Körfez ülkelerinin, Siyonist rejimle olan ilişkisi ile ilgili olan bir mesele değildir. Bu Körfez ülkelerinin, Siyonist rejim ile ihtilafı ile ilgili bir konu değildir. Konu, Filistin halkı ve Filistin topraklarıdır ki şu an işgal altındadır. Filistin halkının topraklara hâkim olması hakkıdır ki onlardan alındı ve 5 milyon kendi topraklarından sürülen insan var. Filistin konusunun, Filistin içerisinde çözülmesi gerekiyor. Filistin halkının kendi kaderlerini belirleme hakkının onlara geri verilmesi gerekiyor. Ülkelerinden sürülen insanların tekrar topraklarına dönüp işgal altındaki toprakların kaderinin belirlenmesi gerekiyor. Bununda tek bir yolu var. Filistin’deki hak sahibi insanların oylarına müracaat etmektir. Filistin halkının görüşünü belirteceği bir referandum düzenlenebilir. Yoksa bu siyasî adımlar, Filistin meselesi ile ilgili hiçbir değişiklik getirmeyecektir. Bence Filistin halkının haklarını temel olarak koyarsak ve diğer ülkeler ve devletleri bir masaya oturtup bu hak doğrultusunda adım atmasını istersek, konu çözülebilir. Ne zaman ki bölge halkının arasındaki ihtilaf arttıysa, Filistin halkına olan baskı da artmıştır. Bölgedeki devletler ve milletler birleşirse Filistin halkı üzerindeki baskı azalacaktır. Umarım İslâm Konferansı teşkilatı, bu konuda etkin bir rol oynayabilir. Benim görüşüm bu yönde. Bölge halkı ve devletler arasında iş birliği oluşursa, İsrail ve Siyonist rejimle ilişkileri normalleştiren ülkeler de bu vahdete katılacaktır ve Filistin halkının yanında yer alacaktır.
“Biz, Erbakan’ı önemli bir mü’min ve etkili bir kişi olarak biliyoruz”
Mahmut Muslihan: Türkiye siyasetine yön vermiş bir ismi sormak istiyorum size; Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’yı. İran halkı Erbakan Hoca’yı nasıl tanımlar? Ayrıca siz, Erbakan Hoca’nın şahsiyetiyle ilgili neler söylersiniz?
Mahmud Ahmedinejad: Biz, Erbakan Hoca’yı önemli mü’min ve etkili bir kişi olarak biliyoruz. Erbakan, Türkiye’de temel değişiklikler oluşmasında ekin bir rol oynadı. Aynı zamanda D-8’i kurdu ve D-8 de çok önemli bir kuruluştur. Ben, 7 yıl önce Necmettin Erbakan döneminde Bursa’da olan programa katılmıştım ve kendisinin kişiliği ile ilgili konuşmuştum. Biz, Türkiye halkını çok seviyoruz. Onların hepsi benim kalbimdedir.
“Erbakan’ın bölge için 2 temel hedefi vardı”
Ramazan Bursa: Erbakan Hoca’nın vefatının 4. yılında bir grup gazeteci ile sizi ofisinizde ziyaret etmiştik. Orda sizinle kısa bir mülakat yapma imkânı bulmuştum. Erbakan Hoca, vefatından kısa bir zaman önce en son yurt dışı seyahatini İran’a yapmıştı ve en son devlet başkanı olarak görüştüğü kişi sizdiniz. Bu soruyu size yöneltmiştim, siz de o sohbeti bir ‘baba-oğul sohbeti gibi’ diye ifade etmiştiniz. O toplantıda bazı anılarınızı da paylaşmıştınız. O toplantıda İslâm dünyasının sorunlarını görüşmüştünüz, müzakere etmiştiniz. O son görüşmeden bizimle paylaşabileceğiniz birkaç anınız varsa dinlemek isteriz.
Mahmud Ahmedinejad: Bana göre kendisi iki asıl hedef peşindeydi. Birisi bölge ülkeleri ve Müslüman halkın birleşmesi ve dostluğu; ikincisi de bölge ülkelerinin birleşmesi ve dostluğu. Bu hedefi de hayatının sonuna kadar devam ettirdi. O, hepimizin gelişip güçlü olmamızı istiyordu. Bence o, gerçekçi bir insandı. Bana göre kendisinin takip ettiği hedefler gerçekleştirilebilen hedeflerdir. İnşallah başarılı olursunuz.
Mahmut Muslihan: Eklemek istediğiniz son birkaç şey var mı?
Mahmud Ahmedinejad: Biz, Türkiye halkını, bölge halkını ve dünya halkını seviyoruz ve bize göre bu ülkeler arasındaki sınırlar, devletler için çizilmiş sınırlardır; halk ve millet için çizilmiş sınırlar değildir. Bence bizim, bütün devletler ve milletlerin iş birliği içinde olduğu bir sürece adım atmamız gerekiyor. Bana göre Türkiye ve İran’ın yüce halkı, bu yolda öncü olabilirler. Ben, kendi sıcak selâmımı bütün Türkiye halkına iletiyorum.


