Röportaj: Ali Ekber Mete

15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklanan askeri öğrencilerin bir kısmı, Yargıtay mahkemesinin kararıyla tahliye oldu. Sultanbeyli dosyasıyla tutuklanan ve tahliye olan öğrencilerden biri olan Taha Furkan Çetinkaya’nın annesi Melek Çetinkaya tv5.com.tr’nin sorularını cevapladı.

 -Kamuoyunun bir kez daha hatırlaması için askeri öğrenciler neden içeri girdi?

15 Temmuz 2016 darbe günü, Yalova kamp yerinde olan askeri öğrenciler, tatbikat emri veyahut terör saldırısı ihbarı var gibi çeşitli söylemlerle, Hava Harp okulu’na doğru yola çıkardılar. Bir gün öncesinde ise dönemin ve sonradan Fetö’den tutuklanan Hava Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Ergezen, “Çocukları geziye götüreceğim” diyerek bir firmadan otobüs kiralamış. Darbe günü gelen otobüslere yaklaşık 350 öğrenci bindirilerek İstanbul’a yola çıkıyorlar. Çocukların bir kısmı Fatih Sultan Mehmet Köprüsün’de, bir kısmı Boğaziçi Köprüsüne, bir kısmı Orhanlı da bir kısmı ise -Oğlumun dosyasının içinde bulunduğu- Sultanbeyli civarında durduruluyor.  Araçtan inen askeri öğrenciler darbeyi halktan öğreniyor. Daha sonra öğrenciler, etraflarında toplanan halk ile birlikte istiklal marşı okuyor. Bu olayı bir ay sonra A haber ‘kahraman askerler’ diye bizim çocuklarımızı haber dahi yaptı.

-Yargı sürecinde neler yaşandı?

"6 YIL BEKLEDİK YARGITAY BOZDU"

Askeri öğrenciler dört gün boyunca Çağlayan adliyesinde 40 kişilik nezarethanede 120 kişi tutuldular. 4 günün sonunda 309. Maddeden yani darbecilikle suçlamasıyla mahkemeye çıkarıldılar. Mahkememize tanık olarak Sultanbeyli halkı da geldi. Tanıklıklarında ‘çocukların hiçbir şey bilmediğini, darbeyi onlardan öğrendiklerini ve istiklal marşını okudukları’ yönünde ifade verdiler. Üstelik mahkemeye o gece polislerin, ‘Bu çocuklar hiçbir şey yapmadı, bizim bütün direktiflerimizi uyguladılar’ dedikleri videoları delil olarak sunduk. Ancak mahkeme de dinlemedi. Hakim bir askeri öğrenciye söz verdi. Diğer çocuklara ise ilave edeceğiniz bir şey var mı? dedi. Öğrenciler yok cevabını verdiler. Bunun üzerine askeri öğrencilerin tümü tutuklanıp Silivri Cezaevine gönderildi. Öğrencilerin iddianameleri 1 yıl sonra hazırlandı. İlk mahkememiz 4 ay sonraya verildi. Yani yaklaşık 1,5 yıl sonra mahkemeye çıktılar. 2 ay arayla 4 mahkeme oldu. Son mahkemede ise müebbet ceza verildi. Biz 9 aya yakın bir süre hâkimin gerekçeli kararı imzalamasını bekledik. Ardından 1 yıl istinaf bekledik. Onaylandı. Yaklaşık 2,5 yıl da Yargıtay’da incelemede bekledik. 6 yıl sonra ise oğlumun içinde bulunduğu Sultanbeyli dosyasını, Yargıtay’ın bozmasıyla 116 öğrenciden, 67 öğrenci tahliye oldu.

-Süreç içerisinde sizi en çok ne zorladı?

"ÇOCUĞUM MASUMİYETİNİ MEYDANLARDA HAYKIRAMADIM"

Bu süreçte beni en çok zorlayan polisler oldu. Ben sokağa çocuklarımın masumiyetini haykırmak için her çıkışımda, tek kelime etmeden veyahut bir cümle söyler söylemez gözaltına alınmam nedeniyle olayları halka anlatamam oldu. Ana akım medyanın sesime ses olmaması oldu. Tüm halkın askeri öğrencilerin ve erlerin darbeci olamayacağını anlayıp, o gece çocuklarımızın neyi yaptığını neyi yapmadığını anlatarak süreci hızlandırmak istiyordum. Ama gözaltılarla, sürekli mahkemelerle, üstelik iki ay cezaevi sürecimle beni yıpratmaya çalıştılar. Ama yaptıkları bütün engellemeler beni daha da güçlendirdi.

-Oğlunuz, cezaevinde hukuksuz bir muameleye maruz kaldı mı?

Cezaevindeyken 1. ya da 2. yılında havalandırmada top oynarken ayağı kırılmıştı. Hastaneye sevk etmediler. İlaç, baston veya değnek vermediler. Dışarıya sevk için araç olmadığını söylediler. 1 ay sonra hastaneye götürüldü. Ortopedi doktoru, ayağının kırıldığını ancak yapılacak bir şeyin kalmadığını çünkü kemiğin kaynadığını söyledi. Görüşlerde çocuklar onu kucağında getiriyordu. Bir başka örnek ise içeride başı ağrıdığını söyleyen bir askeri öğrenci varmış. Doktora çıkarılmadı. Beyin kanaması geçirerek, ameliyata alındı. Bir hafta yoğun bakımda kaldı. Bunun gibi pek çok hak ihlaller yaşandı.

-Kamuoyunda size yönelik yaklaşımlar vardı? Neler söyleyeceksiniz?

"AK PARTİLİ VEKİLLERDE RAHATSIZDI SES ÇIKARAMIYORLARDI"

 Oğluma ve bana terör yaftası, hain yaftası yapıştırıldı. Ama bu tamamen algı operasyonuydu. Bunu parayla tutulmuş bilinçli insanlar tarafından yaptırıldığını düşünüyorum. Benim bire bir görüştüğüm bütün milletvekilleri bana askeri öğrencilerin ve erlerin masum olduğunu söylemekteydi. Hatta birçok AKP milletvekili bile onların cezaevinde olmasından rahatsız olduklarını bire bir dile getiriyordu. Fakat bunu Mecliste veya sosyal medyadan dile getirmekten çekiniyorlardı. Çünkü 15 Temmuz söyleminin ekmeğini yemek zorundalardı. Rant devşirmek zorundalardı. Bunun üzerinden birilerini suçlu ilan edip, kendileri bunun üzerinden bir yere gelmeliydi.

-Medyanın tavrı için neler söyleyeceksiniz?

Askeri öğrencilerin içeride olduğunu duyurmamak adına genelde çok gündemde tutmadılar. Gündemde tuttukları zamanda tek söyledikleri şey, soru çalma ve cemaat bağlantısıyla içeri girmeleriydi. Ama burada konuşulması gereken 19 yaşındaki öğrencilerin darbeden sorumlu tutulup tutulamayacağıydı. Çünkü darbeden yargılandılar ve darbeden müebbet ceza verildi. Halbuki medya darbe yerine soru çaldıkları iddiasıyla çocukları karalamaya, cemaatçi göstermeye çalıştılar. Eğer çocuklarımızı soru çalmaktan yargılayacaksanız, kanıtlarınızı göstermelisiniz. Bunlar söylemler ile olacak şeyler değil. Kaldı ki çocuklarımız tutuklandıktan sonra ev aramalarımız, telefon, bilgisayar incelemelerimiz, yani bütün dijital materyal incelemeler sonucunda hiçbir şey çıkmamasına rağmen hatta çocuklarımızın SBS sınav sorularıyla askeri okul soruları karşılaştırıldığında hiçbir usulsüzlük bulunmamasına rağmen suçlamalara devam ettiler. Neden askeri öğrencilerin bütün iddianameleri gerekçeli kararları ellerindeyken, bir tane askeri öğrencinin ateş ettiğine dair delil ortaya koyulmadı. Bir askeri öğrencinin, birini öldürdüğüne dair delil ortaya konulmadı. Eğer ellerinde böyle bir delil olsaydı ana akım medya ve bütün gazeteler çarşaf çarşaf bunları vermez miydi? Kaldı ki askeri öğrenciler 6 yıldır cezaevinde YDS ve Üniversite sınavlarında üstün başarı göstererek. Boğaziçi üniversitesi, ODTÜ üniversitesi, Marmara Üniversitesi gibi Türkiye’deki en iyi üniversitelere yerleşerek üstün başarı kazandılar. Biz bunu sosyal medyada paylaşarak çocuklarımızın ne kadar zeki olduğunu soru çalmaya ihtiyacı olmadığını söyleyerek bu söylemlerini çürütmüş olduk. Ama maalesef ana akım medya bizi canlı yayına çıkarmayıp, kendi aralarında konuştukları için halkı ikna etmeye çalıştılar.

-Siyasi partilerden size olumlu veya olumsuz sayılabilecek herhangi bir olay yaşadınız mı? 

"BÜTÜN SİYASİ PARTİLERLE GÖRÜŞTÜK"

Biz ilk günden itibaren Mecliste, bütün partilerden ve milletvekillerinden randevu alarak çocuklarımızın masumiyetini anlatmaya çalıştık. Ak Parti o dönem kapılarını kapatmıştı. MHP’den Baki Şimşek ve o dönem MHP’de bulunan Erhan Usta bizimle ilgilendi. CHP’den birçok milletvekili ve Kemal bey askeri öğrencilerin masum olduğunu söylüyordu. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile bizzat görüştüm. O da askeri öğrencilerin masum olduğuna inandığını söylüyordu. HDP’den Ömer Faruk Gergerlioğlu sürekli dile getiriyordu. Deva ve Gelecek partileri de çocukların haksız yeri içerde olduklarını söylüyorlar. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de dile getiriyor.

-Oğlunuzun çıkacağını ilk duyduğunuzda neler hissettiniz?

"FURKAN’IN ÇIKTIĞINA İNANAMIYORDUM, BAYILMIŞIM"

 Furkan’ın çıkacağını duyduğumda çok şaşırmıştım. Çünkü sabah görüşe gitmiştim. Akşam telefonum çaldı. Sultanbeyli de birkaç tahliye olduğu söylendi. Bu hukuk sisteminden zerre kadar beklentim kalmamıştı. Çocuğumun masum olduğunu bilmeme rağmen. O yüzden çok sorguladım. Daha sonra Silivri’ye yola çıktım. Orada bulunan herkese Furkan’ın şuradan çıkıp bana dokunduğunu görmeden inanmayacağım dedim. Furkan çıktığında bayılmıştım. İnanamıyordum. Çok ağlamıştım. Furkan o ara bana şöyle dedi. ‘Anne beni böyle mi karşılayacaktın.’

-İçerde kalan askeri öğrenciler için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Bundan önce ne yapıyorsam aynı şeyleri yapmaya devam edeceğim. Hatta daha fazlasını yaparak, süreci hızlandırmamız gerektiğini düşünüyorum. Oğlumun çıkması demek mücadelemin bitmesi demek değil. Bütün askeri öğrenciler ve erler çıkıncaya kadar mücadelemize devam edeceğim. Bayrama kadar askeri öğrencilerin masumiyetini pek çok kesime ulaştırarak, onların bayramı aileleri ile birlikte geçirmeleri için mücadelemi sıklaştıracağım.

-Size bunları yaşatanlara neler söyleyeceksiniz?

"MAHKEME-İ KÜBRA DA HEPSİNDEN DAVACIYIM"

Bu dünyanın adaleti şaştı. Geç kalan adalet adalet değildir. 6 gün bile yatmaması gereken askeri öğrenciler 6 yıl cezaevinde kaldılar. Birçoğu halen içerideler. Bu dünyadaki adalet gecikebilir. Ertelenebilir. Bir şeylerin üstü örtülebilir. Ama mahkeme-i Kübra da bize bu eziyetleri yapanlardan hakkımızı alacağız. Hiçbirine hakkımı helal etmiyorum. Mahkeme-i Kübra da hepsinden davacıyım.