Türkiye son yıllarda artarak devam eden kutuplaşma havasının etkisi altında. Bu kutuplaşma tüm hızıyla ülkenin geneline yayılırken, toplumun farklı kesimleri yaşadığı acılarla beraber kabuğuna çekildi. Böylesi bir ortamda ‘Sözü Olan Herkes İçin’ mottosuyla hareket eden TV5, o annelere mikrofon uzattı.

Röportaj: Ali Ekber Mete

CUMARTESİ Annelerinden: Emine Ocak

Cumartesi Anneleri, kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılması amacıyla 1995 yılının mayıs ayından beri Galatasaray meydanında oturma eylemi düzenliyor. Her hafta cumartesi günü, kaybolan bir ismin durumunu sormak için basın açıklaması yapan anneler, yere serdikleri beyaz örtünün üzerine koydukları yakınlarının fotoğrafları ve karanfillerle eylemlerini sürdürüyor. Annelerin ilk oturma eyleminin üzerinden neredeyse 27 yıl geçti. Süreç içerisinde polis müdahaleleri ve gözaltına alınmalar ile karşılaşan anneler pes etmeye niyetli değil. 

"Oğlumu 58 gün sonra kimsesizler mezarlığında buldum"

Oğlu Hasan Ocak’ın 21 Mart 1995 yılında gözaltında kaybedildiğini söyleyerek sözlerine başlayan Emine Ocak, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir ve İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’na ulaştıklarını ancak oğlunun aranan şahıs listesinde olmadığından gözaltına alınamayacağı yanıtını verdiklerini ifade etti. Bu ifadelere rağmen oğlunun gözaltındayken görüldüğünü belirten Ocak, sözlerinin devamında, “Oğlumu sorduğum için tutuklandım, cezaevine konuldum. Ama vazgeçmedim 58 gün sonra oğlumun işkenceyle öldürülüp Altınşehir Kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü öğrendik. Oğlum gözaltına alındıktan 5 gün sonra öldürülüp Beykoz'da ormana atılmış. Olay yeri tutanağında bulunduğunda kimliğinin, saatinin, ayakkabı bağcıklarının, kemerinin olmadığı yazılıydı. Ellerinde parmak izi alınırken kullanılan mürekkep lekeleri olduğu yazılıydı.  Otopsi raporunda da oğluma yapılan işkenceler yazılıydı ve ölüm nedeni olarak tel veya iple boğulma diyordu.” dedi.

"Adalet yerini bulsun diye gittim"

Oğlunu kimsesizler mezarlığından çıkarttıktan sonra, Cumartesi Anneleri olarak anılmalarına neden olan eylemlere nasıl başladıklarını ise şu sözlerle anlattı,” İlk başladığımızda 5 aileydik. Devlet bize tüm kapılarını kapatmıştı. Başka evlatların, anne babaların, kardeşlerin, eşlerin gözaltında kaybedilmemesi için gittim Galatasaray'a. Oğlumu katledip, mezarını kaybedenlerin yargılanmasını istemeye gittim, adalet yerini bulsun diye gittim. O kadar çok insan gözaltında kaybedilmişken, onlara ne yaptınız diye sormaya gittim. Galatasaray’dan sordum çünkü her gün insanlar gözaltına alınıyordu ve bir daha geri gelmiyordu. Onları sorduğumuz yetkililer bize cevap vermiyordu. Kayıplarımıza ne yaptıklarını açıklamıyorlardı. Suçluları cezalandırmıyorlardı. Sessizce elimizdeki fotoğraflarla her hafta aynı saatte oturduk. Kimseye zarar vermeden, kimseyi incitmeden. Herkes bizim sevdiklerimizin gözaltında kaybedildiğini bilsin. Herkes gözaltında kaybedilenleri sorsun istedik.”

"Evlatlarımızı kaybedenleri yargılamayanlar bizi yargılıyor"

Cumartesi Annelerinin 25 Ağustos 2018 yılında düzenlemek istediği 700’üncü hafta eylemleri yasaklanmıştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptığı açıklamalarda anneleri ‘terör örgütünün sözcülüğünü’ yapmakla suçlamış ve yasaklama kararının gerekçesini açıklamıştı. Eylemler de bastonuyla birlikte gözaltına alınan Ocak, Süleyman Soylu’nun iddialarını ve gözaltına alınmasıyla ilgili olarak şunları kaydetti, “Hükümete göre hakkını arayan, adalet isteyen herkes terörist. Eğer bizim öyle bir bağlantımız olsaydı 699 hafta Galatasaray’da oturmamıza izin verirler miydi? Erdoğan bizi davet edip ‘sizin sorununuz hükümetimin sorunudur’ der miydi? Biz yıllardır o meydanda olan insanlarız. Cumartesi Annelerinin tek bağlantılı olduğu kurum İnsan Hakları Derneği'dir.700. Hafta buluşmamıza saatler varken Elimde bastonumla beni sürükleyenler, çocuklarımı, torunumu ve diğer evlatlarımızı işkenceyle gözaltına alanlar bizim haklarımızı ihlal ettiler. Biz anayasaya bağlı kalarak hak talep ettik. Onlar anayasayı yok saydı. Hangimiz suçluyuz? 700’üncü haftamızda gözaltına alınan içlerinde çocuklarımın ve torunumun da olduğu 46 kişi hakkında dava açıldı. Evlatlarımızı kaybedenleri yargılamayanlar bizi yargılıyor. Suçumuz kayıplarımız nerede? diye sormak.” 

"Hukuk Devleti İstiyoruz"

“Bizim beklentimiz çok açık; hukuk devleti istiyoruz. Devlet bizi yurttaşlıktan düşürmüş; hiçbir hakkımızı tanımıyor. Biz yalnız kaybedilen çocuklarımızı aramıyoruz. Herkesin evladı için adil, eşit ve özgür bir Türkiye istiyoruz.” diyerek devletten beklentilerini dile getiren Emine Ocak, Türkiye de yaşayan annelerin acılarına işaret ederek,” Biz evlat acısının her anne için aynı yakıcılıkta olduğunu biliyoruz. Biz yaşadık hiçbir anne evlat acısı yaşamasın istiyoruz. Hepimize evlat acısı yaşatanlara “barış” diyerek, “hak” diyerek, “adalet” diyerek karşı çıkmalıyız, bunu çocuklarımız için yapmalıyız.” ifadelerini kullandı.

DİYARBAKIR Annelerinden: Ayşegül Biçer

Diyarbakır Anneleri, PKK tarafından aldatılarak kaçırılan çocuklarına kavuşma ümidiyle 3 Eylül 2019 tarihinden beri Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Başkanlığı önünde oturma eylemi yapıyorlar. Çünkü annelere göre çocukların dağa kaçırılmasında HDP’nin rolü büyük. Gün geçtikçe eyleme katılan ailelerin sayısı 134’e ulaşırken, şu ana kadar 37 aile evlatlarına kavuştu. Ancak evlatlarına kavuşan anneler, eylemden vazgeçmeyerek diğer annelere destek veriyor. Kaçırılan çocuklardan Mustafa Biçer’in annesi Ayşegül Biçer de evladına kavuşan o annelerden.

"Eylemlere hür irademle katıldım"

17 Kasım 2018 tarihinde oğlu Mustafa Biçer ’in HDP tarafından kandırılarak, PKK’ya verildiğini ifade eden Diyarbakır Annelerinden Ayşegül Biçer, HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde başlayan eylemlere ilk günden itibaren katıldığını vurguladı. Biçer, kamuoyunda ortaya atılan ailelerin yönlendirildiğine dair iddialara ise, “Kendi özgür irademizle HDP Diyarbakır İl Binası önünde oturduk. Kimsenin yönlendirmesiyle değil. Evlatlarımızı kaybettiğimiz yerde arıyorduk. Oturduğumuz yer doğru yerdi.” ifadelerini kullandı.

"PKK’ya Kurban edecek tek bir çocuğumuz yok"

Oturma eyleminin 696’ncı gününe girilirken, oğlunun telefon ile kendilerine ulaştığını belirten Biçer sözlerinin devamında, “Oğlum bizi arayıp, PKK’dan kaçtığını söyledi. Ardından teslim oldu. Hiçbir ceza almadan, evine döndü. O anların tarifi yok. Evladımı kaybettiğimi hatta ölüsünü dahi kabullenmişken, oğluma bir daha sarılmanın mutluluğunu yaşadım. Hemen sonrasında ise HDP Diyarbakır İl Başkanlığının önüne iki davul ve kurban ile gittim. Zılgıtlar çekerek, sevincimi yaşadım. Rabbim tüm anne ve babalara bu sevinci yaşatsın.” dedi. Biçer kısa süre sonra oğlunun askere gitmek istediğini sözlerine ekleyerek, “Oğlum tezkeresini alıp evine geri döndü. Kız çocuklarımızın gelin olduğunu görelim. Erkek çocuklarımızın damat olduğunu görelim. Yeter artık PKK’ya kurban edecek tek bir çocuğumuz yok.” ifadelerini kullandı.

"84 Milyonun çocuğuna sahip çıkmak için eylem yapıyoruz" 

“Mücadelem devam edecek. Oğlumu almış olmama rağmen, tüm anneler birbirimize söz vermiştik. Evlatlarımıza kavuşsak bile bu mücadeleyi devam ettireceğiz. Ta ki tüm çocuklar dağdan inene kadar” diyerek mücadelelerinden kararlı olduklarını belirten Biçer, haklı bir mücadele verdiklerinin altını çizdi. Anne Biçer sözlerine şöyle devam etti, “Buradan evlatlarına, abilerine, kardeşlerine sahip çıkmayan anne ve babalara sesleniyorum. Gelin, hakkınız olanı isteyin. HDP olmadan tek bir kişi dağa gitmez. Dağda bulunan çocuklara da sesleniyorum, Çocuklarım, evlatlarım gelin Türkiye Cumhuriyeti kolluk kuvvetlerine teslim olun. Gelen çocukların hiçbiri ceza almadan eve döndü. Kandırılıp, dağa götürüldünüz. Bakın anneleriniz 1047 gündür, mücadele etmeye devam ediyor. Ben ve eşim 3 Eylül 2019’da oturup, nasıl hakkımızı istediysek, diğer anne ve babaların da hakkını istemeye devam edeceğiz. Bu eylemi sadece Diyarbakır annelerinin evlatları için değil, 84 milyon ’un çocuğuna sahip çıkmak için yapıyoruz.”

15 TEMMUZ Annesi: Nihal Olçok

15 Temmuz 2016 yılında meydana gelen darbe girişiminin 6. Yıl dönümünü geçtiğimiz günlerde geride bıraktık. Darbe girişimine karşı meydanlara dökülerek tepki gösteren vatandaşlardan 251’i hayatını kaybederken, 2 bin 734 kişi ise gazi oldu. Aileler kaybettikleri yakınlarını her sene anmaya devam ederken, yaşadıkları travmanın etkileri ise sürmeye devam ediyor. Darbe girişimi esnasında eşi Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok’u kaybeden Nihal Olçok o isimlerden.

"Yaralı bir anne nasılsa ben de öyleyim"

15 Temmuz 2016 darbe girişiminin gecesinde binlerce aile sokağa çıkan yakınlarına ulaşmaya çalışıyordu. Darbe gecesi sokağa çıkanlar arasında Erol Olçok ve 16 yaşındaki Abdullah Tayyip Olçok’ta vardı. Baba ve oğul darbecilerin kurşunlarıyla hayatını kaybederken, Nihal Olçok o anlarını şöyle anlattı,” İlk etapta öldüklerini öğrenmedim, Erol beyin kalp krizi geçirdiği söylendi. Ve en çok Abdullah’a kızıyordum o dakikalarda. Çünkü telefona cevap vermiyordu. Ama hastaneye gittikten yaklaşın 15 dk sonra öğrendim. Ve bütün bunlara rağmen sabah 4’e kadar acil serviste elimden geleni yapmaya çalıştım.” dedi. Öte taraftan Nihal Olçok oğlunun suikast sonucu öldürüldüğünü belirterek,” Erol Bey önce vuruluyor ve Abdullah babasının vurulduğunu görüyor. Ve arkasından o vuruluyor. Eğer Abdullah yaşasaydı Erol beyin nasıl, ne şekilde vurulduğuna dair mutlaka net bilgi sahibi olacaktık. Dolayısıyla Abdullah en güçlü görgü tanığıydı.” ifadelerini kullandı.

"Nas diye ortalığı birbirine katan Erdoğan'a yakışmadı" 

Darbe girişiminin ardından yaptığı açıklamalar nedeniyle iktidarın ve Erol Olçok ‘un ailesinden gelen eleştirilere ilişkin konuşan Nihal Olçok tepkilerin gelmeye devam ettiğini, ancak şehit ve gazi ailelerinin yavaş yavaş ne demek istediğini anladıklarını ifade etti. Darbe girişiminin ardından vatandaşlar tarafından şehit ve gazi ailelere teslim edilmek üzere toplanan paraların durumuna değinen Olçok, “O paralar ile vakıf kuruldu ve sayın Fuat Oktay geçen gün açıklama yaptı. Yaptığı açıklamanın özeti de şu “şehit evlatlarına, şehit eşlerine, şehit annelerine faiz yediriyoruz. Bu durum nas diye ortalığı birbirine katan Erdoğan’a yakışmadı.” ifadelerini kullandı. Olçok darbe girişimine ilişkin şu sözleri kaydetti, “FETÖ’nün yapmak istediği darbe hezimet, Hükümet için ilerleyen süreç hezimet, şehit veren aileler için zaten hezimet.” diyerek sözlerini tamamladı.