20 Mart’taki Adana olaylarıyla yeniden gündeme gelen Furkan Vakfı’nın kurucusu Alparslan Kuytul, TV5’de yayınlanan “Ters Açı” programında Yunus Emre İşci’nin sorularını cevapladı.
Kuytul, kendilerinden, “tevhid / Allah’tan başka ilâh yoktur” anlayışını anlattıkları için devletin; Irak, Suriye ve Kürt politikasını eleştirdikleri için de hükümetin rahatsız olduğunu ileri sürdü.
“Devlet kim?”
Son Adana olaylarında polisin “orantısız güç” kullanmasını hükümetin yaptırdığını düşünmediğini dile getiren Kuytul, “Bu olayın içerisinde Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli olduğu ortadadır. Yani devlet kurumlarını bunlar yönlendiriyorlar ve dünkü programda, Habertürk’teki bir programda MHP’li bir avukat, açıkça şunu söyledi: ‘Polis, hükümetin polisi değildir, devletin polisidir, devletten talimat alır’ dedi. Devlet kim?” diye konuştu.
“Onlara biat etmediğimiz için böyle yapıyorlar”
Devlet kurumlarının başındaki insanların, kendilerinden onlara biat etmelerini istediklerini, bu sebeple kendilerine boyun eğdirmeye çalıştıklarını ileri süren Kuytul, “Bizimle beraber olursanız yürüyebilirsiniz, bizle beraber olursanız basın açıklaması yapabilirsiniz, bizle beraber olursanız spor salonlarında program yapabilirsiniz… Sürekli bu; yani baskı kurarak boyun eğdirme politikası. Biz de boyun eğmeyince böyle yapıyorlar.” dedi.
“Süleyman Soylu’yu aldatan bir ekip var”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Alparslan Kuytul, kökü dışarıda bir adamdır. Bu adam, raydan çıkmış. Başka yerlerden talimat alıyor. Darbe meşruiyetinin altını oluşturuyor” şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine de Kuytul, şunları söyledi:
“Süleyman Soylu’ya kırpılmış videoları veriyorlar, o da onlara inanıyor. Ben, o söylediği meselelerden, hepsinden beraat ettim. Onları mahkemelerde açıkladım. O videoların asıllarını açıkladım. Hepsinden beraat ettim. Süleyman Soylu’ya, benim konuşmalarımı kırpıp mānâyı bozarak (videolar) izletiyorlar, onu aldatıyorlar. O da aslını bilmeden konuşuyor. Halbuki bunlar mahkemeye verildi ve hepsinden beraat ettim. Yani Süleyman Soylu’yu aldatan bir ekip var ve ona düşen vazife de konuyu incelemek, bilmediği zaman konuşmamak; fakat o, bilmeden konuşmaya devam ediyor. Süleyman Soylu’yu kandıran bir ekip var, evet; ama Süleyman Soylu’nun kendisi de kanmak istiyor. Sonuçta o da onlarla aynı görüşte. (…) Şu anda artık bile bile yapıyor. Zihniyeti bu.”
“Bize yapılanların arkasında Bahçeli var, Perinçek var”
Kuytul, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM Grubu Toplantısında yaptığı açıklamaya işaret ederek, “Oradan çok açıkça anlaşıldı ki, bu işin arkasında MHP var. Bize yapılan bütün bu operasyonların arkasında Bahçeli olduğu ortaya çıktı. Yani şu yapılanları Bahçeli savundu. Şu polisleri, ‘onları alınlarından öpüyorum’ dedi. Yani bu kadar olabilir mi? Şu görüntüleri bütün dünya lânetlerken Bahçeli, o polislere sahip çıktı. Suçu ve suçluyu övdü. İşkenceyi övmüş oldu. Belki cumhurbaşkanı ve AKP yetkilileri, bizim bazı açıklamalarımızdan rahatsız olmuş olabilirler; ama bütün bunları onların yaptırdığını zannetmediğimi ben, baştan beri söyledim; çünkü bazı şeyler, bakıyorum AKP’nin yaptırmayacağı şeyler. Bizim başımıza gelen şeylerin bir kısmı, AKP’nin de yaptırabileceği şeyler, bir kısmı ise AKP’nin yaptırmayacağı şeyler. Peki, onları kim yaptırıyor? Ben, o zaman anladım ki, bu işin arkasında AKP’nin ortakları var, Doğu Perinçek var, Devlet Bahçeli var.” diye konuştu.
“Bir güç, bizim üzerimizden hükümetin oy kaybetmesini sağlamaya çalışıyor”
Kendileri üzerinden hükümetin altını oyup oy kaybetmesini sağlamaya çalışanlar olduğunu ileri süren Kuytul, bu iddiasına dair şu örneği verdi:
“İstanbul’da bir konferansımız vardı, Fatih’te. Konferans salonuna girerken polisler önümü kesti. Bizzat Fatih ilçe emniyet müdürü, onun da ismi Alparslan’dı, ‘Hocam, kusura bakmayın, iptal oldu, yasak var’ falan dedi. Dedim, gösterir misin kaymakamlığın yasağını, gösteremedi. Ondan sonra dedim ki, ben buradan çıkarım Saraçhāne’de basın açıklaması yapacağız. ‘Buyurun yapın’ dedi. Bakın, konferans, dört duvarın arasında, bir düğün salonunda. Yapılsa, kimsenin haberi bile olmaz. Buna izin vermeyen güç, oradan 2 kilometre kadar ilerideki Saraçhāne Parkı’na kadar o kadar kalabalığın yürümesine müsaade etti ve orada ben, Saraçhāne Parkı’nda açıklama yaptım. Hoparlörlerle, bütün insanlar duyacağı kadar güçlü hoparlörlerle açıklama yaptım ve orada da bunu ifade ettim: Konferansa, yani İslâmî bir konferans, buna izin vermeyenler, nasıl oluyor da bu kadar insanın yürümesine ve basın açıklaması yapmasına müsaade ediyor? Bu iş, garip değil mi? Hükümeti uyarıyorum dedim. Sizin altınızı oyuyorlar. Oy kaybetmenizi sağlamaya çalışıyorlar. Yanlışlarınız var, günahlarınız var ama yine de bakın ben size haber veriyorum. Birileri size bunu yapıyor, haberiniz olsun, bunları engelleyin. Şimdi yani meselâ hükümet, İslâmî bir konferanstan mı rahatsız olur, yoksa o kadar insanın yürümesinden ve basın açıklaması yapmamızdan, hükümeti eleştirmemizden, bunu bütün dünyaya duyurmamızdan mı rahatsız olur? Yani “İslâmî konferansa engel olan bir AKP Hükümeti”… Yani bunun böyle duyulmasını ister mi? Bu, mantıklı mı? Yürüyüş yapmamızı ister mi? Basın açıklaması yapmamızı, o öfkeyle hükümete veryansın etmemi ister mi? Bu işin içinde başka işler var. Ben, bunu defalarca anlattım. Hükümete düşen, buna karşı önlem almak. ‘Kim bunlarla uğraşıyor?’ demek ve onları engellemek; ama bizle uğraşan, Mahir Ünal’ın da ifade ettiği gibi bizzat devlet olunca, AKP Hükümetinin gücü yetmiyor. Bununla AKP Hükümeti tamamen temiz, yapmıyor, hiç onun haberi yok demek istemiyorum. Onun da haberi oluyor ama bazı şeylerden haberi olmadığını görüyoruz. O da rahatsız oluyor bazı şeylerden ama gücü yetmiyor, engelleyemiyor. Bunu anlatmak istedim.”
“Hükümeti eleştirmeyen cemaatlerin üzerine gitmiyorlar”
Kuytul, neden diğer cemaatlerin üzerine gidilmeyip de Furkan cemaatinin üzerine gidildiğinin sorulması üzerine, “Onlar hükümetin yanlışlarını eleştirmiyorlar, sadece istifāde etmeyi düşünüyorlar. Yani ‘Biraz daha okul açalım, yurt açalım, vakıf açalım, bir de hükümetle karşı karşıya gelmeyelim.’ Korkuyorlar. Bir kısmı, hükümete oy verdiği için hükümete bir şey diyemiyor, bir kısmı korkusundan bir şey diyemiyor. Biz, konuşuyoruz. İşte farkımız bu. Tevhidi anlatıyoruz ve yapılan yanlışları eleştiriyoruz. Onun için onların üzerine gitmeyenler, bizim üzerimize geliyorlar. Bu, anlaşılabilir bir şey yani.” diye konuştu.
“İncirlik Üssü’nden kalkan uçaklar Irak’ı bombalarken ben nasıl susayım?”
Alparslan Kuytul, “Bir cemaat, bir hoca olarak Alparslan Kuytul, neden sürekli hükümete yönelik eleştirilerle gündemde?” şeklindeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine de şunları söyledi:
“Hükümet de yanlış yapmasın. Yani burada dāimā yanlış yapan suçlu değil de onu eleştiren mi suçlanıyor yani? Sürekli yanlış yapıyorlar ve yaptıkları yanlışlar, çok büyük yanlışlar. Irak’ta Amerika’yı desteklemek ne demek? Irak halkının öldürülmesine yardım etmek ne demek? İncirlik’i açmak Amerikan uçaklarına, İncirlik’i açıp, onların bombalanmasına yardım etmek ne demek? Tezkereyi geçirmeye çalışmak ne demek? Kamyonlarla, TIR’larla Amerikan askerlerine yardım göndermek ne demek? Ben bunları nasıl eleştirmeyeyim? Suriye politikası yanlış. Bir milyon insan öldü. Suriye, yerle bir oldu. Ben, bunu nasıl eleştirmeyeyim? Türkiye’de bir sürü insana zulüm yapıldı. Yani bazı şehirlere tanklarla girip, mahalle arasında tankla atış yaptılar. Bir sürü masum, suçsuz insanlar öldü. Nasıl eleştirmeyeyim? Herkese FETÖ diyerek, darbeyle alâkası olmayan bir sürü insanı hapishānelere dolduruyorlar. Nasıl susayım? Bunlar hakkında konuşmak, bir hocanın vazifesidir. Ben, gündelik, basit siyasetle ilgili konuşmuyorum. (…) Müslümanları alâkadar eden, İslâm’ı alâkadar eden, bir Müslüman hoca olarak tavır koymam gereken meselelerle ilgili konuşuyorum. Bu da benim vazifemdir ve herkesin beklediği de budur. İcābında bir bakkal, bir kasap bile konuşuyor, siyasî yorumlar yapıyor. Ben, bu kadar okudum, bu kadar ders verdim, benim konuşma hakkım yok mu? Din, zaten siyasetin kendisidir.”
“İnsanlar, zulüm karşısında cemaatlerin susmasından rahatsız”
Yapılan yanlışların İslâm’ın değil hükümetin yanlışları olduğunu ortaya koymak için konuştuğunu belirten Kuytul, “İnsanlar, cemaatlerin susmasından rahatsız. Bu kadar zulüm var, bu kadar haram var, bu kadar haksızlık var, cemaatler susuyorlar. Bu, insanları İslâm’dan soğutur. Bizim buna hakkımız yok. Konuşmak zorundayız. Bundan dolayı beni eleştirmesinler. Tam tersine, susanları eleştirsinler. Susanlar suçludurlar. Ben, konuşmanın bedelini bu dünyada öderim ama onlar, susmanın bedelini āhirette ödeyemezler. İslâm siyasettir, İslâm medeniyettir ve Müslümanların mutlaka gündeme dair söyleyecekleri olmalıdır. Gündemi Müslümanlar yönlendirmelidirler. Gündemi takip etmeyenler, sadece ibadet ve ahlâkla ilgili konuşanlar, bunlar, asla bu ülkede hiçbir şeyi değiştiremezler.
“AKP’ye oy isteyen hocalar siyaset yapmış sayılmıyor da biz hükümeti eleştirince mi siyaset yapmış oluyoruz?”
(…) Bana ‘siyasî konularda neden konuşuyor?’ diyenler, kendileri de bir partiyi destekliyorlar. Birçok hoca, AKP’ye oy topluyor meselâ. Birçok cemaat, AKP’ye oy topluyor. Yani şimdi onlar mı siyasetin göbeğinde, ben mi? Ben, sadece Müslümanlarla alâkalı, İslâm’a aykırı bir durum ya da Müslümanlara yapılan bir zulüm varsa, bu gibi temel meselelerle ilgili görüşümü söylüyorum. Bunlara tepki gösteriyorum. Bir parti taraftarlığı yapmıyorum, bir partiye oy toplamıyorum. Partilere oy toplayanlar, nasıl bana bunu söyleyebilirler? (…) Bu cemaatler, bu hocalar, İslâm fıkhına göre bir sürü şey haram, bu haramlarla ilgili neden konuşmuyorlar? Madem hocadırlar, madem cemaattirler, neden bununla ilgili konuşmuyorlar? Bunlar, aslında sadece hükümetleri, güçlüleri destekliyorlar, güçlülerle beraber oluyorlar ve onların siyasetine uyuyorlar. Yoksa siyasetin dışında değiller. Güçlülerin siyasetini destekliyorlar. Doğruları konuşmak yerine, güçlülerle beraber olmayı tercih ediyorlar. Suçlu olanlar kim? (…) Müslümanların, dāimā güçlülerle birlikte olma ahlâkını bırakmaları lâzım ve eleştiri yapabilmeleri lâzım. Yoksa gerçekten İslâm’a leke geliyor. Hakikaten Müslümanlar lekeleniyor, İslâm lekeleniyor ve yapanlar Müslüman görünümlü, Müslüman kimlikli insanlar, bu zulümleri yapanlar. Memlekette israf almış başını gidiyor, hırsızlık almış başını gidiyor, zulüm almış başını gidiyor. Yapanlar, Müslüman kimlikli insanlar, sessiz kalanlar cemaatler ve hocalar. Bunu gören İslâm’ı bilmeyen bir insan, bundan ne anlar? ‘Yapanlar Müslümanlar, sessiz kalanlar Müslümanlar, demek ki İslâm bu’ demezler mi? İslâm’dan soğumazlar mı? Öyle de oldu. Nice insanlar bana bunu yazdılar. (…) “AKP’nin yüzünden İslâm’dan soğuduk” diyorlar. “Cemaatler yüzünden İslâm’dan soğuduk” diyorlar. Bizim, İslâm’ı korumamız gerekmez mi? Bu şekilde konuşanlar, beni bundan dolayı eleştirenler, aslında hükümeti destekleseydim, böyle konuşmazlardı. Hükümeti eleştirdiğim için ‘Neden siyasete giriyor?’ diyorlar. Hükümeti destekleyici şekilde siyasî konularda açıklama yapsaydım, kesinlikle rahatsız olmazlardı. Aslında bu, samimiyetsizlik.
Meselâ başka hocalar da AKP’nin lehinde konuşuyor. Neden onlardan rahatsız olmuyorlar meselâ? Neden ‘Sen hocasın, neden siyasî konularda konuşuyorsun?’ demiyorlar meselâ? Neden meselâ Cübbeli (Ahmet Hoca’yı) eleştirmiyorlar? Çünkü AKP’yi destekledi. Şu anda bilmiyorum son zamanlardaki durumunu ama Cübbeli’nin aleyhinde konuşmayanlar, benim aleyhimde konuşuyorlar, ‘Neden siyasete giriyorsun?’ diyorlar. Biz, doğruları konuşmadığımız zaman İslâm lekelenir, İslâm’a zarar gelir. Doğruları konuştuğumuz zaman da hükümete zarar gelir. Olabilir. Hükümete zarar gelsin, İslâm’a zarar gelmesin. Biz, doğruları konuşmak zorundayız.”





