Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Kırıkkale 7. Olağan İl Kongresi'nde konuştu.
Arıkan konuşmasında şunları dile getirdi:
Kırıkkale sadece bir şehir değil; aynı zamanda emeğin, üretimin, kararlılığın ve birlikteliğin sembolüdür.
İşte bugün bu salonda Kırıkkale’nin eşsiz ruhunu, Saadet Partimizin idealleriyle buluşturmak ve iktidar yürüyüşümüzün fişeğini atmak için buradayız.
Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum
KIRIKKALE
Değerli arkadaşlar;
Kırıkkale, Cumhuriyet döneminde yapılan sanayi yatırımları ile ortaya çıkan bir şehirdir.
Kırıkkale’nin mert insanları, sanayileşme ile birlikte bu şehri bayındır bir hale getirmiş ve bu kenti üretimin, sanayileşmenin ve emeğin sembolü yapmıştır.
Bir zamanlar Kırıkkale demek, refah ve huzur demekti.
Fakat ne yazık ki bugün gördüğümüz manzara bundan çok uzakta.
Ankara’nın yanı başında olan bu kıymetli ilimiz, merkezi bütçeden yeterince pay alamıyor. Kırıkkaleli hemşerilerimiz Ankara’ya sesini ulaştıramıyor.
Ankara’nın yanı başındaki bir şehirde hastaneler yetersiz olur mu?
Bugün birçok sağlık sorunu için Ankara’ya sevk yazılıyor.
Kırıkkaleli hemşehrimizin hak ettiği bu mu?
Öbür tarafta işsizlik gençlerimizin belini bükmüş durumda.
Kırıkkaleli genç kardeşlerim ülkemizdeki diğer yaşıtları gibi
· iş bulamamaktan,
· yuva kuramamaktan
· ve en önemlisi geleceğe dair bir hayal kuramamaktan muzdarip.
Tarım ve sanayinin başkenti olması gereken bir şehirde, işsizlikten ve dışarıya verilen göçten bahsediyorsak; burada yolunda gitmeyen çok şey var demektir.
Ve artık bu gidişat değişmek zorundadır.
Zaten yeterli ekonomik imkânlara sahip olmayan bu güzel şehrimiz
birkaç gün önce yaşanan zirai don ile tarımsal bir felaket yaşadı.
Ben tüm çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, sonuna kadar onlar için mücadele edeceğimizin sözünü veriyorum.
Kıymetli arkadaşlar; Bunlar bizim sorunlarımız.
Ama sakın ola bunlardan dolayı karamsarlığa kapılmayın.
Bizler Milli Görüş anlayışıyla iktidara geldiğimizde Kırıkkale’mizi tekrar hak ettiği noktaya taşıyacağız.
Bunu yapmak zor değil. Kırıkkale bir zamanlar zaten böyle bir şehirdi.
Bu şehirde tarıma önem verir, çiftçiyi destekler ve sanayiye yatırım yaparsanız Kırıkkalelinin çoğu sorunu hallolur.
Bunlar yapılınca gençlerimiz umudu dışarıda değil, burada görür.
Göçe ihtiyaç duymaz.
Tam aksine işleyen sanayinin hızına yetişmek için bir zamanlar olduğu gibi yine dışarıdan göç alır. Söz veriyoruz bunların hepsi olacak.
Kırıkkale’yi Ankara’nın gölgesinde kalmaktan kurtararak onu refahın, huzurun ve üretimin hüküm sürdüğü bir yer haline getireceğiz.
AİLE YILI
Değerli arkadaşlar;
Hatırlayacaksınız, iktidar içerisinde bulunduğumuz 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmişti.
2024’ü de emekli yılı ilan etmişlerdi.
2024’te emeklinin ne hale geldiğini hep birlikte gördük.
Şimdi de aynısını maalesef “aileye” yapıyorlar.
GÜNDÜZ KUŞAĞI PROGRAMLARI
Malumunuz, bugün gençlerimizin ve ailelerimizin en büyük problemleri arasında;
Alkol, kumar, sanal bahis ve uyuşturucu madde kullanımı öne çıkıyor.
Ama ben burada, bu maddeler kadar tehlikeli bir başka “patlayıcı maddeye” dikkat çekmek istiyorum.
Sabah kuşağı programları, dizi senaryoları; bugün aile yapımızın altına dinamit döşüyor.
Bir muhalif kanalda, bir muhalif ekrana çıkınca yetkisini hatırlayanlar,
Aile yapımızı bozan ve ahlaksızlığı normalleştiren bu yayınlar karşısında yıllardır;
Kör, sağır ve dilsizi oynuyorlar!
Bakın size bir bilgi vereyim;
RTÜK’ün en fazla şikayet aldığı konu ne biliyor musunuz?
İşte bu sabah kuşağı programları, en ahlaksız ilişkileri senaryo diye izleten diziler.
Şimdi! Aile yılında dişe dokunur bir icraat mı yapmak istiyorsunuz?
Buyurun! Halep ordaysa arşın burada!
Bu programlara son verin de samimiyetinize inanalım.
Öyle yalandan soruşturma falan da istemiyoruz!
Bununla tek bir mücadele yöntemi var: BU YAYINLARI DURDURMAK! NOKTA!
DAHA FAZLASINI DUYMAK İSTEMİYORUZ!
Bizler, Saadet Partisi olarak;
Ekranı ahlaksızlık zehrinden ve şiddetten arındıracağız.
Bunu milletimize karşı bir görev addediyoruz.
İç Politikada, Ekonomide, gibi Medyada da
“Önce Ahlak ve Maneviyat” diyoruz.
ZİRAİ DON
Değerli arkadaşlar,
Ülkemiz zor günlerden geçiyor.
Ülkemizin doğusundan batısına, birçok ürünü bu zirai donda kaybettik.
Bir ablamız, bir çiftçi emekçi kadınımızın söyledikleri hala kulaklarımızda yankılanıyor:
“Gübre borç, mazot borç, ilaç borç, sulama borç; çocuğu borçla okutup, borçla evlendiriyorsun. Bundan daha büyük afet olur mu!” diyordu.
Elinde yetki bulunduranlara bir kez daha sesleniyorum!
Ülkemizin dört bir tarafından gelen bu feryatları duyun!
Açıklanan “Masraf Ödemesi” yeterli değildir! Bu çiftçiler ne yapacak?
Ne yiyip ne içecek?
Bize “paramız yok” demeyin!
· Faiz lobilerine buluyorsunuz
· Beş’li çetelere buluyorsunuz
· Şatafata gösterişe buluyorsunuz.
Mehmet Amca’ya, Ayşe teyzeye gelince “efendim ne yapalım, doğal afet!”
Sizden daha büyük afet mi olur Allah aşkına!
İKLİM KANUNU'NUN GERİ ÇEKİLMESİ
Fakat ne tesadüftür ki, bu zirai don afeti, mecliste “İklim kanununu” konuştuğumuz günlerde yaşadık. Tüm milletvekili arkadaşlarımız meclisten, ben Anadolu’dan iktidara seslendik:
“Küresellerin, emperyalistlerin iklim kanunu dayatmalarına değil;
Anadolu çiftçimizin taleplerine kulak verin!”
Allah razı olsun, hem milletvekillerimiz hem teşkilatımız; gerekli duruşu gösterdi.
Dün revize etmek üzere kanun teklifi geri çekildi.
Biz revizeyi de kabul etmiyoruz,
Çünkü emperyalist dayatmanın azı çoğu, revizesi olmaz. Dayatma, dayatmadır!
Bu kanunu tarihin çöplüğüne atıyoruz
Biz;
48 milletvekili ile hükümet kurmuş
24 milletvekili ile bakan düşürmüş bir hareketiz.
Şimdi 9 vekille kanun çektirdik.
Düşünün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 9 değil 139 milletvekili olsa neler olurdu?
Ben size söyleyeyim yer yerinden oynardı!
İşte bunlar hep sizden aldığımız güç ile yaptığımız yapıcı ve etkili muhalefetin sonucudur.
İTALYA'DAN MI ÖĞRENCEĞİZ?
İşte tam da bu yüzden; biz bir yandan emperyalist dayatmalara karşı Anadolu’nun sesi olurken, diğer yandan içeride kapalı kapılar ardında yürütülen süreçlere karşı da millet adına sözümüzü sakınmıyoruz.
Bakınız,
DEM Parti milletvekili Sn. Pervin Buldan’ın İtalya’da yaptığı açıklamalar var.
Bunlar, Türkiye’de yürütülen yeni sürece dair ciddi bir belirsizlik ve kafa karışıklığına neden oldu.
Sayın Buldan’ın “çıkarılacak yasaların ve atılacak adımların Cumhurbaşkanı ile görüşüldüğü” yönündeki beyanı kamuoyuna bir açıklamadan çok, bir oldu-bitti hissi veriyor.
Ayrıca:
· Biz her bildiriyi sosyal medyadan,
· Atılacak adımları İtalya’dan,
· Yeni yasaları Resmi Gazeteden mi öğreneceğiz?
Değerli arkadaşlar,
Geçmişte Oslo’da yaşanan tecrübeyi hep birlikte gördük.
Bir sürecin Ankara yerine Oslo’da yürütülmesinin neye mal olduğunu bu millet çok iyi biliyor.
Bugün de benzer hadiseler yaşanıyor. Bunlar hayra alamet değil!
Biz, bu süreçte en başından beri söyledik:
Bu meselenin çözümünde en kritik unsur şeffaflık ve toplumsal mutabakattır.
Ayrıca, bu konunun uluslararası güçlerin bir kartı olmaktan çıkması gerekiyor.
Eğer bu mesele çözülecekse, biz elimizi değil; gövdemizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu daha önce ifade ettim.
Ama, Türkiye’nin meseleleri,
Roma’da, Oslo’da, Londra’da, Washington’da değil;
Ankara’da çözülür.
Bunun da adresi lordlar kamarası değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Gazi Meclis’tir.
BUHAR OLAN 48 MİLYAR DOLAR
Değerli arkadaşlar,
Siyaset kendi kriziyle boğuşurken, ülke de ekonomik kriz ile boğuşmaya devam ediyor.
Bakınız,
Yalnızca birkaç haftalık siyasi kriz sürecinde, Merkez bankası
Fırlayan doları tutabilmek için tam 48 milyar doları çöpe attı.
Bu rakam ne demek biliyor musunuz?
· 32 tane Osmangazi Köprüsü,
· 18 tane Çanakkale Köprüsü,
· 37 tane Avrasya Tüneli demek.
· Arkadaşlar, lütfen vereceğim rakama dikkat edin;
bu para 761.000 konut demek.
Bu da Türkiye’de ihtiyaç sahibi olan hiçbir ailenin kalmaması demek.
· Bakınız; 48 Milyar dolar ne demek biliyor musunuz?
Çiftçiye destek için ayrılan paranın tam 13 katı demek.
Yani bugün tarlasında feryad eden çiftçiyi 13 kere abad etmek demek!
İşte iktidar bu kadar parayı sırf “dövizi sabit tutmak” için yaktı.
Ve bunlar yetimin, memurun, emeklinin, çiftçinin, milyonlarca garibanın hakkıydı.
Adil düzen diyoruz ya hep!
İşte adil olmayan düzenin faturası bu. Bunun için adil düzen diyoruz!
KİRA-FATURA-GIDA
Değerli arkadaşlar, uzun zamandır Anadolu’yu dolaşıyoruz.
Sadece son dönemde, Tekirdağ, Bursa, Balıkesir, Adana, İzmir; en Tokat ve Kayseri’deydik.
Gördüğümüz manzara şudur “milletin derdi ortak”:
· Pazara çıkan eli boş dönüyor,
· Ay sonunu göremeyen milyonlar var,
· Kiraya, faturalara yetişemeyen yüzbinlerce hane var!
Bakın şimdi size birkaç çarpıcı rakam vereyim:
Ortalama kira bedellerini ele alalım,
· İstanbul’da 40 bin TL,
· Ankara’da ve İzmir’de 30 bin TL,
· Antalya, Bursa, Konya ve Diyarbakır’da 20 bin TL civarında!
Yani bugün Türkiye’de, asgari ücret bir evin kirasına bile yetmiyor!
Bir başka veri, Enerji Bakanlığı’nın 2024 verilerine bakalım,
· 206 bin vatandaşın doğalgazı,
· 148 bin vatandaşın elektriği, fatura ÖDENEMEDİĞİ için kesilmiş!
Şimdi bir de yeni zamlar eklendi.
Düşünebiliyor musunuz?
2025’te ambleminde ampul olan bir iktidar döneminde, insanlar elektrik faturasını ödeyemediği için karanlıkta oturuyor.
Gıda enflasyonunda OECD ülkeleri arasında açık ara birinciyiz.
Son yaşanan zirai don ile birlikte bu tablo daha da kötü bir hâle gelecek.
Tarım cenneti olması gereken ülkemizde,
Bizim ürettiğimiz domatesi, Londra’daki Hans Kırıkkale’deki Hasan’dan daha ucuza yiyor.
Daha acısı
Kırıkkale’deki Yusuf, Telaviv’deki Josef’ten daha pahalıya yiyor.
Soruyorum şimdi:
· Kirasını ödeyemeyen,
· Hatta elektriği bile “lüks” olarak kullanan,
· Borçlu bir nesil
Bu memleketi nasıl omuzlayacak?
Nasıl hayal kurup, nasıl üretecek?
CİVCİV ÇETESİ
İktidarın önceliklerinde ciddi bir sapma var.
Şimdi anlatacağım olay, bu sapmaya çok iyi bir örnek olacak.
Bakınız, dün Aydın’da bir operasyon yapıldı.
Bir çete çökertildi.
Adı: Civciv Çetesi.
Şaka gibi ama gerçek.
İzinsiz civciv sattıkları gerekçesiyle gözaltına alınanlar var.
Şimdi buradan soruyorum:
Bu ülkenin gerçek problemi civciv satanlar mı,
Yoksa sokaklarımızı zehirleyen uyuşturucu baronları mı?
Gözaltına alınanlardan biri şöyle diyor:
“Uyuşturucu baronlarını yakalamıyorlar civciv baronlarını yakalıyorlar!” Diyor
Biz de diyoruz ki:
Evet, civcivlerin değil,
Bu millete musallat olan sırtlanların,
Gençlerimizi avlayan çakalların peşine düşün!
Milletin çocuklarını koruyacaksanız,
Yolunuzu kümeslerden değil, karanlık sokaklardan geçirin!
Gerçek çeteleri, gerçek suçluları hedef alın!
ÜCRETLER GÜNCELLENMELİ!!
Bir yanda civciv satanlara “operasyon yapan” bir stratejik akıl, diğer yanda geçim derdine düşmüş milyonların feryadını duymayan bir iktidar var.
Madem mesele suçla mücadele; o zaman en büyük suç, insanları açlığa mahkûm eden bu ekonomik düzen değil mi?
Bakın ben size en büyük suçu söyleyeyim:
Ocak ayında asgari ücret 625 dolardı, Bugün 581 dolara düştü.
Emekli aylığı 408 dolardı, bugün 380 dolar.
Yani değerli misafirler, enflasyon karşısında asgari ücret ve emekli aylığı eriyor.
Eriyen sadece maaşlar değil; umutlar eriyor, sabırlar tükeniyor!
Bakın, bu bir grafik, bir istatistik değil.
Bu, milletin hayatı, acı gerçekleri…
Buradan şu çağrıyı yapmayı, milletimize görev biliyorum:
· Asgari ücret acilen güncellenmeli!
· Emekli maaşları insan onuruna yakışır hale getirilmeli!
BİZ BÜYÜR VE GÜÇLENİRKEN (!)
Bu acı gerçeklere rağmen;
Sayın Mehmet Şimşek çıkıyor, Türkiye’nin büyüdüğünü güçlendiğini söylüyorlar.
Soruyorum:
Türkiye büyüyorsa, Sofradaki ekmeğimiz neden küçülüyor?
· Maaşımız niye yetmiyor?
· Neden her yeni gün daha zor geçiyor?
· Neden emekliler ve asgari ücretliler ay sonunu değil, hafta sonunu göremiyor?
· Neden çiftçimiz tarlasını bırakıyor, hayvancımız ahırını kapatıyor?
· Neden bekar gençlerimiz evlenemiyor, evlenenler çocuk yapmak istemiyor?
Çünkü bu ülke büyüyen tek bir şey var: Milletin derdi!
Oysa Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisine sokacaklardı.
Amerika’ya bile kafa tutacaklardı.
IMF’ye bile borç vereceklerdi. Algı böyle, peki hakikat ne?
Önceki gün gördük, Rasim Ozan Kütahyalı diye bir trol gazeteci bir tweet attı,
Borsa çöktü, altın fırladı. Yetmedi, faizi 350 puan birden artırmak zorunda kaldılar.
Ülke ekonomisini, bırakın Amerika’ya kafa tutmayı, bir tweetle beli bükülür hale getirdiler!
Borsası bir tweetle yıkılan, faizi bir panikle fırlayan bir ülkeyi bize “güçlü ekonomi” diye pazarlıyorlar.
Ama en acısı ne biliyor musunuz?
Bütün bu ekonomik oyunlar dönerken, dünyada gerçek bir zulüm var.
Ve maalesef, orada da sesimiz çıkmıyor.
Ekonomide yaşadığımız bu acziyet, dış politikada da kendini gösteriyor.
Gazze yanarken, biz hala masa başında senaryo yazanlarla meşgulüz.
GAZZE VE HİCRET KELİMELERİ YAN YANA GELEMEZ!
Değerli arkadaşlar,
Gazze’de Katil İsrail’in durmaya,
Dünyanın da İsrail’i durdurmaya niyeti yok.
Ülkemiz sessiz, bölge ülkeleri sessiz, dünya sessiz...
· Mazlumların feryadı diplomasi masalarında yok sayılıyor.
· Kadınların ve çocukların gördüğü zulüm, Cent hesaplarıyla örtülüyor,
· Gazze’nin kanla sulanan toprakları kelepir emlak arazisi olarak görülüyor.
Bakınız son günlerde birileri, Gazze konusunda ısrarla gündeme “hicret “kelimesini getiriyor.
Katil Netanyahu “iki ülke ile pazarlık halindeyiz” diyor.
Kim bu iki ülke? Katil İsrail hangi iki ülkeyle pazarlık halinde?
Allah korusun, bu iki ülkeden biri Türkiye Cumhuriyeti olabilir mi?
Ne olacak Gazze’ye?
Trump’ın planlarına göre tatil köyü olacak!
Onlarca yıldır şehit kanları ile sulanan topraklarda birileri keyif yapacak,
O şehitlerin torunları da başka yerlerde yaşayacak!
Ya hu siz iyi misiniz?
Sizin aklınız yerinde mi?
Siz hangi rüyada yaşıyorsunuz?
Soykırım suçluları ve onlara alkış tutanlaaar! Rüyalarınızdan uyanın.
Gazze için kurduğunuz her hayali, gördüğünüz her rüyayı kabusa çeviririz!
Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Saadet Partisi var oldukça bunu unutun.
Gazze’nin yiğit evlatları var oldukça bunu unutun.
Vallahi de, billahi de, tillahi de Gazze’de değil tatil köyü; mezar sahibi bile olamayacaksınız.
BU KONUDA “ENSAR-MUHACİR” OLMAZ!
Bunlar bu hayalleri kurarken Ülkemizde de birileri, dini hassasiyetler üzerinden “rıza üretmeye” çalışıyor.
Diyorlar ki:
“Gazzeliler hicret etsin, onlar muhacir biz de Ensar olalım. Gün gelir geri dönerler.”
Öncelikle şunu açık ve net söylüyorum;
BUNUN ADI HİCRET DEĞİL TEHCİRDİR!
Yani zorla, bir halkın yerinden sökülmesi, yurtlarından sürgün edilmesidir!
Bu plana uymak hiç kimseyi Ensar yapmaz. Ancak zalim yapar.
Ensar olmak isteyen Gazze’nin yanında, Siyonizm’in karşısında dursun.
· Hiç kimse oturduğu yerden Gazzelilerin geleceği hakkında senaryolar yazıp kendine rol biçmesin.
· Hiç kimse iç işlerinde yaptığı tetikçiliği Gazze konusunda da yapmaya çalışmasın.
Gazzeliler hicret edecek olsaydı onlarca yıldır şehit olmaz bırakır giderlerdi.
Ama siz şimdi diyorsunuz ki; siz bugüne kadar boşa savaştınız, siz orayı bırakıp çıkın; biz size yardım eder sonrasına bakarız!
Ya hu siz alemi sersem, kendinizi çok mu akıllı sanırsınız?
Gelelim, şu “sonra her şey düzelince geri dönme” meselesine.
Bunu söyleyenler en ufak tarih bilgisinden bile yoksundur. Bakınız;
· Üzerinden 150 yıl geçmesine rağmen hâlâ Karadeniz’den çıkan balıkları bile yemeyen, Çerkes kardeşlerimiz yurtlarına dönebilmişler mi?
· Katliama ve sürgüne maruz bırakılan Ahıska Türkleri geri dönebilmişler mi?
· Balkanlardan sürgün edilen kardeşlerimiz geri dönebilmişler mi?
· Amerika’ya köle olarak götürülen Afrikalılar geri dönebilmişler mi?
· Endülüs yıkılırken katliama uğrayıp, sürgün edilen mazlumlar geri dönebilmişler mi?
· 1948’de bu yana, önce soykırıma uğrayan sonra sürgün edilen Filistinli mazlumlar geri dönebilmişler mi?
Bunların hepsinin de cevabı hayır!
Ama birileri bizi Peygamber efendimizin hicreti üzerinden istismar ederek rıza üretmeye çalışıyor.
Peygamber efendimiz İslam’ın neşet etmesi için Mekke’den hicret etti;
Müşrikler Mekke’nin ebedi sahibi olsunlar diye değil!
Arkadaşlar!
İsrail’in hedefi sadece Gazze’yi boşaltmak değil!
Türkiye’yi de içine alan bir bölgede Büyük İsrail’i kurmaktır.
Siyonizm’in bu oyunu karşısında, “hicret” tartışmaları ancak bir algı oyunundan ibarettir!
Unutmayın, Gazze’yi kanatları olmasına rağmen kuşlar bile terk etmedi!
EL HALİL TEZKERESİ
Hep söylüyoruz yine söyleyeceğiz:
Gazze’de askeri seçenek dışında başka bir seçenek kalmamıştır!
Biz “askeri seçenek”, “Gazze Barış Gücü” dedikçe
AK partiye iyi niyetle oy veren kardeşim, “iyi de nasıl olacak bu iş” diyor.
Bazen de kötü niyetli kimseler “hariçten gazel okumayın diyor.”
Bakınız size bir belge göstereceğim.
Sene 1997. Milli Görüş iktidarda. Erbakan Hoca iktidarda.
Bu belge, Filistin’in El-Halil bölgesine asker gönderilmesi için çıkarılan tezkere.
Bakın ne kadar kolay!
Ama Saadet Partili olunca kolay!
Milli Görüşçü olunca kolay!
Necmettin Erbakan’ın yolundan gidince kolay!
Bu arada bu tezkere, El-Halil’de 29 Filistinli şehit edildiği için çıkarıldı!
Bugün Gazze’de resmi rakamlara göre 50.000’de fazla şehidimiz var!
Hangi adım atıldı Allah aşkına?
O yüzden askeri seçenek diyoruz!
Dünyada Filistin’in yanında duran o kadar devlet varken, bunu yapmak zor değildir. Finlandiya, İspanya, Portekiz, Güney Afrika ve daha birçok ülke İsrail’e adeta meydan okudu.
Onlar yapabiliyorsa biz neden yapamıyoruz?
Neden bu ülkelere gidip, “gelin barış gücü kurup mazlumları koruyalım” diyemiyoruz?
İşte meydan, işte yetki, işte cesaret!
Buyurun yapın bütün Milli Görüşçüler olarak yanınızda ya da arkanızda değil, önünüzde oluruz.
KIBRIS MESELESİ
Değerli arkadaşlar,
Karşımızda böylesi bir “Siyonizm” tehdidi varken
Biz AK Parti hükümetinin dış politikadaki aklına dair ciddi kaygılar taşıyoruz.
Kıbrıs’ta son derece kritik gelişmeler yaşanıyor:
· İsrailliler hem Kuzey’de hem de Güney’de yerleşim çabasında.
· Türk Devletleri Teşkilatının tamamı Rum Kesimi’ni tanıdı.
Hükümet ise tüm bu tablo karşısında ısrarla sessizliğini koruyor.
Hatırlayacaksınız “Türk Devletleri Teşkilatı” çok büyük bir proje olarak lanse edilmişti.
Öyle bir rüzgar estirilmişti ki, kızıl elmaya bir adım kaldığını sandık.
Ak Sakallılarla Adriyatik’ten, Çin Seddine dünyayı dizayn edecektik.
Türk dünyasında dilde birliği, fikirde birliği, işte birliği sağlayacaktık!
Daha biz Kıbrıs’ı dizayn edemedik!
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde birliği sağlayamadık!
Biz, adı üstünde “Türk Dünyası Teşkilatı”,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne destek beklerken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini tanıdı.
Dün merak edip, Ak Sakalların başı, Binali Bey, bu işe ne diyor diye baktım?
Hiç ses seda yok!
Merhum Erbakan Hocamızın bütün yaptırımları göze alarak fethettiği Kıbrıs, şimdi elimizden kayıp gidiyor.
Yerli ve millîyiz diyenler nerede?
Seçim yaklaşınca Millilikte destan yazdık diyenler nerde?
Yoksa “milli heyecan”, oylar sandığa girinceye kadar mı?
İşte değerli arkadaşlar, Milli Görüş nedir biliyor musunuz?
Duruşunu, kuruşa değişmemektir.
"Şimdi sorumluluk alma, yeniden yola koyulma zamanıdır!"
Değerli dava kardeşlerim,
Şunu çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum:
İş yine bize, Millî Görüşçülere, Saadet Partililere düşüyor.
Şunu unutmayın;
Bu millet, en karanlık anlarında Millî Görüş ile aydınlandı.
Çizdiğimiz karamsar tabloyu da Saadet Partisi olarak aydınlığa çevireceğiz.
Şimdi sorumluluk alma, yeniden yola koyulma zamanıdır!
Herkes biliyor ki bu sorunları ancak Saadet Partisi çözer.
Allah’ın izniyle de çözeceğiz.
Erbakan hocamız ve dava arkadaşları, ilk yola çıktıklarında şartlar bugünden çok daha zordu. Ama bir kez olsun umutsuzluğa kapılmadılar.
Şimdi, aynı büyük görev bizlere düşüyor!
Bundan sonra;
· Çalmadık kapı, dokunmadık gönül bırakmayacağız.
· İnsanlarımızı dinleyeceğiz, anlayacağız, dertleriyle hemhal olacağız.
· Görüşü ne olursa olsun sabırlı ve yapıcı bir dilden taviz vermeyeceğiz.
· Umudumuzu, heyecanımızı ve inancımızı bir an olsun yitirmeyeceğiz.
Bütün bu söylediklerimi ilk önce Mahmut Arıkan olarak ben yapacağım.
Şimdi Kırıkkale teşkilatımızın inancı, heyecanı ve enerjisini unutmamak adına soruyorum;
· Kırıkkale’de cadde cadde, sokak sokak çalışmaya, insanımıza umut vaat etmeye var mısınız?
· Yılmadan, yorulmadan ve bir an olsun tereddüte düşmeden yeise kapılan insanımıza umut olmaya var mısınız?
· Önce Ahlâk ve Manevîyat diyerek geleceğin destanını yazmaya var mısınız?
· Saadet Partisini iktidara taşımaya var mısınız?
O hâlde Saadet iktidarı hayırlı olsun.
Allah’a şükürler olsun ki camiamızda muazzam bir heyecan potansiyeli olduğunu görüyoruz.
Kırıkkale bu destanın işaret fişeğini bugün buradan atmıştır.
Hayırlı olsun, mübarek olsun.
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Allah’a emanet olun.





