Saadet Partisi Sosyal Politikalar Başkanlığı, "Barınma Krizi: Türkiye'de Gelir Eşitsizliği ve Yaşam Koşulları" raporu hazırladı.
Raporu Saadet Partisi Sosyal İlişkiler Başkanı Avukat Sinan Tekin gerçekleştirdiği basın açıklaması ile duyurdu.
Saadet Partisi internet sitesinde paylaşılan rapor şu şekilde:
1. TÜRKİYE’DE BARINMA KRİZİ : GENEL ÇERÇEVE
Türkiye’de son yıllarda konut fiyatları ve kira bedellerinde olağanüstü bir artış yaşanmaktadır. Konut Fiyat Endeksi (KFE), 2025 Temmuz ayı itibarıyla yıllık nominal bazda yaklaşık %32,8 oranında yükselmiştir. Reel değişimler farklılık gösterse de bu oran, geniş halk kesimleri açısından barınmayı giderek erişilemez bir maliyet haline getirmiştir.
Merkez Bankası verileri ile bağımsız araştırmalar, 2024 yılının sonu ve 2025’in başında görülen çift haneli enflasyon oranlarının kira artışlarını doğrudan tetiklediğini ortaya koymaktadır. Bu gelişmeler, kiracılar için yalnızca ekonomik bir yük değil; aynı zamanda toplumsal istikrarı tehdit eden bir unsur olarak da öne çıkmaktadır.
Barınma krizinin derinleşmesine neden olan başlıca unsurlar şunlardır:
- Yüksek enflasyon: Konut piyasasına doğrudan yansımakta, hem kira hem de satış fiyatlarını artırmaktadır.
- Faiz politikası: Konut kredisine erişimi kısıtlamakta ve ev sahibi olmayı güçleştirmektedir.
- İnşaat maliyetlerindeki artış: Yeni konut arzını sınırlamakta, piyasadaki fiyat baskısını artırmaktadır.
- Kira ve satış fiyatlarındaki keskin yükseliş: Özellikle dar gelirli ve orta sınıf için ev sahipliğini neredeyse imkânsız hale getirmektedir.
- Göç ve nüfus hareketlilikleri: İç göç, kentleşme ve uluslararası göç (özellikle sığınmacı ve mülteci akışı) büyük şehirlerde konut talebini artırmaktadır.
- Arsa ve mülkiyet spekülasyonu: Gayrimenkulün yatırım aracı olarak görülmesi, konutların barınma ihtiyacından çok finansal getiri için satın alınmasına yol açmaktadır.
- Kira denetim mekanizmalarının yetersizliği: Mevcut yasal düzenlemeler kira artışlarını sınırlamada etkisiz kalmakta, kayıt dışı uygulamalar yaygınlaşmaktadır.
- Sosyal konut üretiminin yetersizliği: Devletin dar gelirli kesimlere yönelik sürdürülebilir ve erişilebilir konut politikalarının sınırlı kalması, barınma krizini derinleştirmektedir.
- Demografik değişimler: Hane halkı yapısındaki dönüşüm (örneğin tek başına yaşayan bireylerin artışı) konut talebini çeşitlendirmekte ve talep baskısını artırmaktadır.
Bu tablo, konut sahipliği oranlarında belirgin bir gerilemeye işaret etmektedir. Özellikle gençler ve orta sınıf, giderek barınma güvencesinden uzaklaşmaktadır. Barınma meselesi artık yalnızca ekonomik bir problem değil, aynı zamanda derin bir sosyo-kültürel kriz niteliği taşımaktadır. Aidiyet duygusunun zedelenmesi, sosyal hareketliliğin kısıtlanması ve yaşam standartlarının bozulması bu krizin toplumsal yansımaları arasında öne çıkmaktadır.
Dolayısıyla, Türkiye’de derinleşen barınma sorunu yalnızca piyasa dinamikleriyle açıklanamayacak ölçüde kapsamlı bir boyuta ulaşmıştır. Mevcut durum, etkin sosyal politika müdahalelerini ve gelir dağılımındaki eşitsizliklerin azaltılmasına yönelik bütüncül stratejilerin hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
2. TEPAV RAPORUNUN İNCELENMESİ
TEPAV (Sevgili & Küçükkör, 2025) tarafından hazırlanan “Barınma Krizi: Türkiye’de Gelir Eşitsizliği ve Yaşam Koşulları” başlıklı değerlendirme notu, barınma sorununu yalnızca ekonomik göstergeler üzerinden değil; gelir dağılımı, toplumsal etkiler ve politika eksiklikleri perspektifinden bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır. Raporda öne çıkan tespitler şu başlıklar altında toplanmaktadır:
Konut fiyatları ile ücretler arasındaki uçurum: Son on yılda konut fiyatlarındaki artış, ücretlerdeki gelişmelerle uyumsuz bir seyir izlemiş; konutun bir yatırım aracına dönüşmesi, özellikle asgari ücretli ve sabit gelirli haneler açısından erişilebilirliği ciddi ölçüde zorlaştırmıştır.
- Artan barınma maliyeti: Kira ve mülkiyet giderleri, hane bütçelerinde giderek daha büyük bir pay almakta; tüketim kapasitesini daraltmakta ve tasarruf imkânlarını sınırlamaktadır.
- Erişimde ayrışma ve sosyal dışlanma: Yüksek gelir grupları konutu bir varlık ve yatırım aracı olarak değerlendirmekte; düşük ve orta gelirli gruplar ise piyasanın dışında kalmaktadır. Bu durum, özellikle orta sınıf için “ev sahibi olma” ihtimalini zayıflatmakta, barınmanın aidiyet, güvenlik ve mahremiyet gibi sosyal boyutlarını aşındırmaktadır.
- Konut stoğunun niteliği ve kentsel altyapı sorunları: Sayısal arz artışı tek başına yeterli görülmemekte; konutların kalitesi, yoğunluğu ve altyapı eksiklikleri krizi derinleştiren unsurlar arasında öne çıkmaktadır.
- Politika boşlukları: Mevcut politikaların mülkiyet odaklı olması; kira piyasası düzenlemeleri, sosyal kiralık konut üretimi ve hedeflenmiş gelir desteklerinin yetersizliği, barınma krizinin yapısal nedenlerini oluşturmaktadır. TEPAV, çok boyutlu bir müdahale ihtiyacına işaret ederek fiyat/kira kontrolü, sosyal kiralık konut projeleri, gelir destekleri ve arz artırıcı önlemlerin eş zamanlı olarak devreye alınmasını önermektedir.
Raporun bulguları, güncel haberler ve saha gözlemleriyle de örtüşmektedir. Örneğin, devletin sosyal konut girişimleri (TOKİ başvuruları, Ağustos 2025) ile medyada sıkça yer alan “81 ilde 10.000 TL altında kiralık kalmadı” türündeki haberler, krizin ülke geneline yayıldığını göstermektedir. Ayrıca bölgesel farklılıklar, krizin homojen bir yapıya sahip olmadığını ortaya koymaktadır: İstanbul ve Marmara’da göç ve yatırım baskısı; Akdeniz’de turizm kaynaklı fiyat artışları; Karadeniz’de hızla yükselen kiralar ve stok sorunları; Doğu illerinde ise düşük gelir düzeyleri ile sınırlı arzın birleşmesi, farklı kriz dinamikleri yaratmaktadır.
3. BÖLGESEL İNCELEME
Marmara Bölgesi (İstanbul, Kocaeli)
Marmara bölgesinin mevcut durumunu, dinamiklerini, sosyal etkilerini ve politika ihtiyaçlarını değerlendirirken, bölgedeki konut piyasası ve barınma krizine ilişkin genel bulguları dikkate almak önemlidir. Bu bölge, Türkiye’nin ekonomik, sanayi ve nüfus bakımından en gelişmiş bölgelerinden biridir ve konut piyasasında farklı dinamikler gösterebilmektedir.
Mevcut Durum ve Dinamikler:
- Marmara kıyı ve göç alan bölgeleri, özellikle İstanbul başta olmak üzere, yüksek nüfus artışı ve göç hareketleriyle karşı karşıyadır.Bu durum, büyük konutlarda yaşayan nüfus oranlarının bölge genelinde daha yüksek olmasını sağlamakta ve bölgenin konut talebini artırmaktadır. Konut fiyatları ve kiralar son on yılda bölge genelinde hızla artmış olup, özellikle turistik ve Emlak Yatırım bölgelerinde fiyat artışları %12’lere ulaşırken, genel olarak fiyatlar 8,8 kat yükselmiştir. Bu fiyat artışları, bölgedeki konutların erişilebilirliğini azaltmakta, orta ve alt gelir grupları için konut bulmayı zorlaştırmaktadır.
- Bölgedeki konutların yaş ortalaması ve yapı kalitesi, alt gelir gruplarının yaşam standardını olumsuz etkilemekte, eski, düşük standartlı konutlarda yaşayanlar veya kiracı kesimler artmaktadır.
Sosyal Etki:
- Yüksek konut fiyatları ve kiralar, genç nüfusun ve orta gelir gruplarının konut erişimini zorlaştırmakta, böylece sosyal hareketlilik ve gelir eşitsizlikleri pekişmektedir.
- Özellikle alt gelir gruplarının dar ve eski yapılarda yaşaması, konut güvenliği ve sağlık koşulları açısından riskleri artırırken, kendine özgü sosyal sorunlara yol açmaktadır.
- Mekânsal ayrışma, bölgedeki gelir ve yaş gruplarına göre konut kalitesi arasındaki farkların büyümesine neden olmakta, bu da sosyal uyumu olumsuz etkilemektedir.
Politika İhtiyacı:
- Bölgedeki hızlı fiyat artışları ve erişilebilirlik sorunlarına çözüm olarak, sosyal konut üretimi ve kira destek mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekmektedir.
- Kentsel dönüşüm projelerinde, özellikle düşük gelirli ve riskli yapıların iyileştirilmesi ve koruma altına alınması, adil ve kapsayıcı yaklaşımlar geliştirilmelidir.
- Konutun yatırım aracı değil, temel ihtiyaçlardan olan bir yaşam hakkı olarak kabul edilmesi ve yaşam kalitesini artıracak,enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik odaklı politikalar benimsenmelidir.
- Ayrıca, bölgedeki ulaşım ve altyapı yatırımlarıyla konut fiyatlarının kontrol altına alınması ve sosyal uyumun sağlanması da önemli politika adımlarıdır.
Sonuç: Marmara bölgesi, ekonomik ve nüfus dinamikleriyle konut ihtiyacının sürekli arttığı bir bölge olmakla birlikte, mezosistemindeki yüksek fiyatlar, yapı kaliteleri ve erişilebilirlik sorunları, sosyal eşitsizlikleri derinleştirmektedir. Bu nedenle, bölgenin sürdürülebilir konut politikalarıyla desteklenmesi, sosyal adalet ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi adına kritik önem taşımaktadır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu (Diyarbakır, Van)
Doğu Anadolu bölgesinin mevcut durumu, dinamikleri, sosyal etkileri ve politika ihtiyaçlarına ilişkin detaylı değerlendirmeye, bölgenin coğrafi konumu, ekonomik yapısı ve konut piyasasına dair genel gelişmeler temel alınarak ulaşılabilir.
Mevcut Durum ve Dinamikler:
- Doğu Anadolu, düşük gelir seviyeleri, kırsal nüfusun yüksekliği ve ekonomik faaliyetlerin sınırlılığı nedeniyle, konut erişimi ve yaşam kalitesi açısından zorluklar yaşamaktadır.
- Bölgedeki konut stoğu genellikle eski ve düşük standartlı olup, ekonomik yapıya uygun olmayan yaşam alanları mevcuttur. Ayrıca, doğal afet riski (deprem, sel) nedeniyle altyapı ve yapı güvenliği önemli sorunlar arasındadır.
- Konut fiyatları ve kira seviyeleri, bölgenin gelir düzeyleri düşük olduğu için, İstanbul ve Akdeniz gibi bölgelere kıyasla görece daha makul seviyelerde olsa da, ekonomik sıkıntılar ve göç hareketleri bölgede konut talebini ve arz dengesini etkilemektedir.
- Gelir seviyeleri ve ekonomik fırsatların sınırlılığı, özellikle kırsalda düşük yaşam standartlarına ve konut erişiminin güçlüğüne neden olmaktadır. Yüksek göç oranları, kentsel alanlarda konut arzını artırırken, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Sosyal Etki:
- Ekonomik sıkıntılar ve göç hareketleri, bölgedeki demografik yapıyı değiştirmekte; genç nüfusun şehirleşmeye ve göç yollarına yönelmesi, kırsal alanların yaşlanmasına neden olmaktadır.
- Eski ve riskli konutlarda yaşayan nüfus, deprem ve afetler nedeniyle güvende hissetmemekte ve yaşam kalitesi düşmektedir. Ayrıca, altyapı ve hizmet eksiklikleri, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi sosyal hizmetlere erişimi kısıtlamaktadır. Bölgedeki yaşam standartlarının düşük olması ve ekonomik olanakların sınırlılığı, sosyal ayrışma ve yoksulluk oranlarını artırmakta, bölgedeki toplumsal uyum ve refah seviyelerini olumsuz etkilemektedir.
- Göç ve yer değiştirmeler, bölgenin demografik yapısını değiştirmekle birlikte, kültürel ve aile bağlarını da etkileyerek sosyal bütünlüğü zayıflatabilir.
Politika İhtiyacı:
- Kırsal ve eski yapıların yenilenmesi, güçlendirilmesi ve modern konut projeleriyle, güvenli ve erişilebilir konut alanları oluşturulmalıdır. Bu, deprem ve doğal afet risklerine karşı dayanıklı yapılaşmayı teşvik etmeli.
- Kentsel dönüşüm ve yerel kalkınma politikalarıyla, ekonomik fırsatların arttırılması ve bölge ekonomisinin çeşitlendirilmesi sağlanmalı; tarım, hayvancılık ve sanayi sektörlerine yönelik teşvikler verilerek, gelir seviyeleri yükseltilmeli.
- Altyapı yatırımlarının hızlandırılması, sağlık, eğitim ve ulaşım hizmetlerinin güçlendirilmesiyle, bölgedeki yaşam kalitesi ve sosyal uyum artırılmalı.
- Sosyal konut projeleri ve kira destekleriyle, düşük ve orta gelir gruplarına erişilebilir konutlar sunulmalı; böylece, yaşam standartlarının yükseltilmesi ve göçün dengelenmesi hedeflenmelidir.
- Çevreci ve sürdürülebilir yaklaşımlarla, bölgenin doğa ve imar planları uyumlu hale getirilmeli; doğal afetlere karşı dirençli, güvenli ve kaliteli yaşam alanları inşa edilmelidir.
Sonuç: Doğu Anadolu, sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi düşük, doğal afet riski yüksek ve altyapı yetersizlikleriyle mücadele eden bir bölgedir.
Bu nedenle, bölgenin sürdürülebilir kalkınması ve yaşam kalitesinin artırılması için, kapsamlı ve bütüncül politika yaklaşımlarıyla, konut erişimi, altyapı gelişimi ve ekonomik fırsatların artırılması gerekmektedir. Bu politikalar, bölgenin eşit ve adil gelişimini sağlayarak, hem iç göçü azaltmak hem de yaşam kalitesini yükseltmek açısından kritik öneme sahiptir.
Karadeniz Bölgesi (Trabzon, Ordu)
Karadeniz bölgesinin mevcut durumu, dinamikleri, sosyal etkileri ve politika ihtiyaçlarına ilişkin değerlendirmede, bölgenin ekonomik, coğrafi ve sosyal özellikleri ile konut piyasasındaki mevcut gelişmeler dikkate alınmalıdır.
Mevcut Durum ve Dinamikler:
- Karadeniz bölgesi, kırsal ve kıyı bölgelerde geleneksel yaşam biçimleri ile öne çıkan bir bölge olup, özellikle kırsal kesimlerde düşük gelir seviyeleri ve eski yapılar hâkimdir. Ancak, kıyı bölgeleri turizm ve tarım gibi sektörlerde canlılık göstermektedir.
- Konut fiyatları ve kira seviyeleri, diğer bölgelere kıyasla daha mütevazı seviyelerdedir, buna rağmen son yıllarda bölgedeki ekonomik hareketlilik ve turizm talebinin artmasıyla fiyatlarda artış gözlemlenmektedir.
- Bölgedeki yapı stoğu, genellikle düşük yapı kalitesi ve riskli yapılardan oluşmakta, özellikle eski ve riskli konutların bulunduğu bölgelerde risk altındaki nüfus artmaktadır.
- Ekonomik olarak, bölgedeki gelir seviyesi ve yaşam standartları genel olarak düşük olmakla beraber, kırsal ve kıyı bölgelerde farklılıklar gösterebilir. Tarım ve orman gibi sektörler önemli gelir kaynaklarıdır, ancak istihdam ve gelir düzeyleri sınırlıdır.
Sosyal Etki:
- Yüksek yaş oranı ve göç hareketleri, bölgenin demografik yapısında yaşlanma ve nüfus azalmalarıyla sonuçlanmaktadır.
- Ekonomik kısıtlar, sağlıksız ve eski yapıdaki konutlarda yaşamayı sürdüren nüfusu etkileyerek yaşam kalitesini düşürmektedir.
- Bölgedeki gelir eşitsizlikleri ve altyapı yetersizlikleri, konut erişimini olumsuz etkileyerek, özellikle kırsal kesimde kira ve konut fiyatlarının düşük olmasına rağmen, yaşam koşullarını iyileştirme imkanlarını kısıtlamaktadır.
- Ayrıca, bölgedeki konutların ve yaşam alanlarının eski olması, deprem ve doğal afet risklerini artırmakta, sosyal kaygılara yol açmaktadır.
Politika İhtiyacı:
- Bölgedeki düşük gelirli ve riskli konutların iyileştirilmesi, özellikle kentsel dönüşüm projeleriyle desteklenmeli ve eski yapıların güçlendirilmesi sağlanmalıdır.
- Sürdürülebilir ve kapsayıcı konut politikalarıyla, kırsal kalkınmayı destekleyici, küçük ve erişilebilir konut üretimi teşvik edilmelidir.
- Sosyal konut ve kira destek mekanizmaları güçlendirilmeli, ekonomik ve sosyal açıdan dezavantajlı grupların konuta erişimi sağlanmalıdır.
- Afet riskleri göz önüne alınarak, konut üretiminde enerji verimliliği, dayanıklılık ve sürdürülebilirlik öncelikli olmak zorundadır. Bu bağlamda, bölgenin doğa koşullarına uygun yapılaşma, yaşam kalitesini artırma ve beşeri sermayeyi koruma politikaları benimsenmelidir.
Ayrıca, turizm ve tarım sektörüne dayalı ekonomik hareketliğin desteklenerek, ailelerin gelir seviyelerinin artırılmasıyla konuta erişim kolaylaştırılmalıdır.
Sonuç: Karadeniz bölgesi, doğal güzellikleri ve kırsal yapısıyla kendine özgü bir konut ve yaşam alanı çeşitliliği sunarken, ekonomik yetersizlikler ve yapı riskleri nedeniyle yaşam kalitesi düşük ve erişilebilirlik sorunları yaşanmaktadır. Bu nedenle, bölgeye özgü, kapsayıcı ve sürdürülebilir konut politikalarının geliştirilmesi, bölgedeki yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve toplumsal uyumun sağlanması açısından kritik önemdedir.
Akdeniz Bölgesi (Antalya, Mersin)
Akdeniz bölgesinin mevcut durumu, dinamikleri, sosyal etkileri ve politika ihtiyaçlarına ilişkin değerlendirmeye, bölgenin coğrafi konumu, ekonomik yapısı ve konut piyasasındaki gelişmeler ışığında ulaşılabilir.
Mevcut Durum ve Dinamikler:
- Akdeniz bölgesi, Türkiye’nin turizm, tarım ve sanayi açısından önemli merkezlerini içermekte olup, özellikle turizm sektörünün konut piyasasını doğrudan etkilediği görülmektedir. Turistik ve yazlık yapılar, konut fiyatlarının yükselmesine katkı sağlamakta; ayrıca, yeni konut inşaatları ve yıkımların yer aldığı gelişmeler yaşanmaktadır.
- Bölgedeki konut stoğu genellikle yüksek standartlı ve yeni yapılaşma oranları artmakla birlikte, bazı kırsal ve düşük gelirli kesimlerde, eski yapı ve riskli konutlar mevcuttur.
- Konut fiyatları ve kira seviyeleri, turizm yoğunluğunun ve ikinci konut talebinin artmasıyla yükselmiş olsa da, bölgenin genel gelir seviyeleri ve yaşam maliyetleri görece yüksektir. Özellikle turistik merkezlerde, fiyatlar ulaşılabilir olmaktan uzaklaşmıştır.
- Ekonomik olarak, bölge gelirleri turizm ve tarıma dayalı olup, gelir eşitsizlikleri ve yaşam standardı farklılıkları yaşanmaktadır.
Sosyal Etki:
- Artan turizm ve ikinci konut talebi, bölgenin sosyo-ekonomik dengesini değiştirmekte; kimi zaman yerel halkın konut erişimini zorlaştırmakta, özellikle turistik bölgelerde yaşayan düşük gelirli kesimler için yaşam maliyetleri yükselmektedir.
- Turizm dışı nüfus hareketleri sonucu, kırsalda merkezlere göç ve demografik değişim yaşanmakta; bu da bölgede sosyal uyum sorunlarına yol açmaktadır.
- Ayrıca, eski ve riskli konutlar, doğal afetler, deprem ve sel gibi risklerle karşı karşıya kalmakta, bu da yaşam kalitesini ve güvende olma hissini azaltmaktadır.
- Yaz sezonlarında nüfusun ani artışı ve altyapıya aşırı yüklenme, sosyal hizmetlerin ve altyapının yetersizliğini ortaya çıkararak yaşam kalitesini aşağı çeker.
Politika İhtiyacı:
- Bölgedeki turizm odaklı yapılaşmanın sürdürülebilirliği sağlanmalı, kentsel planlama ve yapı denetimleri güçlendirilmelidir. Çevresel ve doğal kayıplar önlenerek, ekolojik denge korunmalı ve doğal afetlere karşı dayanıklı yapılaşma teşvik edilmelidir.
- Düşük gelirli ve riskli konutların iyileştirilmesi ve güçlendirilmesi, kentsel dönüşüm politikalarıyla sağlanmalı, özellikle kırsal ve az gelişmiş bölgelerde erişilebilir ve güvenli konutlar inşa edilmelidir.
- Sürdürülebilir turizm politikaları geliştirilerek, bölgenin turizm ve yerel halk arasındaki denge gözetilmeli; turizm gelirlerinin adil dağılımı ve yerel halkın yaşam kalitesinin artırılması hedeflenmeli.
- Enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda konut ve altyapı projeleri tasarlanmalı, iklim değişikliğine ve doğal afetlere karşı dirençli yapılar desteklenmelidir.
- Bölgenin ekonomik çeşitlendirilmesine yönelik politikalarla, tarım, turizm ve sanayi sektörlerini destekleyerek, halkın refah seviyesini yükseltmek ve yaşam maliyetlerini azaltmak önemlidir.
Sonuç: Akdeniz bölgesi, turizm ve kırsal alanların çeşitliliğiyle zengin olmakla birlikte, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler, yapı güvenliği ve sürdürülebilirlik sorunlarıyla karşı karşıyadır. Bu nedenle, bölgesel ve yerel ölçekte, sürdürülebilir kalkınma ve kapsayıcı konut politikalarıyla, yaşam kalitesinin artırılması ve bölgenin ekonomik ve ekolojik dengesinin korunması öncelikli olmalıdır.
İç Anadolu Bölgesi (Ankara, Konya)
İç Anadolu Bölgesi›nin mevcut durumu, dinamikleri, sosyal etkileri ve politika ihtiyaçlarına ilişkin kapsamlı değerlendirmeye, bölgenin ekonomik ve demografik özellikleri ile konut piyasası gelişmeleritemel alınarak ulaşılabilir.
Mevcut Durum ve Dinamikler:
- İç Anadolu, ekonomik çeşitlilik ve sanayileşme açısından bölgesel farklılıklar gösterse de, genel olarak tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin iç içe geçtiği dinamik bir bölgedir.
- Kentsel alanlar hızla büyümekte, özellikle Ankara ve Konya gibi büyük şehirlerde konut talebi artmaktadır. Bu şehirler, bölge için ekonomik ve sosyal merkezler konumundadır.
- Konut arzı çeşitlidir; yeni projeler ve kentsel dönüşüm çalışmaları ile modern yaşam alanları ortaya çıkarken, kırsal alanlarda eski ve düşük standartlı konutlar halen varlığını sürdürmektedir.
- Konut fiyatları ve kira seviyeleri, bölge genelinde gelir seviyelerine paralel olarak değişmekte; büyük şehirlerde yükselirken, kırsal alanlarda daha uygun seviyelerdedir. Ancak, gelirler ile konut maliyetleri arasındaki oran, özellikle yüksek kira ve fiyat enflasyonu nedeniyle sorun yaratmaktadır.
Sosyal Etki:
- Kentsel alanların büyümesiyle birlikte, göç ve nüfus hareketleri hız kazanmış, kentleşme oranı artmıştır. Bu durum, konut talebinde artışa ve aynı zamanda göçün yoğun olduğu bölgelerde konut arzı talebinin karşılanmasında güçlükler ortaya çıkarmaktadır.
- Kırsal kesimde ise, ekonomik faaliyetlerin sınırlılığı, genç nüfusun kentlere göç etmesine neden olmakta, bölgedeki demografik yapı yaşlanmakta ve yaşam koşulları farklılaşmaktadır.
- Yetersiz konut ve altyapı koşulları, özellikle kırsalda, yaşam kalitesinin düşmesine; sağlık, eğitim ve ulaşım gibi temel hizmetlere erişimin kısıtlanmasına yol açmaktadır.
- Konutların yüksek maliyetleri ve erişilebilirlik sorunları, toplumda eşitsizlikleri derinleştirmekte, düşük ve orta gelirli kesimlerin barınma olanaklarını zorlaştırmaktadır.
Politika İhtiyacı:
- Kentsel dönüşüm projeleri ve yeni inşaatlar ile, özellikle büyük şehirlerde, güvenli, sağlıklı ve erişilebilir konutların üretimi teşvik edilmelidir. Bu, doğal afetlere dayanıklı yapılaşmayı da içermelidir.
- Bölgedeki kırsal alanlarda, eski yapıların güçlendirilmesi, modern, enerji verimli ve dayanıklı konutların yapımı sağlanmalı; kırsal kalkınma programlarıyla gelir seviyeleri artırılmalıdır.
- Kırsal ve kentsel alanlarda altyapı ve hizmet yatırımları güçlendirilerek, sağlık, eğitim ve ulaşım erişimi iyileştirilmelidir.
- Sosyal konut politikaları ve kira destek mekanizmalarıyla, düşük ve orta gelir gruplarına uygun erişilebilir konutlar sunulmalı, böylece yaşam kalitesi yükseltilmelidir.
- Ekonomik fırsatların artırılması için, bölgedeki sanayi ve tarım sektörlerine yönelik teşvikler ve istihdam politikaları geliştirilmelidir.
- Sürdürülebilir ve çevreye duyarlı yaklaşımlarla, enerji verimliliği ve yaşam kalitesini yükselten projeler teşvik edilmelidir.
Sonuç: İç Anadolu, ekonomik ve demografik dönüşümlerle şekillenen, kentsel ve kırsal alanlarda farklı ihtiyaçlara sahip bir bölgedir. Bölgenin sürdürülebilir kalkınması ve yaşam standartlarının yükseltilmesi için, yenilikçi, kapsayıcı ve bütüncül politika yaklaşımları uygulanmalıdır. Bu politikalar, bölgenin potansiyelini ortaya çıkarmak ve toplumun yaşam kalitesini artırmak amacıyla, konut erişimi, altyapı geliştirme ve ekonomik fırsatların önceliklendirilmesini içermelidir.
Ege Bölgesi
Ege bölgesinin mevcut durumu, dinamikleri, sosyal etkileri ve politika ihtiyacı açısından kısa ve öz bir değerlendirme yapacak olursak:
Mevcut Durum:
- Ege bölgesinde, yeni konutlara erişim özellikle yüksek gelirli gruplar için mümkün hale gelirken, düşük gelirli ve orta gelirli grupların eski, riskli ve yetersiz konutlarda barınmak zorunda olduğu belirtiliyor. Bu, bölgedeki konut stoklarının yeterli ve erişilebilir olma konusunda sorunlar yaşadığını gösteriyor.
- Konutların yaş ortalaması ve enerji verimliliği, genellikle eski binaların yoğunlukta olduğu bölgedeki yapı stokunun güncelliği ve güvenlik açısından sorun teşkil ettiğini gösteriyor.
- Ayrıca bölgedeki gelir dağılımı ve konut piyasa dinamikleri, genellikle yüksek gelirli kesimlerin lüks konutlara yöneldiği ve bölgesel farklılıklar nedeniyle alt gelir gruplarının konut sorunlarının daha ciddi olduğu bir tablo ortaya koyuyor.
Dinamikler:
- Bölgedeki yüksek gelirli ve lüks konut talebinin artması, piyasanın spekülatif ve yatırım odaklı hale gelmesine neden oluyor. Bu, bölgede ulaşılabilirlik ve konut stoku açısından eşitsizlikleri artırıyor
- Yüksek kira ve yaşam maliyetleri, özellikle ailelerin ve düşük/orta gelirli bireylerin yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.
- • Bölgenin özellikle turizm ve ikinci konut talebi nedeniyle konut piyasasında bir hareketlilik yaşanırken, bunun yerel halkın barınma ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğu görülüyor.
Sosyal Etki:
- Konut erişiminin zorlaşması, bölgedeki sosyal bütünlük ve yaşam kalitesinde düşüşe sebep oluyor.
- Düşük gelirli kesimlerin eski ve riskli yapılarda yaşaması, deprem ve güvenlik gibi riskleri artırmakta, yaşam güvenliğini tehdit etmektedir.
- Memnuniyet oranlarındaki düşüş, yaşam kalitesinde kayba neden olmakta ve bölgesel eşitsizliği derinleştirmektedir.
- Bu durum, toplumsal huzursuzluk ve bölgesel uçurumların artması gibi olumsuz sonuçlara yol açabilir.
Politika İhtiyacı:
- Ege bölgesi için, özellikle alt gelir gruplarına yönelik erişilebilir ve güvenli konut stoğunun artırılması gerekiyor.
- Eski ve riskli yapıların kentsel dönüşüm kapsamında güçlendirilmesi ve yenilenmesi, bölgedeki yaşam güvenliği ve konforunu yükseltecek öncelikli bir ihtiyaç.
- Konut piyasasının spekülatif davranışlardan uzaklaştırılması ve bölgesel ihtiyaçlara uygun, sürdürülebilir konut üretimini teşvik eden politikalar geliştirilmelidir.
- Sosyal konut programları ve kira destek mekanizmaları ile düşük ve orta gelirli grupların yaşam kalitesi yükseltilmeli.
- Ayrıca, enerji verimliliği ve yaşam standartlarını artırıcı bütüncül yaklaşımlarla, bölgenin ekolojik ve sosyal sürdürülebilirliği gözetilmelidir.
Sonuç: Ege Bölgesi, turizm ve ekonomik gelişme dinamikleri nedeniyle konut fiyatlarının ve maliyetlerin yüksek olduğu, ancak aynı zamanda sosyoekonomik ve bölgesel farklılıkların derinleştiği bir alandır. Bu nedenle, bölgenin sürdürülebilir ve adil gelişimi için, sosyal konut ve kentsel dönüşüm politikaları öncelikli olmalı, enerji ve yaşam kalitesini iyileştirecek adımlar da hayata geçirilmelidir.
Bölgesel farklılıklar, Türkiye’de barınma krizinin seyrini belirleyen temel unsurlar arasında yeralmaktadır. Marmara Bölgesi’nde sanayileşme ve yoğun göç baskısı öne çıkarken; Ege ve Akdeniz bölgelerinde turizm faaliyetleri ile göçmen kaynaklı talep artışı dikkat çekmektedir. İç Anadolu’da kamu istihdamı ve öğrenci yoğunluğu, Karadeniz’de mevsimsel yazlık konut talebi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise gelir yetersizliği ile konut kalitesine ilişkin sorunlar belirleyici faktörlerdir.
TEPAV raporunun bulguları ile saha gözlemleri bu tabloyu desteklemektedir: Barınma krizi yalnızca makroekonomik göstergeler (örneğin enflasyon ve Konut Fiyat Endeksi artışları) üzerinden değil, aynı zamanda bölgesel heterojenlik ve sosyal dışlanma boyutları üzerinden de şekillenmektedir. Dolayısıyla, politika tasarımında tek tip ulusal stratejiler yetersiz kalmakta; ulusal ölçekte genel çerçeve politikaların belirlenmesinin yanı sıra, bölgesel koşullara uyarlanabilen esnek ve farklılaştırılmış çözüm mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir.
4. ULUSLARARASI BOYUT
Türkiye’deki barınma hakkına erişimde yaşanan zorluklar, uluslararası deneyimlerle karşılaştırıldığında, hem benzerlikler hem de farklılıklar göstermektedir. Bu karşılaştırma, Türkiye’nin barınma sorununu küresel bağlamda daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Benzerlikler:
• Yüksek konut maliyetleri ve kira enflasyonu:
Türkiye’de konut fiyatlarındaki hızlı artış ve kira enflasyonu, başka gelişmekte olan ülkelerde de gözlemlenen bir sorundur. Özellikle Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde, gelir seviyelerine kıyasla yüksek kira ve emlak fiyatları, düşük gelirli kesimlerin barınma imkânlarını kısıtlamaktadır. Örneğin, Latin Amerika ülkelerinde konutların yüksek maliyetleri, geniş kitlelerin uygun konuta ulaşmasını engellemektedir.
• Eşitsizlik ve mekânsal ayrışma:
Türkiye’de yeni konutlara erişim yüksek gelir gruplarına yönelmişken, düşük gelirli bireyler riskli ve eski yapılarda yaşamaya mahkûm kalmaktadır. Bu durum, diğer birçok ülkede de görülmektedir. Endüstri ekonomileri ve gelişmekte olan ülkelerde, gelir farklılıklarına bağlı mekânsal ayrışma ve konut kalitesindeki uçurumlar, sosyal eşitsizliği derinleştirmektedir. Örneğin, Brezilya’nın büyük şehirlerindeki kentsel bölgelerde, bu tür ayrışmalar sıkça bildirilmektedir.
Farklılıklar:
• Kentsel dönüşüm ve risk yönetimi:
Türkiye’de, özellikle deprem riski ve kaçak yapılar nedeniyle, riskli binalarda yaşayan düşük gelirli kesimler için ciddi yaşam kalitesi ve güvenlik sorunları söz konusudur. Yurt dışında, özellikle gelişmiş ülkelerde,kentsel dönüşüm ve riskli yapıların yeniden yapılması politikaları, daha kapsamlı ve koruyucu yaklaşımlara sahip olup, sosyal konut politikalarıyla desteklenmektedir. Örneğin, Almanya ve Japonya’da, kentsel dönüşüm projeleri, yerel halkın katılımına ve sosyal konut üretimine odaklanmaktadır.
• Sosyal konut politikaları ve sosyal devlet uygulamaları:
Birçok Avrupa ülkesi ve Kanada’da, düşük ve orta gelir gruplarına yönelik kapsamlı sosyal konut politikaları bulunmakta ve kira destekleriyle yaşam kalitesi korunmaktadır. Türkiye’de ise, sosyal konut üretimi ve kira destekleri henüz yeterince yaygın değil ve politika önerilerindebu alana daha fazla önem verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
• Barınma maliyetlerinin yaşam standartlarına etkisi:
Avrupa ülkelerinde barınma maliyetleri,genel gelirlerine göre oransal olarak yüksek olsada, sosyal konutların yaygınlığı ve düzenleyici mekanizmalar sayesinde, düşük gelirli ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılaması sağlanmaktadır. Türkiye’de ise, yüksek kira ve enerji maliyetleri, yaşam kalitesinde düşüş ve yaşam standardında eşitsizliklere sebep olmaktadır.
Sonuç olarak: Türkiye’deki barınma krizi, uluslararası gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde görülen çeşitli sorunlarla benzerlikler taşımaktadır. Ancak, Türkiye’nin özellikle deprem riski, kentsel dönüşüm projeleri ve sosyal konut politikaları açısından yaşadığı özgün riskler ve zorluklar, durumu daha dramatik hale getirmektedir. Bu karşılaştırma, küresel deneyimlerden yararlanarak,Türkiye’nin barınma politikalarını güçlendirmesi ve sosyal eşitsizlikleri azaltması için yeni yaklaşımlar geliştirmesi gerektiğini göstermektedir.
Barınma hakkına erişimde yaşanan zorluklar sosyal hayatı nasıl etkiliyor?
Barınma hakkına erişimde yaşanan zorluklar, sosyal hayatı çeşitli açılardan olumsuz etkileyerek toplumsal yapıyı derinden şekillendirmektedir. Bu etkiler, özellikle ekonomik eşitsizliklerin arttığı ve konut piyasasında dengesizliklerin yaşandığı durumda daha belirgin hale gelir.
Sosyal Ulaşım ve Toplumsal Bağlar:
• Yüksek konut maliyetleri ve erişim güçlükleri, düşük ve orta gelir gruplarının sosyal ve kamusal alanlara ulaşımını zorlaştırır. Bu durum, sosyal etkileşimleri azaltır ve toplumsal bağların zayıflamasına neden olur.
• Özellikle düşük gelirli kesimler, uygun ve güvenli konut bulamadıkları için, yaşadıkları bölgelerde sosyal izolasyon ve aidiyet duygusunda azalma yaşar.
Aile ve Toplumsal Yapı:
• Yetersiz veya riskli konutlarda yaşam, ailelerin yaşam kalitesini ve çocukların gelişimini olumsuz etkiler. Yüksek kira ve yaşam maliyetleri, ailelerin maddi yükünü artırarak, sosyal aktivitelere katılımı sınırlar ve toplum içi dayanışmayı zayıflatır. Kentsel dönüşüm veya yer değiştirme süreçleri, aile içi bağların zayıflamasına ve sosyal ağların kopmasına yol açabilir.
Sağlık ve Eğitim Üzerindeki Etki:
· İyi konut koşullarına erişimin kısıtlı olması, sağlık problemlerinin artmasına neden olur. Yetersiz ısınma, kötü saklama koşulları ve altyapı sorunları, özellikle çocuklar ve yaşlılar gibi hassas grupların sağlık durumunu olumsuz etkiler.
· Ulaşım zorlukları ve yaşam maliyetlerinin yüksekliği, çocukların ve gençlerin eğitimine erişimini sınırlar; bu da sosyal eşitsizliklerin derinleşmesine katkı sağlar.
Toplumsal Eşitsizlik ve Eşitlik Hissi:
· Barınma imkânlarının eşit olmaması, farklı gelir grupları arasındaki toplumsal uçurumları büyütür. Yüksek gelir gruplar, yüksek yaşam kalitesi ve sosyoekonomik avantajlar elde ederken, düşük gelirli gruplar dışlanmışlık hissi ve sosyal kırılma yaşar.
· Bu durum, toplumsal barış ve dayanışma üzerinde olumsuz etkiler yapar; kutuplaşmayı artırır ve toplumsal çatışma riskini güçlendirir.
Sonuç olarak: Barınma hakkına erişimdeki güçlükler, sadece yaşam alanlarının fiziki niteliğini değil, kişilerin sosyal entegrasyonu, aidiyet duygusu, sağlık ve eğitim gibi temel yaşam alanlarını da olumsuz etkiler. Bu da, toplumsal uyumun bozulmasına, sosyal kapitalin erozyonuna ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin aksamasına yol açar.
Raporda kayda değer başka bölümler de bulunmaktadır. Özellikle şu noktalar öne çıkmaktadır:
1. Konut Fiyatları ve Gelir Oranları
· Konut fiyatlarının son yıllarda dramatik şekilde artması (örneğin, 2012-2022 arasında yaklaşık 8,8 kat artış) ve özellikle turistik bölgelerde fiyatların 12 kata ulaşması, barınma maliyetlerini önemli ölçüde artırmış.
· OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye’de konut fiyatı-ortalama ücret oranının oldukça yüksek olması (şekil 2), konuta erişimi zorlaştıran önemli bir gösterge olarak ele alınabilir.
2. Konut Sahipliğinin Gelir Gruplarına Göre Dağılımı ve Sosyal Eşitsizlikler
· En zengin %20’lik gelir grubunun konut sahipliği artışının yaklaşık %52’sini gerçekleştirmesi, orta ve alt gelir gruplarında ise konu dışı ya da gerileme olması, gelir
ve servet arasındaki uçurumun derinleştiğine işaret ediyor.
· Kira enflasyonunun orta sınıfı ciddi anlamda baskı altına aldığı ve yaşam standardını düşürdüğü belirtiliyor.
3. Öznel Memnuniyet ve Yaşam Kalitesinin Düşüşü
· Konut memnuniyetinin 2003’ten itibaren sürekli azaldığı ve 2024 itibarıyla oldukça düşük seviyelere gerilediği gözlemleniyor.
· Bu düşüş, sadece ekonomik faktörlere değil, yaşam kalitesinin azalması ve memnuniyet seviyelerinin de olumsuz etkilenmesine işaret ediyor.
4. Mekânsal ve Yapısal Eşitsizlikler
· Gelir gruplarına göre konutların yaşı ve kalitesi arasındaki farklar, güvenlik ve dayanıklılık açısından ciddi eşitsizlikler doğuruyor.
· Yüksek gelir gruplarının yeni, konforlu ve güvenli binalarda yaşaması, düşük gelirli kesimlerin ise eski, riskli ve düşük standartlı konutlarda bulunması devam ediyor.
Özet olarak, rapor ekonomiklik, görece yaşam kalitesi, mekânsal eşitsizlikler ve gelir dağılımı gibi konuları detaylı bir şekilde ele alırken, bunların birbirleriyle nasıl bağlantılı olduğunu ve toplumsal yapıyı nasıl etkilediğine de vurgu yapmaktadır. Bu bölümler, çözüme giden yolda dikkate alınması gereken önemli noktalar olarak öne çıkmaktadır.
5. POLİTİKA ÖNERİLERİ
Raporda, Türkiye’deki barınma krizinin çözümü için önerilen politikalar ve stratejiler üç temel başlık altında toplanmaktadır:
1. Alt ve Orta Gelir Gruplarına Yönelik Erişilebilir Sosyal Konut Üretimi ve Kira Destek Mekanizmaları:
· Sosyal konut üretimine öncelik verilerek, düşük ve orta gelirli kesimlerin konuta erişimi kolaylaştırılmalı.
· Kira destekleri ve finansal teşviklerle, kira yükü azaltılmalı ve konut erişilebilirliği artırılmalı. Bu yaklaşımla, geniş toplum Kesimlerinin yaşam kalitesi yükseltilmeye çalışılmaktadır.
2. Eski ve Riskli Binalarda Yoğunlaşan Düşük Gelirli Haneleri Koruyacak, Adil ve Kapsayıcı Bir Kentsel Dönüşüm Yaklaşımı:
· Riskli yapıların yenilenmesi ve kentsel dönüşüm projeleri, risk altında olan düşük gelirli toplulukları koruyacak şekilde tasarlanmalı.
· Bu süreçte, yerel halkın katılımını sağlayan, sosyal uyumu ve eşitliği gözeten uygulamalara öncelik verilmeli. Bu sayede, barınma hakkı sadece fiziksel bir ihtiyaç olmaktan çıkıp, insanca yaşam hakkı haline getirilmektedir.
3. Konutu Sadece Bir Yatırım Aracı Değil, Bir Toplumsal Hak Olarak Tanıyan, Yaşam Kalitesi ve Enerji Verimliliğini Önceliklendiren Bütüncül Bir Perspektif:
· Konut politikalarında, yaşam kalitesini artırıcı, enerji verimliliği yüksek ve sürdürülebilir konut üretimi desteklenmelidir.
· Konutun, yatırım amaçlı değil, toplumsal bir hak olarak görülmesi ve tüm toplumun erişimine açık hale getirilmesi hedefleniyor. Bu yaklaşım, yaşam kalitesinin artırılması ve enerji maliyetlerinin azaltılması açısından önem taşıyor.
Özetle: Raporda, krizin derinleştiren eşitsizlikleri azaltmak ve yaşam kalitesini yükseltmek için sosyal devlet yaklaşımı temel alınmalı; erişilebilir sosyal konut üretimi, adil kentsel dönüşüm ve bütüncül, hak temelli konut politikaları oluşturulmalı. Bu yaklaşımların, barınma krizini sadece maliyet ve erişim sorunlarından çıkartıp, yaşam kalitesini yükselten topyekûn çözümler haline getirilmesi amaçlanmaktadır.
SONUÇ
Türkiye’de barınma krizinin kökeninde gelir eşitsizliği ve mekânsal eşitsizlikler yatmaktadır. Konut fiyatlarındaki aşırı artış, yüksek gelir gruplarının erişimi kolaylaştırırken, düşük ve orta gelir gruplarını konut erişiminden uzaklaştırmış, yaşam kalitelerini olumsuz etkilemiştir. Ayrıca, konutların mekânsal dağılımı ve yaş ortalamaları arasındaki farklar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda güvenlik ve sürdürülebilirlik açısından da derin eşitsizlikler oluşturmuştur.
Bu sorunların çözümü, kapsamlı ve bütünsel politikalarla mümkündür. Öncelikle, konut fiyatlarının spekülatif artışlarını engelleyecek düzenlemeler, uygun fiyatlı konut üretiminin teşvik edilmesi ve finansal erişimin kolaylaştırılması hayati önem ta şımaktadır. Aynı zamanda, yaşam kalitesini artırmaya yönelik yaşam alanı iyileştirmeleri, özellikle eski ve riskli yapılar için yenileme projeleri, barınma hakkını temel bir insan hakkı olarak güvence altına almak gerekir.
Bu bağlamda, farklı gelir gruplarının ihtiyaçlarına uygun çözümler geliştirilmeli, sosyal konut altyapısı güçlendirilmelidir. Ayrıca, mekânsal planlamalar ve şehircilik politikalarıyla, erişim ve yaşam kalitesindeki eşitsizlikler azaltılmalı, toplumun tüm kesimleri için sürdürülebilir ve adil bir barınma ortamı sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, barınma krizinin sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir mesele olduğunu kabul ederek, bütüncül ve ivedi adımlar atmak, Türkiye’nin gelecekte daha eşit ve yaşanabilir şehirler inşa etmesine katkı sağlayacaktır.
Saadet Partisi Sosyal Politikalar Başkanlığı





