Milli Gazete Yazarı Fatih Yılmaz “Sivil Toplum Üzerine” başlıklı yazı kaleme aldı.

Her açıdan ve kesimden sivil toplum kuruluşlarını değerlendiren Yılmaz, bu kuruluşlara siyasi parti gibi yaklaşıp, başkanlarının da böyle davranmasının yanlış olduğunu belirtti. 

 Yılmaz, sivil toplumda işler yoluna girerse bu bizi ülke olarak daha ilerilere taşıyacağını belirterek şu ifadelere yer verdi;

Sivil toplum dediğimiz şeyin temel mantığı bağımsız, bağlantısız, özgürce düşünebilen bir toplum olmasıdır. Farklı düşünce ve inanışta bile olsa, insanlar bir araya gelir ve belli hedefler merkezinde hareket ederler. Vakıf ve dernekler adı altında bu çalışmalar yapılır. Bizim topraklarımızda sivil toplumun bilinen tanımının dışında bazı farklı davranış şekilleri vardır. Bu davranış şekilleri belli ölçülerde makul olabilir hatta belki olması bile gerekebilir. Bir şeyin, genel kabulün dışında kendi öz şartları içerisinde şekillenmesi doğaldır ve normaldir. Ayrıca bizler elbette uluslararası tanımlara teslim olmak zorunda değiliz. Kendi inanç ve ideallerimiz doğrultusunda her türlü aksiyonu alabiliriz.

Başka bir açıdan baktığımızda ise sivil toplumda çok basit önlemlerle çözülecek yığınla problemimiz olduğunu düşünüyorum. Özellikle İslâmî sivil toplum kuruluşlarının bazı problemleri kronikleşmiş durumda. Yıllarca sivil toplum kuruluşlarının her kademesinde çalışmış, farklı kuruluşlarda yöneticilik yapmış bir kardeşiniz olarak bu problemlerden önemli gördüklerimi dile getirmek istiyorum. Eğer sivil toplumda işler yoluna girerse bu bizi ülke olarak daha ilerilere taşıyacaktır. İyi olmakla yetinmek, yerinde saymak gibidir. Daha iyisi her zaman vardır. Onun için insan her zaman daha iyisinin peşinden gitmeli, daha iyisine sahip olmak için çalışmalı, araştırmalı ve düşünmeli. Bizim amacımız da daha iyisini işaret etmekten başka bir şey değildir.

“O koltuklarda oturanlar birer emanetçi hükmündedir”

Öncelikle liyakat, sivil toplum kuruluşlarının en büyük sorunu haline gelmiş durumda. Özellikle STK yöneticileri seçilirken liyakate hassaten önem verilmeli. Yönetici pozisyonunda olanlar seçilirken çok daha hassas davranılmalı. “Bizim gibi düşünüyor, bizim gibi inanıyor, bize bağlı hareket ediyor” anlayışı ile seçilen tüm yöneticiler aslında hiçbir şeyler ordusuna nefer eklemekten başka anlam taşımamaktadır. Ayrıca bizim gibi düşünmüyor diye STK’lardan yöneticilerin uzaklaştırılması ise zararın ta kendisidir. Farklı fikirlerin olmadığı bir toplantı masasında, o masayı yönetenin fikrinden başka bir fikir yoktur demektir.

STK’lar, insan sirkülâsyonunun en fazla olması gereken yerlerdir. Üyeler ve yöneticiler değişmeli ki yerlerine yenileri gelsin. Yeni gelenler de o kültürü alsın, kişisel gelişimlerini tamamlasın ve topluma faydalı işler yapan bireyler haline gelsin. Oturdukları koltuklardan kalkmamayı davayı koruma hikâyeleri ile açıklayan yöneticiler kesinlikle bu memleketin hayrına iş yapmıyor demektir. Toplumun emek ve gayretleri ile inşa edilen STK’ların yönetici koltukları kimsenin tapulu malı olmadığı gibi o koltuklarda oturanlar ancak birer emanetçi hükmündedir.

“Anlamadığınız bir nesil ile iletişim kuramaz, onlara yönelik çalışmalar yapamazsınız”

Yaşadığımız çağın en önemli maddelerinden biri olan inovasyonun STK’larda olmaması gibi bir durum kabul edilemez. STK’lar inovatif hamlelerin en çok uygulandığı yerler olmalı ama bugün gelin görün ki STK’larda yenilik genelde bir tehdit unsuru olarak görülür hale gelmiş durumda. Yeni yöntem ve metotların teklif edilmesini bir tehdit unsuru olarak görürseniz elbette yeni nesille nasıl iletişime geçeceğinizi bilemez, bir çıkış yolu bulamazsınız.

Vakıf ve derneklerin sağlıklı bir şekilde işlemesinin en temel sebeplerinden biri belli konularda çok iyi işler yapabiliyor olmalarıdır. Dikkat ederseniz toplum tarafından genel kabul gören, insanların teveccüh gösterdiği STK’ların çoğu belli konularda marka olanlardır. Her işe el atan, ortaya koydukları projelerin yarısında devamlılık sağlayamayan STK’lar sadece kendilerini avutmaktadır.

Son olarak şu önemli konuyu da dile getirmek gerekirse, STK’lar siyasi partiler değildir. Dolayısıyla STK başkanlarının siyasi parti liderleri gibi hareket etmesi yaptıkları en büyük yanlışlardandır. Bugün bir gençlik hareketi olduğunuzu iddia ediyorsanız bunu kırk yaş üstü bir kadro ile sadece takım elbise giyerek başaramazsınız. Gençler gibi giyinmeli, onların olduğu ortamlarda yaşamalı, onların oynadıkları oyunları, kullandığı programları bilmek zorundasınız. Anlamadığınız bir nesil ile iletişim kuramaz, onlara yönelik çalışmalar yapamazsınız.