Makul insan profili: Müslüman, Sünni, Hanefi, Nakşibendi, Türk ya da kendini Türk hisseden. Bu anlayışa göre Şiilerden, Alevilerden bahsetmek mezhepçilik, Kürtlerden bahsetmek bölücülük. Yine aynı anlayış, etnisite ve mezhep merkezli politikaların “iyi niyetli” bile olsa bu coğrafyayı parçalayacağını vurgular.

Bazılarımız ilkokul günlerinde mücavir alanlarda aramış olsa da çoğu yetişkinin malumu dünya üzerinde paralel ve meridyen çizgileri yoktur. Bu çizgiler haritalarda vardır bir de bazı serebral kortekslerde.

Beyin kabuğuna paralel ve meridyen çizgileri kazınmış bir insana, Dünya’nın bütün insanların yurdu olduğu anlatamazsınız.  O, gözle görülmeyen, elle tutulmayan halatlarla belirli bir toprağa bağlanmıştır. Tüm yerkabuğundan kendine belirli bir yüzölçümünü seçmiştir. Bu seçilmiş yüzölçümü, sınırları aşıp giden sıradağlardan, bitki örtüsünden, akarsulardan ve bulutlardan bağımsız olarak her milimetrekaresine kadar kutsaldır. Küçüklüğünde öyle söylenmiştir, o da kabul etmiştir.

Ferdi Tayfur’un “ya benimsin ya toprağın” diyerek mülkiyetine alamadığına yaşam hakkı tanımadığı bir coğrafyada milliyetçilik aslında o kadar dayatmacı değildir. Önünüze en azından iki seçenek koyar: Ya sev ya terk et. Teknolojisinden ekonomisine neredeyse her alanın küresel sermayenin kontrolünde olduğu bir konjonktürde tam olarak neyi seveceğiniz size söylenilmez. İmanla ilişkilendirilen vatan sevgisi kapsamında sevmeniz istenilen muhtemelen ABD’nin varlığı ve çıkarlarıdır.  Bu böyle olunca da kimse size sevmeniz gerekenin ne olduğunu söyleyemez. Zaten “seviyordum söyleyemedim” pratiği de bu coğrafyaya mahsustur.

Makul insan profilinde tevhit inancı da level atlamıştır: “Allah tektir ve ordusu Türk’tür.”  Artık tevhit inancı Allah’ı birlemenin ötesine geçmiş, bizzat Allah tarafından farklı renklerde ve dillerde yaratılmış insanları da tektipleştirme çabası içine girmiştir: Öyle Kürt, Çerkes, Gürcü, Laz, Boşnak, Arnavut diyerek ırkçılık yapmanın gereği yoktur; belirli yüzölçümündeki herkes Türk’tür ve %99’u Müslüman’dır.

Tüm renkler ve diller Allah’ın ayetleridir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap'a, siyahın kırmızıya, kırmızının siyaha, takvadan öte hiçbir üstünlüğü yoktur. 1982 Anayasa’sında resmi dil Türkçe’dir. Türkçe’den başka anadil yoktur. Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Türkler, çok partili siyasi hayatta farklı partilerden olabilirler.

Önce İstanbul’a ABD’nin bir istihbarat üssü kurulur. Sonra Missouri zırhlısı İstanbul’a gelir.  Bezmialem Valide Sultan Camisi’nin minareleri arasına “Welcome” mahyası asılır. Demokrat Parti, ilk seçimde ikinci parti olarak Meclis’e girer, bir sonraki seçimde de tek başına iş başına geçer. Tek partili yıllarda “Tanrı uludur” diyerek başlayan ezan,  tekrardan Arapça okunur. Kore’ye asker gönderilir. NATO’ya girilir. Vatanın bölünmez bütünlüğüne, ulusun birlik ve beraberliğe kasteden mihrakların hep kökü dışarıdadır.   

Uzayı keşfetmeye başladığınız çocukluk zamanlarınızda belki siz de Satürn’ün halkasına oturup Dünya’yı seyreylemek istemişsinizdir. Zordur dünyayı anlamak. Statüko, anlamanızı değil kabul etmenizi, sorgulamanızı değil yapmanızı, düşünmenizi değil ezberlemenizi ister. Çıplak olarak başladığınız yaşamda sizin için hazırlanmış kimlikler vardır, ilk günlerden başlayarak giydirirler. Kimlik işi çok önemlidir; devlet, işi şansa bırakmaz; kara tahtanın önünde, Maveraünnehir’in döküldüğü yerde, zorunludur kaybeden halkların çocuklarının kazananlarının tarihini öğrenmesi.

Makul insan profili, coğrafyadan coğrafyaya değişir. Dağların denize paralel ya da dik oluşu yahut açık denizler, kum fırtınalarının koptuğu çöller değildir sebep, kurulu düzendir. Olmak ya da olmamak meselesinde müsaade edildiği kadar olmanız istenir, ötesi değil. Siz doğmadan önce söz söylenmiş, karar verilmiş, yasa yapılmış, düzen kurulmuştur. En seküler devletlerin bile mitleri vardır, devlet tanrısaldır.

Dünya adil değildir. Şiddet can yakar, orantısız güç can yakar. Siz buna tanıklık edersiniz. Dayanamazsınız. Kimse kimsenin canını yakmasın, kimse kimseyi boyunduruk altına almasın istersiniz. En başta size, gözle görülmeyen elle tutulmayan halatlarla kurulu düzene bağlanmış köleler karşı çıkar. Onlar piramitlere taş taşırken horlanıp ezilseler de bir gün kendilerinin de firavun olabilme ihtimaliyle motive olmaktadırlar. Yine de siz onlar için üzülürsünüz, bu yüzden hiç kimseden gidemezsiniz, küsemezsiniz.

Yaşamın rutininde teyzeler arayış içerisindedir. Oğullarının yaşı otuzu bulmadan onlar için kız, kendileri için gelin bakarlar. Bu platformda pembe dizi gibidir yaşamak. Oysa insanın özgürlük arayışı, teyzelerin arayışından çok daha farklıdır. Statüko canınızı yakar, sizi Sezen Aksu anlar: “Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir, acının insana kattığı değeri bilir.”

Çoğunluğun makul insan olup, yükselip ileri gitmek istediği bir döngüde, özgürlük arayışındaki insan, kendini, bir şiirden, bir sözden, bir melodiden, bir filmden geçirip güzelleştirir. Yoksa etrafı kuşatmış bu kadar saçmalığa can dayanmaz.