Tarih için kayıt altına alınmış bir sıfır noktamız yok, düne dair bilgimizde boşluklar var ve gelecek tam olarak öngördüğümüz gibi olmayabilir. Bildiğimiz şu: Yer altındaki ceset sayısı, yeryüzünde yaşayan insanlardan daha fazla. İstisnalar hariç, yüz yıl önce yoktuk ve muhtemelen yüz yıl sonra da ölmüş olacağız.

Hepimiz aynı gezegenin mukimleri olsak da tek yumurta ikizleri dâhil hiçbir yaşam tıpatıp birbirinin aynı değildir. İnsanların tutkuları, hazları, rüyaları, düşleri, düşünceleri, kavrayışları, bellekleri, yetenekleri farklı farklıdır. Bir kanser hastasını tedavi etmek, ölüme terk etmekten daha masraflı gibi görünse de gerçekte hem ölümün geride kalan yakınlarda meydana getirdiği üzüntünün maliyeti hem de yitirilmiş olan bellek ve yeteneğin değeri hesaplanamaz.

İnsan, yaşatılmalıdır. Kan dökmeye programlanmış hazır kıta orduların, felâket yüklü nükleer başlıklı füzelerin, laboratuvarlarda ölüm sessizliği biriktiren biyolojik ve kimyasal silahların, bir çocuk parkında salıncak nahifliğinde bekleşen siviller üzerine kendini parçalamanın erdemine inandırılmış canlı bombaların kuşatması altında, beklenmedik sonlar kusan motorlu taşıtların ve beton blokların arasında, etiyle ve kemiğiyle yeryüzüne tutunmaya çalışan insan yaşatılmalıdır.

Her insan, kendisi için yaşamın daha kolay ve daha güzel olmasını ister. Oysa dünyayı güzelleştirecek olanlar,  herkes için yaşamın daha kolay ve güzel olmasını isteyenlerdir. Onlar,  evlerinin kapısından çıkarken, hakikati söylemek için riskin geçmesini, bir insanı sevmek için kendilerine benzemesini, cömert olmak için servetlerinin olmasını beklemezler. Hiç gitmedikleri uzak coğrafyalarda hiç tanımadıkları kimselerin arasında da kalbi ve kanadı kırıklar için yurt olacak kalpler taşıyan insanların varlığını bilirler. Kalpten kalbe haberleşirler.

İyiler ve iyilikler organize olmalıdır. Organize olmayan bir iyilik, kötülüğün gücünü artırır. Her renkten, ırktan ve dilden insanlar arasından yoldaki bir taşı kaldırmayı, yavru bir kediye süt vermeyi, yük taşıyan bir yaşlıya yardım etmeyi, yaralı bir leyleği tedavi etmeyi, yetim bir çocuğu sevindirmeyi, suyunu paylaşmayı, ekmeğini bölüşmeyi var oluş sebebiyle özdeşleştiren güzel kimseler çıkabilir. Ancak, organize bir baskı ve sömürü düzeni karşısında bireysel iyilikler, sabun köpüğü gibi uçup giden, geçici, anlık, etkisiz güzelliklerdir.

Dünya adil yönetilmemektedir. Okyanuslar aşan, kıtalar dolaşan, denizleri ve boğazları tutmuş, ırkçı, faizci, tekelci, organize bir baskı ve tahakküm düzeni, işbirlikçilerle yürütülen stratejik bir plan dahilinde ülkeleri ve halkları sömürmektedir.  Yeraltı ve yerüstü kaynakları talan edilmekte, ekosistem tahrip edilmektedir. Hem biyolojik çeşitlilik hızla azaltılmakta hem de farklı kültürler ve diller yok edilmektedir. Küresel baskı ve tahakküm düzeninin kontrolündeki ileri teknoloji ve hileli finans sistemi karşısında, emekleri ve bedenleri sömürülen, yaşamları hiçe sayılan, gelecekleri çalınan insanların tek şansı organize olabilmektir. 

İnsanının insana kulluk etmediği, baskı ve sömürünün olmadığı, bilginin, sermayenin ve iktidarın belirli ellerde toplanmadığı, ezen ve ezilen ilişkisinin son bulduğu, farklı renklerin, ırkların, inançların birlikte yaşayabildiği, hak ve adalet eksenli bir barış düzeni elbette mümkündür. Yapmamız gereken küresel baskı ve tahakküm düzenine karşı verilen tüm mücadeleleri birleştirebilmektir.

Tek renk, tek ırk, tek dil, tek bayrak, tek inanç üzerine kurulmuş, farklılıklara tahammülü olmayan bir anlayışın ne sahiplerine ne de insanlığa bir faydası olmayacaktır.  Zulüm sadece Filistin topraklarında değildir. Dünyanın tek zalimi İsrail değildir. Bir kişinin hakkının gasp edildiği bir düzende hiç kimsenin hak ve özgürlükleri teminat altında değildir. Kendisine karşı yapılan haksızlıklara tepki gösterip kendinden olmayanlara yapılan haksızlıklara susmak haktan ve adaletten yana olmak değildir. Doksan dokuz kişi karşısında bir kişinin hak ve özgürlüklerini teminat altına alamayan bir düzen barış düzeni değildir. İyi bir insan, kendinden olmayanın da hakkını gözetir. İyi bir topluluk, kendinden olmayanın da hakkını gözetir.

Bize düşen yeryüzünde barış düzenini tesis etmek ve barışı korumak için, tüm direniş hareketlerini birleştirerek, organize bir şekilde tüm gücümüzle çabalamaktır. Coğrafyaya, emperyalist aklın çizdiği sınırlara, ırk eksenli yapılanmalara teslim olmadan, tüm yeryüzünde, iyiliklerin, güzelliklerin, hakka ve adalete dayalı bir barış düzeninin peşinden koşan kadın ve erkelere selam olsun.