Eski Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik TV5’de yayınlanan “Eğitim Dünyamız” programında Mustafa Aydın’ın sorularını cevapladı.

“MEB’in kurumsal hafızası olan arkadaşlarımızın hepsi havuza atıldı”

Çelik, Millî Eğitim Bakanlığı’na en büyük darbeyi vuran şeyin Millî Eğitim Teşkilat Kanunu olduğunu ileri sürdü. Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde bunu kendisine de ilettiğini, etkili yetkili olabilecek partiler nezdinde de çok çaba harcadığını belirterek, “Ama gücümüz yetmedi buna.” dedi.

Hüsyin Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

“Teşkilat Kanunu’da ne yapıldı? Hâlbuki ismi değiştirilen, birleştirilen veya ayrılan bakanlar, bakanlıklar için bu yapılabilirdi. Millî Eğitim Bakanlığı’nın ismi değişmedi. Bu aslında olmaması gereken bir şeydi. Millî eğitim Bakanlığı’nın kurumsal hafızası olan arkadaşlarımızın hepsi havuza atıldı. En büyük israf insan israfıdır. Havuz dediğim şey şudur: Millî Eğitim Bakanlığı’nda müsteşar yardımcılığı, genel müdürlük, genel müdür yardımcılığı, daire başkanlığı, il ve ilçe müdürlüğü, Talim Terbiye Kurulu üyeliği yapmış binlerce insan, özlük hakları garantiye alındığı için onlar da uslu uslu oturup maaşlarını aldılar.

“60 darbesini meşrulaştıran öğretmeni neden kurulda tutayım?”

27 Mayıs 1960 darbesinin büyük bir cinayet olduğunu ifade eden Çelik, “Bunu meşrulaştıran öğretmeni Talim Terbiye Kurulu’da neden tutayım? Bunu bir örnek olsun diye söylüyorum.” dedi.

Bakan değiştikçe kadronun tepeden tırnağa değiştiğini, bu sebeple de işlerin “sil baştan” yapıldığını anlatan Çelik, “Birisi geliyor, bir yere oturuyor, bir şeye başlıyor, ondan sonra o değişince yeni baştan bir başkası geliyor, o orada yeniden bir şeye başlıyor. Ne oluyor? Sonuca gidemiyorsunuz bu sefer. Bu maalesef Millî Eğitim Bakanlığının AK Parti hükümetine mahsus da değil, bu konulduğu günden beri kanayan yaralarından birisidir.” diye konuştu.

“Ben dershanelerin kapatılmasına karşıyım”

“Bugünkü sınav yapısı devam ettiği sürece ben dershanelerin kapatılmasına karşıyım.” diyen Çelik, bu görüşünün gerekçesini şöyle dile getirdi:

“Bu gündeme geldiği zaman da ben karşı oldum. Sayın Başbakanı da o yönde ikna ettim. Diyelim ki tamamen kursları da yasakladınız. Bu sefer iki kafadar, üç kafadar öğretmen, onlar bir araya geliyorlar, okuldaki öğrenciye diyorlar ki ‘Annene babana söyle, sana bir takviye vermemiz lâzım.’ Onlar onun evine ya da onlarım belli yerleri var oraya gidiyorlar. Bu sefer merdiven altına iniyor. Siz insanlar meşruiyet içinde yasal zeminde gereksinim duyulan ihtiyaç olan bir şeyi yapmaya müsaade etmezseniz o ihtiyaç ortadan kalkmadığı sürece o yapılır. Bu sefer illegal şekilde yapılır, kaçak yapılır, merdiven altına iner. Hiç olmazsa diğerinde devlet vergisini alıyor ve devletin asgari düzeyde de de olsa kontrolü var.”