(Haber: Ümmühan Çelik-Program Editörü)

Eski Millî Eğitim ve Kültür Bakanı Nabi Avcı, TV5’de yayınlanan “Eğitim Dünyamız” programında Mustafa Aydın’ın eğitim sistemine dair sorularını cevapladı.

“EBA, dünyanın en büyük eğitim portalı”

Kendi bakanlığından önce başlatılmış olan ve kendisi görevden ayrıldığı dönemde Eğitim Bilişim Ağı’nın (EBA) dünyanın en büyük eğitim portalı durumunda olduğunu vurgulayan Nabi Avcı, bu projede emeği olan herkese teşekkür etti. EBA’nın o dönemde bir salgın ihtimali göz önünde bulundurularak hazırlanmış bir proje olmadığını belirten Avcı, şunları söyledi:

“Öngörüden çok bir zorunluluktu çünkü dershanelerin dönüştürülmesi ve daha sonra da kapatılması sürecinde böyle bir alt yapıya ihtiyacımız vardı. Çünkü Türkiye’de uzun yıllar kök salmış bir paralel eğitim uygulaması vardı. Yani resmî ve özel okullarımızın dışında dershaneler vardı. İlk önce onların okula dönüştürülmesini sağlayan projemiz, daha sonra sektörün büyük ölçüde desteğiyle okullaşmaya ve giderek yerini resmî ve özel okullara bırakma haline geldi. Fakat psikolojik de olsa, toplumda dershanelerin sağladığı zannedilen bir ilâve eğitim talebinin karşılanması gerekiyordu.”

“Dershane bir yanılsamaydı”

Nabi Avcı, dershaneler döneminde en pahalı dershanenin en iyi dershane olduğunun zannedildiğini ve özellikle çalışan velilerin, varını yoğunu satıp dershaneden ders aldırmakla kendi sorumluluğunu da yerine getirmiş olduğunu düşündüklerini dile getirdi. Avcı, “Veli böyle düşünmekte haklı ama işin hakikati böyle değil; çünkü dershane bir yanılsamaydı.” dedi.

Nabi Avcı, sözlerine şöyle devam etti:

“Başarılı dershane öğrencilerinin bütün başarısı dershaneye mal ediliyordu”

“Çocukların dershaneye gittiği zaman okulda alamadıklarını düşündükleri bilgilerle mücehhez olacakları varsayılıyordu. Bu böyle miydi? Böyle değildi ve burada ciddi bir ‘emek sömürüsü’ demeyeyim hadi ama ‘emek inkârı’ vardı. Şöyle oluyordu: Çocuk sınava giriyor, hatırlayın o dönemleri, sınavda birinci oluyor, ikinci oluyor, üçüncü oluyor, neyse; bir başarı kazanıyor. Hemen dershanenin tişörtü üzerine giydiriliyor, ‘Falanca dershanenin öğrencisi, işte bu dönem şurada birinci oldu, şurada başarılı oldu.’ İyi, güzel de o öğrenci, dershaneye haftada 1 gün, 2 gün gidiyordu. Haftanın 5 günü okuldaydı. O okulda aldığı bilginin, bu başarıda hiç mi payı yoktu? O öğretmenlerimizin emeğinin hiç mi karşılığı yoktu? Ama onlar hiç söz konusu edilmiyordu. Sanki o çocuklar, dershaneden ibaret bir eğitim almışlar gibi takdim ediliyordu.”

DERSHANELERİN BAŞARI HİLELERİ

“Yetenekli öğrencilere özel eğitim veriliyordu”

Nabi Avcı, dershanelerde yetenekli çocukların seçilip özel sınıflara alındığını, bunlara VIP sınıfları dendiğini, bu öğrencilerin yoğun bir eğitime tabi tutulduklarını, diğer öğrencilerin sadece gelir kapısı olarak görüldüğünü ifade ederek, “Onlar, deyim yerindeyse ikinci, üçüncü sınıf müşteri kabul ediliyorlardı.” dedi.

8’inci ve 12’nci sınıflarda eğitim-öğretim döneminin ikinci yarısında derslerin adeta tamamen boş geçtiğine işaret eden Avcı, “Çocuklar, okula gitmek yerine dershaneye gidiyorlardı.” dedi.

“Öğrencilere sahte sağlık raporları hazırlanıyordu”

Bu konuda başka bazı ahlâkî sorunlar da olduğunun altını çizen Avcı, bunlardan birisinin, okula gitmeyen öğrencilerin devamsız sayılmamaları için sahte sağlık raporları düzenlenmesi olduğunu kaydetti. Avcı, “Meselâ (…) hadi isim de söyleyeyim, Adana vilâyetinde okuyan öğrenci, bir bakıyorsunuz Batman’da belirli bir sağlık kurumundan sürekli oradan rapor üretiliyor. Yani Adanalı öğrenciler, Batman’daki belirli bir sağlık kuruluşundan, özel hastaneden sürekli raporlar alınıyor. Daha sonra sağlık bakanlığı ile bu konuda ciddi çalışmalarımız oldu, onlara da teşekkür ederim. Bu tür suiistimaller tabi ki ahlâkî yozlaşmaya da işaret ediyor.” diye konuştu.

Avcı, bir süre sonra bazı öğretmenlerin de öğrencilere ‘Siz bunu nasıl olsa dershanede görürsünüz’ diyerek müfredatı uygulamamaya başladıklarını kaydetti.

“Sınav soruları müfredattan seçilmezse dershaneler ihtiyaç haline gelir”

Sınavlarda sorulan soruların, müfredatta yer alan konulardan değil de sadece dershanelerde okutulan konulardan seçilmesi meselesine dikkati çeken Avcı, “Eğer böyle bir sınav sistemi yaparsanız, o zaman okulda göremediğini tabi dışarda arar.” dedi.

“Uyarımıza rağmen din dersi için çok zor sorular hazırlandı”

Avcı, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinin sınav sorularını hazırlayacak olan uzmanlara, öğrencilerin bu dersi sevmeleri için soruların çok zor olmaması tavsiyesinde bulunduğunu dile getiren Avcı, “Biz burada şeyhülislâm almayacağız.” demesine rağmen çok zor sorular sorulduğunu kaydetti. Avcı, “Mustafa Beyciğim, emin olun şimdi biz ikimiz otursak bazı soruların cevaplarını tartışırız. Nitekim mahkemelik olan sorular var.” dedi.

“İnceltme işareti (şapka) önemli”

Bir soru üzerine, ince okunan sesli harflerin üzerine konan “şapka” konusunun önemine de değinen Avcı, bu konuda şunları söyledi:

“Bazı birimlerimiz, öğretmenlerimiz, yöneticilerimiz, bu konudaki hassasiyeti sürdürüyorlar. Bazıları, ‘Buna takılıp kalmayalım’ havasında götürüyorlar işi. Ama o şapka önemli. O şapka şunun için önemli: Türkçede pek çok kelime, eğer şapkasız yazılırsa yanlış telâffuz edilmeye çok müsaittir. Benim kuşağım, belki bunun son örnekleridir. Bizim kuşağın kulak hafızası iyidir. Yani biz Türkçeyi iyi, doğru ve güzel konuşan insanları dinledik. Dolayısıyla kulak hafızamızda onlar var. Ama yeni yetişen kuşakların böyle bir şansı yok. Şimdi hem telâffuz bakımından hem kültür bakımından yaygın medya çok kötü örnekler sunuyor ve gençler bunun doğrusunu bilmedikleri için bu yanlışlar hızla yayılıyor. Hem telâffuz hem de bilgi, genel kültür itibarıyla. Dolayısıyla hiç olmazsa yazarken yazıda bu incelikleri çocuklarımızın öğrenmesi bakımından şapkanın önemli bir rolü vardır diye düşünüyorum.