Türkiye’de gıda fiyatlarındaki artış artık sofralara ve beslenme şekline  yansıyor. Gıda enflasyonun tüketimi nasıl etkilediğini ise İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) “Enflasyonun Sofra Hali” başlığıyla yayınladığı rapor ortaya koydu.

Türkiye Ziraat Odası Başkanlığı (TZOB) verilerine dayanarak hazırlanan rapora göre, sebze-meyve artık daha az tüketiliyor. Öyle ki, 2017-2018 arasında kişi başı tüketilen sebze miktarının 283.1 kilogramken, yaklaşık yüzde 10’luk bir düşüşle, 2022-2023’te 261.7 kilograma indiği ortaya çıktı. Meyvede ise, 2010’da nüfusun yüzde 57’sinin her gün bir veya daha fazla meyve tükettiği, bu oranın 2022 yılında yüzde 36.5’e gerilediği yine İPA raporunda yer alıyor. Rapora göre meyve sebze tüketiminin düşüşün temel sebebi pazardaki fiyatların artması. Nitekim, araştırmaya göre, Ocak 2021’de 5 TL’ye alınabilen bir kilo domates, Ocak 2024’te 35 TL’ye çıktı. Aynı şekilde, 10 TL’lik nohutun 76 TL’ye, 7 liradan satılan bir kilo elmanın da 30 TL’lere yükseldiğini görüyoruz.

"Semt pazarlarının çıkışını bekleyen İstanbullu sayısı arttı"

Kirada yeni 'talep dalgası' geliyor: Barınma krizi kapıda Kirada yeni 'talep dalgası' geliyor: Barınma krizi kapıda

Hatta İPA Başkanı Buğra Gökce sosyal medya hesabından “Dünya Bankası araştırmasına göre nominal gıda enflasyonunun en yüksek görüldüğü ülke Arjantin olurken, Arjantin’i sırasıyla Zimbabwe ve Türkiye takip etti. Gıda enflasyonu nedeniyle pazarlardan kalan ürünleri almak için semt pazarları çıkışını bekleyen İstanbulluların sayısı gün geçtikçe artıyor” diye bir açıklama yaptı.

Yüzde 85 kırmızı eti azalttı

İPA’nın bin İstanbullu ile yaptığı anket çalıması da, İstanbulluların gıdaya ulaşmakta zorluk yaşadığını gösteriyor. Öyle ki, katılımcıların yüzde 59’u geçen seneye göre satın aldığı gıda çeşidini azalttığını söylüyor. Yüzde 85 kırmızı et, yüzde 43 beyaz et, yüzde 33 süt ve süt ürünü çeşidini azalttığını belirtiyor. Yüzde 85’in et almayı azaltması, aslında araştırmanın altını çizdiği, 2024 yılında et ürün gruplarının bir önceki yıla göre yüzde 107.79 arttığı verisiyle yan yana gelince çok da şaşırtıcı olmuyor. Et, sebze-meyve tüketimini azaldı, peki vatandaş bunun yerine ne koydu, bu düşüş neyi gösteriyor?

Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo, beslenme şeklindeki bu değişimleri Oksijen'e değerlendirdi.

Pazarlardaki anneler durumu ortaya koyuyor

Foggo artık birçok evde etten sonra sebze-meyvenin de tüketilemediğini, bunu da en iyi pazarlardaki annelerle yaptığı sohbetlerle gözlemlediğini anlatıyor: “Türkiye yoksulundan zenginine, sebze tüketimi çok yüksek olan bir toplum. Anneler yıllardır pazarda önce domates, salata, meyve alırlar, ‘Hiçbir şey yemiyorsan bir elma, armut ye’ fikriyle hareket ederler. Fakat son dönemde ‘Çocuğuma meyve yediremiyorum’ diye isyan eden annelere rastladık. Çocukların beslenme çantalarına meyve koyamıyorlar, evlerde salata ya da bir kabak yemeği yapılamıyor. Baklagiller de pahalandı. Pazarda ürünler tek tek alınıyor, borç yazdırılıyor. Hal böyle olunca beslenme şekli de mecburen değişti.”

Çocukların yüzde 70’i her gün sebze tüketemiyor

Artık sürekli karbonhidratın tüketildiği, tek tip beslenmeye geçildiğini söylüyor Foggo: “Un, bulgur, pirinç, ekmek, makarna mutfakların baş köşesinde. Öyle ki, TÜİK’in en son yayınladığı Türkiye Çocuk Araştırması’na göre 6 aylık ve daha yukarı yaştaki çocuklarda, her gün sebze tüketebilenlerin oranı sadece yüzde 33. Oysa ekmek veya makarna gibi tahıl içeren yiyeceklerde bu oran yüzde 62.4’e çıkıyor. Yetersiz beslenme sonucunda da, bodurluk ve gelişim bozuklukları problemleri yaşayan, sağlıksız bir nesil yetişiyor. Yetişkinlerde ise obezitenin arttığını görüyoruz. Yani aslında yoksulluk en büyük halk sağlığı sorunlarımızdan.”

Asgari ücret açlık sınırına yetmiyor

Peki tüketimdeki bu düşüşün sebepleri ne? Foggo’ya göre açlık sınırı ve asgari ücret arasındaki dengesizlik ve yanlış tarım politikaları bugün evlere meyve-sebzenin de girmemesinin en temel sebepleri. “Türk-İş’e göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı yaklaşık 19 bin TL. Asgari ücretin ise 17 bin 2 TL olduğunu göz önüne alırsak, pazardaki fiyatlarla ailenin mutfağını doldurması mümkün değil. Pazardaki fahiş fiyatların ise en temel sebebi yanlış tarım politikaları. Türkiye bir tarım ülkesi, fakat tarım bitmiş durumda. Bursa’da, İzmir’de, tüm Anadolu’da tarım alanları imara açılıyor, köyden şehre göç ile köyde gençler kalmıyor, çiftçinin ürünü satamadığı için elinde kalıyor. Böylelikle, ürün fiyatları da yükseliyor. En büyük zorluk ise metropollerde. Ulaşım, kira, gıda çok daha pahalı, dolayısıyla kemerler daha çok sıkılıyor.”

Üst kesim de kemerleri sıkıyor

Foggo, "tüketimdeki düşüşü alt gelir grubu mu belirliyor?" sorusuna şu cevabı veriyor: “Bugün gelir grubu dediğimiz kavram çok değişti. Asgariyi geçtik, artık aylık 60 bin TL’lik geliri olan bir aile bile, okul, barınma, ulaşım masrafları derken gıda masraflarına dikkat etmek zorunda kalıyor. Kaldı ki, gıda, giyim, faturalar, ulaşım, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar derken dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 62 bin TL’ye çıktı. Buradan üst gelir grubu dediğimiz kesimin de kemerleri sıkmaya başladığını görebiliriz. Önceden bu gelirle rahatlıkla geçinirken, artık bir kilo havuç alacağına, yarım kilo almayı tercih ediyorlar.”