Hayatı

Merv’de 426/1035 yılında doğan Sem‘ânî, Temîm kabilesinin Sem‘ân koluna mensuptur. el-Ensâb yazarı Sem‘ânî (ö. 562/1166) de aynı aileye mensup olup, onun torunudur. Sem‘ânî, ilk eğitimini Babası Ebû Mansur ve İbn Ebû Heysem et-Türâbî’den aldı. Zehebî’nin ifade ettiğine göre Merv’deki en önemli hocası, “müsnid-i Merv” olarak bilinen Ebû Gânım el-Kurâî’dir. Dolayısıyla onun, eğitiminin ilk dönemlerinden itibaren hadisle meşgul olduğu söylenebilir.

Hanefî mezhebine mensup bir aile ve muhitte doğup eğitimini alan Sem‘ânî, Hanefî mezhebinde yetkin hale gelip akranlarını geçti ve otuzlu yaşlarda bölgesinde müftü olarak anılmaya başladı. 461/1068 yılında hacca doğru çıktığı yolculuğunda önce Nîşâbur’a uğradı ve orada dönemin ünlü âlimi Cüveynî ile görüştü. Ardından aynı yıl Bağdât’a gidip Şâfiî fakihi Ebû İshâk eş-Şîrâzî başta olmak üzere pek çok âlimle tanıştı. Bir meselede Ebû Nasr İbn Sabbâğ’la tartıştığı ve bu münâzarada iyi konuştuğu aktarılır. Henüz Şâfiî mezhebine geçmediğinden Bağdat’ta Hanefî mezhebine mensup biri olarak münâzaralara katıldı.

Sem‘ânî, 461/1068 yılında Bağdât’tan Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı. Ancak yolda bedevîler tarafından esir edildi ve bir müddet, onlara çobanlık yapmak zorunda kaldı. Nihayet kabilenin önde gelenlerinden birinin kızının nikâhı için fakihe ihtiyaç duyuldu ve onu tanıyanlarından biri, Sem‘ânî’nin Horasan fakihi olduğunu söyleyerek nikâhı kıyabileceğini söyledi. Sem‘ânî onlarla Arapça konuşunca mahcup oldular ve ondan özür dilediler. Aynı yıl içinde Mekke’ye gitti ve altı yıl kaldığı Mekke’de Muhaddis Ebü’l-Kâsım ez-Zencânî (ö. 471/1078) başta olmak üzere pek çok âlimin derslerine katıldı. Zencânî ile aralarında mistik ve duygusal bir bağ kuruldu. Bu sevgi bağı vasıtasıyla mensubu olduğu ekolden ayrılıp ehl-i hadis ekolüne intisap etti.

Otuz yıl boyunca kaldığı mezhep ve yöntemi terk ederek memleketine geri döndü ve hicrî 468 yılında geldiği Merv’de Şâfiî mezhebine geçtiğini âlimlerin huzurunda deklare etti. Bunun üzerine hem ailesinden hem de Merv şehrinin ahalisinden sert tepki gördü. Merv’i terk etmesi gerektiğine dair resmî mektuplar aldı ve sonunda memleketini terk edip Tûs şehrine göç etmek zorunda kaldı. Bu vesileyle olayların büyüdüğü ve bir müddet Şâfiîlerin Cuma namazına çıkamadıkları aktarılmıştır. Tus’ta bir müddet kaldıktan sonra Nîşâbur’a giden Sem‘ânî, âlimler ve devlet ricali tarafından iyi karşılandı ve orada Şâfiî medresesinde müderris olarak tayin edildi.

Rivayetleri, hikâyeleri, nükteleri ve şiirleri ezbere bilen Sem‘ânî’nin vaaz ve sohbette yetkin olduğu belirtilmiştir. Bir müddet Nîşâbûr’da kaldıktan sonra 479’da (1086) tekrar memleketi Merv’e geri döndü ve Şâfiîlerin medresesinde ders vermeye başladı. Nizâmülmülk’ün kendisine saygı gösterdiği ve onu akranlarından üstün tuttuğu kaydedilmiştir. Ayrıca bir müddet İsfahan’da kaldığı ve ardından Merv’e geri döndüğü aktarılmıştır.

Sem‘ânî’nin, pek çok alanda eser yazdığı, Kaderiyye/Mu‘tezile’ye karşı yirmi cüz reddiye kaleme aldığı nakledilmiştir. Kardeşi, babalarının mezhebini terk ettiğinden dolayı kendisini tenkit edince “usûlde babamın mezhebini terk etmedim, bilakis Kaderiyye mezhebini terk ettim” demiştir. Bu mektubundan hareketle hicrî V. asırda Merv bölgesindeki Hanefîlerin, baskın şekilde Kaderiyye/Mu‘tezile’ye mensup olduğu anlaşılmaktadır.

Sem‘ânî’nin, Şâfiî mezhebine intisabına dair şöyle bir hikâye aktarılır: Hanefî mezhebine mensup iken Şâfiî mezhebine geçmek ister, fakat bunu yapmakta tereddüt eder. Hacca gider ve Sümeyrâ bölgesine ulaşınca Allah’ı rüyasında görür ve kendisine “Ebü’l-Muzaffer! Bize dön” der. Sem‘ânî uyanınca Allah’ın kendisinin Şâfiî mezhebine geçmesini istediğini anlar ve böylece Şâfiî mezhebine intisap eder.

Sem‘ânî, Nîşâbur’da Nizamiyye medresesinin baş hocası Cüveynî ile görüşür. Cüveynî’nin onun hakkında, “fıkıh bir kıyafet olsaydı Ebü’l-Muzaffer es-Sem‘ânî onun süsü ve nakışı olurdu” dediği aktarılır. Ebû Ali es-Saffar’ın da “onunla münâzara yaptığımda Tabiîn imamlarından biriyle münâzara ettiğimi zannediyordum” der. Saffâr’ın ifadesinden hareketle Sem‘ânî’nin, münâzaralarda çok rivâyet aktardığı söylenebilir.

Sem‘ânî, kelâmcı yönteme karşı olup ehl-i hadis menhecine bağlı biridir. Nitekim kendisi tevile karşı biridir ve Allah’ın sıfatlarının olduğu gibi kabul edilmesi gerektiği düşüncesindir. Sem‘ânî, Şâfiî usûlcülerin baskın şekilde intisap ettiği Eş‘arî ve kelâmî yönteme pek sıcak bakmaz ve eserlerinde bu yöntemi tenkit eder. Dolayısıyla onun, düşünce ve kelâm açısından dönemin Şâfiî usûlcülerinden ziyade Hanbelî-ehl-i hadis çizgisine yakın olduğu söylenebilir.

Sem‘ânî, Rebîülevvel ayının 23’ünde Cuma günü 63 yaşında vefat etmiştir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Kavati‘u’l-Edille fi’l-Usûl: thk. Muhammed Hasan Muhammed, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1418/1999.
  • el-İntisâr li-Ashâbi’l-Hadîs: thk. Muhammed b. Hüseyin, Mektebetü Edvâi’l-Menâr, Suudi Arabistan 1417/1996.
  • Tefsîrü’l-Kur’ân (Kitâbü’t-Tefsîr): thk. Yâsir b. İbrâhîm ve Guneym b. Abbâs, Dâru’l-Vatan, Riyad 1418/1997.
  • el-İstilâm fi’l-Hilâf beyne’l-İmâmeyn eş-Şâfiî ve Ebî Hanîfe.          
  • el-Burhân.           

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu