Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, milligazete.com.tr için kaleme aldığı “Başpapaz Nereye Koşuyor?” başlıklı yazısında, Fener Rum Kilisesi’nin son dönemdeki girişimlerini sert sözlerle eleştirdi. Yaycı, ABD Başkanı ile görüşmeden Ermenistan protokol pozlarına kadar birçok adımı hatırlatarak, bu tavırların Lozan Antlaşması’na aykırı olduğunu vurguladı.

“Patrikhane yalnızca İstanbul’daki Rum azınlığın dini ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlıdır” diyen Yaycı, Fener Rum Kilisesi’nin uluslararası platformlarda Türkiye’yi hedef alan faaliyetlerine tepki gösterdi.

“ABD Başkanı ile görüşmesi Lozan’a aykırıdır”

Yaycı, Başpapaz Bartholomeos’un 15 Eylül’de ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesini hatırlatarak, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden hemen önce, sanki kendini eşitiymiş gibi göstererek ABD Başkanı ile görüşmesi, hem devlet adabına hem de Anayasamıza ve Lozan Antlaşması’na aykırıdır” dedi.

Bartholomeos’un bu görüşmede Türkiye’yi şikâyet ettiğini belirten Yaycı, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir din adamının, kendi devletini yabancı başkanlara şikâyet etmesi kabul edilemez” ifadelerini kullandı.

“Siyasi merkez gibi davranıyor”

Fener Rum Kilisesi’nin bir ibadethane değil, adeta siyasi bir merkez gibi hareket ettiğini söyleyen Yaycı, Ermenistan Cumhurbaşkanı ile yapılan protokol görüşmesinde kullanılan Bizans motifli bayrağa da dikkat çekti. Bu tavırların, Kilise’nin uluslararası statü kazanma ve Vatikanvari bir yapı oluşturma hedefinin göstergesi olduğunu kaydetti.

“Heybeliada Ruhban Okulu çifte standart”

Heybeliada Ruhban Okulu meselesine de değinen Yaycı, Türkiye’deki Rum nüfusunun 2000’in altına düştüğünü hatırlatarak, okulun yeniden açılması halinde dışarıdan öğrenci alınacağını, bunun da Patrikhane’nin “ekümeniklik” iddiasını güçlendireceğini belirtti.

“Türkiye hedef alınıyor”

Yaycı, 6 Kasım 2025’te ABD’de düzenlenecek “Türkiye’de Ekümenik Patrikhane. Neden Yasal Kişilik Kazandırılması Önemlidir?” başlıklı etkinliği hatırlatarak, bunun Lozan Antlaşması’nı aşma girişimi olduğunu ifade etti.

“Fener Rum Ortodoks Kilisesi, dışarıdan aldığı destekle Vatikanvari bir yapı hedefi doğrultusunda rahat durmayacağa benziyor” diyen Yaycı, Türk devletinin bu girişimlere izin vermemesi gerektiğini vurguladı.

“Uyan Türk milleti”

Sonuç bölümünde Yaycı, “Lozan’a göre Patrikhane, yalnızca İstanbul’daki Rum cemaatinin dini ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlıdır. Bugün ise karşımızda siyasi demeçler veren, yabancı devletlerle protokol pozları veren, Türkiye’yi şikâyet eden ve ekümeniklik iddiasıyla hareket eden bir Başpapaz vardır. Bu tabloya karşı milletimizin uyanık olması gerekir” ifadelerini kullandı.

Yaycı'nın yazısının tamamı şu şekilde;

Fener Rum Kilisesi Başpapazı, 15 Eylül’de yani Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın ABD ziyaretinden hemen önce Amerika Birleşik Devletleri’ne sanki bir devlet başkanıymış gibi sözde resmi ziyarette bulundu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden hemen önce, sanki ondan önce davranmak ve kendini eşitiymiş gibi göstermek istercesine ABD Başkanı ile görüşmesi son derece protokole ve devlet adabına aykırı olduğu gibi, Anayasamıza ve Lozan Antlaşmasına aykırı olmuştur.

Papaz Bartholomeos’un Trump ile görüşmesinde bırakınız Türkiye lehinde bir iki kelam etmesini, bir Türk vatandaşı olmasına ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı bir dini kurumun başında bulunmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’ni şikâyet etmesi yenilir, yutulur cinsten değildir.

Papazın, Trump ile görüşmesine ilişkin bilgileri Yunan Kathimerini Gazetesinin İngilizce nüshasında [1] yazılanları Türkçesi şöyle;

“(sözde) Ekümenik Patrik Bartholomeos, Pazartesi günü Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmede, çevre savunuculuğu nedeniyle onurlandırılacağı ABD resmi ziyareti kapsamında, Patrikhane’nin tüm endişelerini, özellikle de ekümenik rolünün korunmasını ve dini özgürlüklerin önemini ele aldı.”

“Ayrıca, Heybeliada Ruhban Okulu, Türkiye ve Orta Doğu’daki Hristiyanların durumu, Ukrayna ve devam eden dinler arası diyalog ve Papa XIV. Leo’nun bu yıl İznik Birinci Ekümenik Konseyi’nin 1700. yıldönümünü kutlamak üzere Türkiye’ye yapacağı ziyaret de ele alındı.”

“Haberlere göre Trump, maiyetinden Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğünde Heybeliada konusunu gündeme getirmek üzere bir bilgilendirme notu hazırlamalarını istedi…”

Hac ek kayıt başvuruları bugün sona eriyor
Hac ek kayıt başvuruları bugün sona eriyor
İçeriği Görüntüle

“… (sözde) Ekümenik Patrik, görüşmenin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada,”

“Geçen yıldan bu yana, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın girişimiyle Patrikhane ile Türk hükümeti arasında Heybeliada Ruhban Okulu konusunda bir diyalog başladı” dedi ve ilahiyat okulu konusunu ayrıntılarıyla anlattı.”

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı’nı Heybeliada’yı ziyaret edip Patrikhane’nin ilgili yetkilileriyle görüşmesi için görevlendirdi. Böylece Kilise ile Ankara arasında bir diyalog başladı ve bu diyaloğu mümkün olduğunca hızlandırmak istiyoruz, böylece Eylül 2026’da ilk öğrencileri kabul edebileceğiz.”

Bakın yahu şu söylediklerine;

• Ekümenikmiş, yani dünyadaki tüm Ortodoks Hristiyanların evrensel halifesiymiş… ve de Türkiye Cumhuriyeti’nin yetki sınırlarının dışındaymış!

• Türkiye’de Hristiyanlar sıkıntılar, zorluklar, sıkıntılar, zulümler (hatta İngilizce çarmıha gerilmede duyulan zulüm hissini ifade eden “persecution” kelimesini kullanıyor) yaşıyormuş… (Halbuki esas zulüm Türkiye’de değil, Batı Trakya’dadır. Orada Türk azınlığın seçtiği müftüler hapse atılmakta, Türk okulları kapatılmakta, temel haklar gasp edilmektedir. Ama Başpapaz ve destekçileri bu konulara tek kelime etmemektedir.)

• Buna rağmen, tarihi misyonlarını yerine getirmeye çalışıyormuş,,,

• İznik’te Papa ile İznik Konsilinin toplanmasının 1700’ncü yıldönümü ayini yapacaklarmış, zorluk çıkarılmamasının önlenmesini talep ediyormuş… Kendisi de bu sözlerle Vatikan Devlet Başkanı Papa ile eşit statüde imiş havasını veriyor ( Bu ayinin asıl amacının yabancı basında “Haçlı Ruhunun Yeniden Doğuşu” ve “Yeniden Doğu Roma” olarak yazıldığını da hatırlatmak isterim).

• Heybeliada Ruhban Okulunun açılması için Trump baskı yapmalıymış (ki Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde Trump ilk olarak basının önünde bu konuyu gündeme getirdi)

VE BU PAPAZ TÜRKİYE’Yİ ŞİKAYET EDERKEN; TÜRKİYE’YE BASKI YAPILMASINI İSTERKEN, BU GÖRÜŞMEDE, İSRAİL’İN GAZZE’DE YAPTIĞI SOYKIRIM HAKKINDA TEK BİR KELİME ETMEDİ, İSRAİL’E BASKI YAPILMASINI İSTEMEDİ!

Bu durumun kendisi bile aslında kimin adına konuştuğunu, kime hizmet ettiğini ve hangi siyasi akılla hareket ettiğini ortaya koymaktadır. Türk milletini ABD başkanına şikâyet eden bu kişi, söz konusu olduğunda İsrail’in vahşi soykırımını görmezden gelebiliyor.

Buna rağmen Trump, Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada “Dinimize sahip çıkalım, Hristiyanlığa sahip çıkalım, dünyada en çok zulüm gören din Hristiyanlıktır” diyerek Başpapazın söylemlerini kendi politik diline uyarladı.

Yetmezmiş gibi Papaz 25 Eylül’de New York’ta Ermenistan Cumhurbaşkanı ile görüştü. Hem de bir devlet başkanı gibi, Türk bayrağı falan yok, yerine masaya Bizans motifli sözde Doğu Roma bayrağını sözde Ekümenik Patriklik Bayrağı olarak Ermenistan bayrağının yanına koyarak!

Türkiye Cumhuriyeti’nde bir din adamının, dini sıfatını aşarak siyaset sahnesine çıkmaya kalkışması, Lozan Antlaşması’na, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ve devletimizin hukuk sistemine açıkça meydan okumaktır. Fener Rum Kilisesi’nin bir “ibadethane” değil, adeta bir “siyasi merkez” gibi davranması, bu topraklarda neye niyetlendiğini gözler önüne sermektedir.

Başpapazın diğer haddini aşan girişimleri de bununla sınırlı değildir. Batı Trakya’da Türk okulları kapatılırken, Türkiye’den Ruhban Okulu talep edebilmesi başlı başına çifte standarttır. Aynı şekilde Gökçeada ve Bozcaada’nın Yunanistan ile birleşmesini çağrıştıran Pan-İmroz konferanslarını düzenleyebilmesi, Yunan Devleti’nin ona özel uçak tahsis etmesi ve uluslararası platformlarda Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısına adeta bir devlet Başkanı gibi çıkartılması, bu tabloyu tamamlamaktadır.

Şimdi soruyorum;

Bir diyanet işleri başkanı çıksa ve “ben halifeyim” dese doğal olarak ayağa kalkacak olan ey Atatürkçüler, niye sesiniz çıkmıyor? Bu laikliğin ihlali ve hatta iğfali değil midir?

HEYBELİADA RUHBAN OKULU KONUSUNA GELİNCE…

Bu noktada Emekli Büyükelçi Sayın Tugay ULUÇEVİK’in çok önemli tespitleri vardır. Şöyle demektedir;

“Günümüzde Türkiye’deki Rum azınlık nüfusunun 2000’in altına düştüğü yolundaki bilgileri de göz önünde tutmak icap eder.

Mektep açıldığı takdirde Türkiye’deki Azınlık mensuplarından yeterli öğrenci bulmak mümkün olamayacağı için Okul Yönetimi dışarıdan öğrenci almaya başlayacaktır. Böylece okul Türkiye’nin Ortodoks din adamı yetiştiren bir Yüksek Okul niteliğini yitirecek ve uluslararası, evrensel, eski tabirle “cihanşümul” bir hüviyete bürünecektir.

Dünyanın çeşitli ülkelerindeki Ortodokslardan oluşan bir öğrenci kadrosu ortaya çıkacaktır.

Bu da Patrikhane’nin ve Patrik’in “ekümeniklik” iddiasını sahada takviye eden somut bir vasıta olacaktır.

Böyle bir gelişme, zamanla, Devletimizi bu defa uluslararası camiadaki belirli aktörlerin Fener Rum Patriği’nin Türk vatandaşı olması şartının kaldırılması yönündeki baskılarına maruz bırakabilecektir.

Neticede Katolik alemin dini Lideri Papa gibi ortaya çeşitli ülkelerden gelen “ekümenik” Patrik çıkacaktır. Bu da daha ileri vadede uluslararası camiada “Vatikan” benzeri bir siyasî yapının yaratılması için müsait konjonktürün kollanması hevesini kamçılayabilecektir.”

İşte, Fener Rum Ortodoks Kilisesi, dışarıdan aldığı destekle, Vatikanvari bir yapı hedefi doğrultusunda rahat durmayacağa benziyor.

Aşağıdaki Afiş 6 Kasım 2025'te ABD'da düzenlenecek olan "Türkiye’de Ekümenik Patrikhane. Neden Yasal Kişilik Kazandırılması Önemlidir?'" konulu bir etkinliğin ilanıdır. Washington’da düzenlenecek bu etkinlikte ener Rum Ortodoks Kilisesi'nin Türkiye’de tüzel kişilik kazanması gerektiği savunuluyor.

Uluslararası bir statü diğer bir deyişle “ekümeniklik” kazanmak istiyor.

Oysa Kilise halihazırda Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir dini kuruluştur. Ve Lozan Antlaşması ile yalnızca İstanbul’daki Rum Ortodoks cemaatinin dini ihtiyaçlarını karşılayan bir kurum olarak tanımlanmıştır.

Fener Rum Ortodoks Kilisesi’nin Türkiye toprakları dışında bir faaliyette bulunması Türkiye’yi ilgilendirir. Kilise’nin bu yaptığı hem Lozan Antlaşması’nda yasaklanan siyasi faaliyetler kapsamına girmekte hem de Türkiye’nin devlet olarak izlediği dış politikayı zorlayan zor durumda bırakacak bir adımdır.

Kilise, sıradan bir kilisenin hak ve yetkileriyle sadece Ortodoks Rum azınlığın dini ihtiyaçlarını yerine getirmesi için Türkiye topraklarında kalmasına izin verilen ve Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve hukuk sistemine tabi bir Türk kurumudur.

Bu sebeple Fener Rum Ortodoks Kilisesi'nin bu toplantıyı düzenlemesi ve temsilcilerinin katılımı önlenmelidir. Hatta bu toplantının yapılmaması sağlanmalıdır.

Netice olarak, Fener Rum Kilisesi’nin bugün sergilediği tavır, Lozan Antlaşması’nın Türkiye’ye tanıdığı çerçeveyi aşma çabasıdır. Lozan’a göre Patrikhane, İstanbul’daki Rum cemaatinin dini ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı bir yapıdır. Ancak bugün kendisini uluslararası siyasetin aktörü gibi konumlandırmaya çalışan bir Başpapazla karşı karşıyayız. Siyasi demeçler, yabancı devletlerle görüşmeler, Ermenistan ile protokol görüntüleri, Ukrayna Barış Görüşmelerine Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan FİDAN’ın karşısında oturarak katılmalar, ABD Başkanlarına Türkiye’yi şikâyet etmeler, ekümeniklik iddiaları, hepsi bir araya geldiğinde ortada dinî değil siyasi bir yapı ve hedef olduğu açıktır.

UYAN TÜRK MİLLETİ!