Türkiye, son yıllarda çok kıymetli şeylere tanıklık etti, şahit oldu. Türkiye halkıda her yeni gün yeni şeyleri gözlemliyor, yaşıyor.

Bunlardan en önemli olanlardan birisi de, düşünen bir toplum kadar, samimiyettir. O kadar kıymetli bir hal aldı ki; siyasiler dahi bağırmadan konuşmayı, hakaret etmeden anlatmayı öğrenmeyi başardı. Belki biraz mecburi bir öğrenim oldu ancak yinede oldukça kıymetli.

Vatandaşın düşünce yetisini kazanmaya başladığı bugünlerde, iktidar seçim hazırlıklarını hızlandırıyor. Tam da bu süreçte sayın Emin Çölaşan, köşesinde bir yazı kaleme almış. Samimi bulmadığım ve üstelik zorlama bir ilişkilendirme ile düşünme yetisini kaybetmiş bir insanın, kalemini bir masada bıraktığını hissettiren bir yazı gözlemledim.

Yaşamasını istediğimiz gazetecilik adına üzüldüm.

Yoksa, Çölaşan bilmiyor muydu; Erbakan'ın temelini attığı sanayi hamlesinin ardından, temeli meclise getirerek hayalperest diyen Erzincan Senatörü Niyazi Ünsal'ın, daha sonra Kayseri'ye taşınacak olan TAKSAN için, "cenazemi çiğnemeden bu tesisleri sökemezsiniz" diye feryat ettiğini...

Yoksa, Çölaşan bilmiyor muydu; Batı'ya gitmek yerine Libya'ya giden Erbakan'ın, özellikle Kaddafi'yi de barış politikasına dahil ederek, diplomatik kazanımlar elde ettiğini...

Gayet tabi, Çölaşan'da iyi biliyor. Ancak o istiyor ki, iktidar partisinin temelini attığı bir baraj üzerinden Milli Görüş'e selam edeyim. Ne hikmetse, onunla da yetinmiyor ve konuyu din sömürüsü ile tamamlıyor.

Sayın Çölaşan ve onun gibi yaşayanların, tarihi bilmediklerini ya da araştırma yetilerini kaybettiklerini düşünmüyorum. O nedenle, yapılan veya yapılmakta olan barajların çizelgesinin, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'ndeki sınırlarla örtüştüğünü görmek yerine, birbirini tanıyan ve barışan bir topluma kelam edilmesinin akılla tarif edilebilir bir tarafı bulunmuyor.

Önemli husus...

Bazı insanların, bazı insanlardan zaman zaman ders niteliğinde bir şeyler edinmesi gerekiyor. Örneğin, "birbirimizi yıpratmaktan başka bir şey yapmamışız" özeleştirisinde bulunabilen Ertuğrul Özkök'ten, bir şeyler öğrenebilmeli, bazı insanlar.

Sonuç olarak;

Birilerinin dini sömürdüğü ya da aracı kıldığı doğru, hatta birilerinin de, o sömürücülere karşı Müslümanlara ve İslam'a saldırdığı da doğru. Ama onlar, o kurduğu hayalleri hayata geçirenler değil, menfi duygularla yaşayanların ta kendileridir.

Unutulmamalıdır ki; kalemini bir masada unutan ya da bırakanlar, sadece hafızasını kaybetmiş değil araştırma yetisini de bir boşluğa teslim etmiş olabilirler.