Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Saydam, Saadet Parti Genel Merkezi'nde basın açıklaması düzenledi.
“2026 Bütçesi Milletin Değil, Faizin Bütçesidir”
“İktidar mensuplarının da içinde bulunduğu bir avuç mutlu azınlığı çıkarırsak, millet olarak büyük ekonomik sıkıntılarla mücadele ediyoruz. Her yeni başlangıçta bu mücadelenin dozu azalsın artık diye beklerken maalesef azalmadığı gibi her geçen gün daha da derinleşmektedir. Evet, ciddi bir ekonomik buhranın içerisindeyiz. 23 yıllık bir iktidar var. Milletimiz üzerinde planlı ve programlı olarak iyi bir toplum mühendisliği uygulandı. O kadar profesyonel uygulandı ki; bir korku iklimi ve öğretilmiş çaresizlik oluşturuldu. Ekonomik ve sosyal problemler olmasına rağmen oluşturulan ortam ve öğretilmiş çaresizlikten dolayı kimsenin sesi çıkmıyor. Çıkamıyor.
Mecliste 2026 yılı bütçesi görüşüldü bitti. Kanunlaştı. Her zaman olduğu gibi, bir Ak Parti klasiği olarak bütçe yine açık. Ayrıca istikrarsız ve orantısız büyüyen korkunç bir faiz ödemesi var. 19 trilyonluk bütçenin 2 trilyon 700 milyarı zaten baştan açık ve açık olan kısım kadar, yani 2 trilyon 700 milyar da faiz ödeyeceğiz.
Açıkçası bu açık olan kısım yeniden borçlanılacak ve önceki dönem alınan borçların faizi için ödenecek. Ve bu bütçenin büyük bir kısmı halktan alınan vergilerden, cezalardan elde edilecek.”
“Bütün beceriksizliklerinin faturasını milletimizin sırtına yüklüyorlar”
“Bu yapılan bütçe ile iktidarın; milletimizin alım gücünü artırmak, ülkemizin huzurunu, mutluluğunu ve refahını artırmak gibi bir derdinin olduğunu görmüyoruz. Peki, ne görüyoruz? Yine her zaman ki gibi iktidarını ayakta tutabilmek için türlü entrikalarla, türlü algılarla vatandaşı oyalayıp, bütün beceriksizliklerinin faturasını milletimizin sırtına yüklemenin ve bunu meşrulaştırmanın çabası ve gayreti içerisinde olduklarını görüyoruz. Gerçekten milletten yana bir iktidar olsalardı; ceza, vergi, zam ve küresel egemenler adına gösterdikleri bu denli performansı, yahu bunca zenginliğe sahip bir ülke olmamıza rağmen bu kaynakları vatandaşlarımızın hizmetine neden sunamıyoruz?, vatandaşımız neden mutlu değil, gençler neden umutsuz, köyler neden boşalıyor, yıllardır neden et ve hayvan ithalatı yapıyoruz, neden hububat veya başka gıda ve sanayi ürünlerini ithal ediyoruz diye kafa yorsalardı inanın bu ülkenin çözülmeyecek, çözülemeyecek hiçbir problemi kalmazdı. Hepsi çözülebilirdi.”
“Doğum oranlarının arkasındaki gerçek sebep ekonomik çıkmazdır”
“İkide bir doğum oranlarının düştüğünden dem vuruyorlar? Sanki buraya kendileri getirmemiş, uzaydan birileri gelmiş güzelim ülkemizi tarumar etmiş gitmiş tarzında açıklamalar yapıyorlar. Ey iktidar sahipleri hiç düşündünüz mü? Neden bu hale geldi bu ülke? Gençler neden evlenmiyor? Neden evlenemiyor? Doğum oranları neden düşmüş? Hiç araştırıyor musunuz sebeplerini? Bütün mesele kadın ve erkeğin izin günü mü? Bula bula bunu mu buldunuz? Helal olsun size. Güzel tespit. Doğum oranlarının düşmesinde bütün sorun doğum yapan kadının eşinin 5 gün eksik izin kullanması mı? Milletle dalga geçecek başka bir mesele bulamadınız mı?
Bu meselenin arkasında ekonomik meseleler olduğunu düşünmüyor musunuz? Yarış atına çevirdiğiniz çocuklarımızı, ailelerini ve neticesinde evlenmek yerine, kariyer planlaması yapan gençlerimizin nasıl yuva kurmasını ve 3-4 çocuk sahibi olmasını bekliyorsunuz?
Ne adalet sistemi, ne eğitim sistemi, ne ekonomi? Sokaklar güvensiz, insanlar güvensiz. Siyaset kurumu güvensiz. Bu insanlar sizin neyinize güvensin de evlensin. Çocuk yapmayı düşünsün. Kendi geleceğini güvenceye alamamış ki, bu güvensiz ortamda çocuk dünyaya getirsin.”
“Bir evin ayakta kalabilmesi için artık iki-üç kişinin çalışması gerekiyor”
“Öyle bir ekonomik düzen meydana getirdiniz ki? Sizden önce evin babası, aile reisi; tek başına evini geçindirebiliyordu, çocuklarını okutuyordu. Kooperatif ödeyip evini alabiliyordu. Emekli oluyor ve emekli maaşıyla da rahatlıkla geçinebiliyordu. Şimdi hangi aile babası bunları rahatlıkla sağlayabiliyor? Sadece buradan ölçsek bile 20 yılda en az %50 halkın ekmeğini küçültmüşsünüz. Başarı ise bununla övünebilirsiniz.
Bugün bir aile babası tek başına kirayı ödese, çocukların eğitimi açıkta kalıyor. Eğitime harcasa market, pazar ihtiyacı açıkta kalıyor. Giyim, sağlık, seyahat harcamalarını katmıyoruz bile. Ev sahibi olması zaten imkânsız.
Hele emekli olması en büyük kâbusu. Verdiğiniz emekli maaşıyla artık hayatta kalmak bile mucize haline gelmiş. 70 – 80 yaşında torunlarıyla zaman geçirmesi gerekirken çalışmak zorunda kalan emeklileri görüyoruz.
Bir evin en asgari düzeyde yaşayabilmesi için evden en az iki veya üç kişinin çalışması gerekiyor. Bütün aile fertlerini çalışmak zorunda bıraktığınız için dağılan aileden ne bekliyorsunuz Allah aşkına?
Meselenin özüne dönmeyi düşünmüyorsunuz değil mi? Çünkü derdiniz üzüm yemek değil. Hiç de olmadı zaten. Bağcının yanında durur gibi yapıp, hep bağcıya vurdunuz. Bağcının mecali kalmadı, bağ da talan olup gidiyor.”
“Üniversiteler gençler için umut değil, hayal kırıklığı üretiyor”
“Şu anda ekonomik olarak sessiz bir çığlık var. Çok acı bir çığlık. İktidar farklı frekans aralığında bulunduğu için bu çığlığı duymuyor. Ülkedeki basının büyük bir kısmı, STK’ların, odaların büyük bir kısmı da yine aynı şekilde frekansı algılamadıkları için bu çığlığı duymuyorlar. Farklı dünyaların insanları haline geldiler.
Bu ülkenin geleceği olan gençler için hiçbir hazırlık yapılmadı. Üniversitesiz il kalmadı diye övünülen üniversiteler bile, gençlik için umut değil “hayal kırıklığı” üretiyor. Bunalım üretiyor. Gençlerimiz; başlangıcında umut olarak gördükleri bu yapıları, 4 yıl sonra, 5 yıl sonra bir işe yaramadığını görüp büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaşıyorlar. Geleceğe dair bütün umutlarını yitirmiş oluyorlar. Var mı yeni bütçenizde gençlerimize iş ve gelecek hayali kurmakla ilgili ayırdığınız bir bütçe? Yok değil mi? Yok, hiç olmadı zaten. Çünkü böyle bir derdiniz de olmadı.
İnsanımızın; yıllarca çalışıp hayalini kurdukları emeklilik, bu iktidar tarafından bir kâbus haline getirildi. Emekli olan insanlar, iş aramak zorunda bırakılıyor. Orada da önlerine çıkıp, çeşitli zorluklar çıkarılarak çalışmasına izin verilmiyor. Yahu sizde hiç insaf yok mu? Hiç mi acıma duygunuz kalmadı? Emekli maaşı diye verdiğiniz paranın bir iş görmediğinin farkında değil misiniz? Etrafınızda hiç emekli yok mu? Nasıl bakabiliyorsunuz yüzlerine. Utanmıyor musunuz diye gereksiz bir soruyu sormayacağım. Onun cevabını aldık.”
“Her şeyi dışarıya bağımlı olan bir ülkenin ekonomisi ayakta kalamaz.”
“Şimdi asıl sessiz bir çığlığı daha ifade etmek istiyorum. Şu anda sanayicimiz, imalatçılarımız, üreticilerimiz büyük bir sıkıntıyla karşı karşıyalar. Zaten 23 yıl boyunca iktidarınızda; üretimle ilgili bir derdiniz olmadı. Üretelim, ihraç edelim, ülke kalkınsın, gençlerimiz iş bulsun gibi derdiniz hiç olmadı. İthalatla yatıp ithalatla kalktınız.
Yerli ve Milli kavramını paravan yapıp, bu paravanın arkasında ithal edilecek ne varsa ülkeye getirdiniz. Demir ithal, kömür ithal, yatırımcı ithal, müteahhit ithal, petrol ithal, et ithal, hububat ithal.
Yahu Milli Takım Teknik Direktörü bile ithal olan bir ülkede yaşıyoruz. Her şeyi dışarıya bağımlı olan bir ülkenin ekonomisinin düzgün olabilmesi mümkün mü? Tabi ki mümkün değil ve topyekûn hepimiz iliklerimize kadar hissediyoruz.
Bir taraftan sıkı para politikası uygulanıyor. Piyasada müthiş bir nakit darlığı var.
23 yıldır üretip kazanmak yerine, güya uygun vadede uygun maliyetle para bulduğunuzu söyleyip bugüne kadar getirdiniz.
Bu artık böyle gidemez oldu. Ödediğiniz faizler anaparayı geçer oldu. Hakkından gelemediniz enflasyon patladı. Bunu baskılamak adına kurları baskılıyorsunuz. Mevcut kurlar sebebiyle sanayicilerimiz ihracat yapamaz oldu.
Diğer taraftan bunların etkisiyle konkordato sayılarında müthiş bir artış yaşanıyor. Bu da piyasada güven bunalımına sebep oluyor. Ticaret iyice daraldı.
Bir de bunlar yetmezmiş gibi maliye birkaç gün geçse, az bir borç bile olsa, banka hesaplarına bloke koyup tüm sistemi kilitliyor.
Ne yapmak istiyorsunuz Allah aşkına? Nereye varmak istiyorsunuz? Ülkedeki üretimi, imalatı tamamen mi bitirmek istiyorsunuz?
Zaten uyguladığınız faiz politikaları olsun, mevzuat değişiklikleri olsun, muhasebe zorlukları olsun, eğitim politikaları ve neticesinde ara eleman veya kalifiye eleman bulmaktaki çekilen zorluklar olsun, üstü kapalı olarak yapmayın bu işleri diyorsunuz da anlamayanlar için daha mı açıkça ifade etmek istiyorsunuz? Bu tavır, bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.”
“27 yıl çalışan asgari ücretli iktidar milletvekilinin kolundaki saati bile alamıyor”
“Dün itibari ile asgari ücret belli oldu. Sözün bittiği yerdeyiz. Uygun görülen maaşı; ne çay simit hesabı, ne zeytin ekmek hesabı, ne dolar kıyası, ne altın kıyası hiçbir şey izah edecek durumda değil.
Ama biz kol saati hesabıyla anlatmak istiyoruz. Biliyorsunuz bu hafta bir iktidar milletvekilinin kolundaki saat Türkiye’nin gündemi oldu. Bu iktidar milletvekilinin kolundaki 9 milyonluk saati bir asgari ücretlinin alabilmesi için yemeden, içmeden, tek kuruş harcamadan 27 yıl, gün değil, hafta değil, ay değil tam 27 yıl çalışması gerekiyor. Bu asgari ücret Türkiye’de ekonomik bir sorun olmaktan çıkıp ahlaki bir sorun haline gelmiştir. Bu asgari ücret ekonomik bir gösterge değil bu iktidarın halktan, emekçiden, emekliden, asgari ücretliden nasıl koptuğunun açık göstergesidir.
23 yıllık yanlışın faturası, önlenemeyen enflasyonun faturası, ödenmek üzere asgari ücretlinin önüne konmuştur. Bunun başka bir izahı yok. En düşük kiranın 15 bin lira olduğu bir ülkede; belirlenen 28.bin lira asgari ücret için fazla yorum yapmaya gerek yok.
Başlamadan bitmiş. Cumhuriyet tarihinde ilk kez daha belirlenirken asgari ücret açlık sınırının altında kaldı. En azından geçtiğimiz yıllarda asgari ücret zammı, Nisan ayına kadar dayanabiliyordu. 3-4 ay kısmen de olsa rahatlatmış hissi veriyordu. Şimdi ocak ayı girmeden erimiş bitmiş zaten. İstedikleri kadar tevil getirsinler, istedikleri kadar kıyas yapsınlar. 28 bin liranın ne yapıp ne yapmayacağı ortadadır. Bu ücret iktidarın yılsonu karnesidir.
Geçmişten günümüze hep söyledik, yine söylüyoruz. Üzerine basa basa söylüyoruz. Asgari ücret üzerindeki vergi ve SGK yükünü kaldırın. Brüt maaş üzerinden konuşalım. İşveren verirken aynı parayı versin brüt olarak versin.
Verilen para da ücretlinin yüzünü güldürsün. Asgari ücret konuşuluyor. Çıkan rakam ne işvereni memnun ediyor ne de çalışanı. Veren de zorlanıyor, alan da. Ama iktidar her halükarda karlı çıkıyor.”
“Ülkenin imkânları var, adil dağıtım yok.”
“Konuşmaya başladınız mı mangalda kül bırakmıyorsunuz. Büyük büyük rakamlar veriyorsunuz. Ekonomik olarak bunların millete neden bir faydası yok? Seçim zamanlarında konuşurken; milyar m3 doğalgazdan, milyar varil petrolden, milyar kWs elektrikten bahsediyorsunuz. Dünyada bilmem kaçıncı, Avrupa’nın en büyüğü, Ortadoğu’da tek gibi ifadeler kullanıyorsunuz. Bunlar neden milletin cebine yansımıyor? Ne işe yarıyor bu bulduğunuz petroller, gazlar. Yapılan güneş enerji santralleri, barajlar, rüzgâr tribünleri. Neden faturalara, pompalara yansımıyor? Faydası olmayacaksa neden anlatıp duruyorsunuz? Sürekli dillendirdiğiniz vatan millet Sakarya edebiyatını, bir sefer de gerçekten yerine getirin. Bir sefer olsun milletten yana olun. Vatandaştan yana olun. Değerli vatandaşlarım, şunu bilin ki; ülkemizin yeraltı, yerüstü, coğrafi konumu, iklimi ve işgücü olarak, o kadar çok imkânı var ki. Ama bu imkânlar içerisinde küçük bir mutlu azınlık dışında hepimizi süründürüyorlar. Bu durumdan çıkmamız gerekir. Bu imkânların adil bir şekilde dağıtılması, bir bütün olarak hepimizin huzur ve refah içerisinde yaşaması gerekir.”
“Ahlakı öncelemeden hiçbir problem çözülemez”
“Bu gemi bu yükü çekemez, çekmemeli. Bu kaptanla bu denizler aşılamaz. Gelin hep beraber bu gidişe dur diyelim ve bu kaptanı bu iktidarı değiştirelim.
Öncelikli ve en büyük problemimiz ahlak. Her alanda ahlakı öncelemeliyiz. Son bir ayda ortaya saçılanlar bile ülkemiz açısından, geleceğimiz açısından fecaat. Bunu çözemezsek hiçbir problemi çözemeyiz. Ahlakı öncelemeyen hangi iktidar gelirse gelsin hiçbir problemi çözemeyecektir.”
“Güven, güvenlik ve üretim olmadan refah olmaz.”
“Güveni tesis etmeliyiz. Öncelikle de siyasete olan güveni tekrar tesis etmeliyiz. Dün dündür siyaset anlayışını ortadan kaldıracak adımlar atmak zorundayız. Güvenliği de tesis etmeliyiz. Sokaklarımız güvenli olmalı, gıda güvenli olmalı, malımız, canımız, çocuğumuz, ailemiz, paramız güvende olmalı. Geleceğe güvenle bakabilmeliyiz. Üretimi artırmalıyız. Her alanda. Sanayi, Tarım, Teknoloji, ülkenin ihtiyacı neyse en azami düzeyde kendi imkânlarımızla çözmeliyiz. Ekonomi ancak böyle düzelir, enflasyon ancak böyle düşer, alım gücü artar ve asgari ücret diye belirlediğiniz rakam; hem adam gibi bir rakam olur hem de alım gücü artar ve vatandaşın yarasına merhem olur.
Bütün bunları ancak biz yaparız, Milli Görüş yapar, Saadet Partisi yapar. Allah’ın izniyle bugüne kadar 56 yıllık siyasi tarihimizde ne vatandaşımızı kandırdık ne de kandırıldık. Her alanda adaleti tesis edeceğiz. Gelir adaletsizliği başta olmak üzere tüm adaletsizlikleri ortadan kaldıracağız. Vatandaşın sırtında gezen değil, vatandaşı sırtında gezdiren bir iktidar olacağız. Kısa süreli de olsa hem yerelde hem genelde olan iktidar dönemlerimiz bunun ispatıdır. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır. Rabbim hepimizin yardımcısı olsun. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. Allaha emanet olun.”



