Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı İbrahim Yıldız basın açıklaması gerçekleştirdi.
Yıldız şunları dile getirdi:
Geride bıraktığımız bir ay, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve kamuoyunun gündeminin oldukça yoğun olduğu, birçok önemli düzenlemenin peş peşe geldiği bir dönem oldu.
10. Yargı Paketi, Maden Kanunu’ndaki değişiklikler, İklim Kanunu ve son olarak da belediye başkanlarına yönelik gözaltı ve tutuklamalar...
Tüm bu gelişmeler, adeta iç içe geçmiş bir gündem olarak milletimizin önünde cereyan etti.
10. YARGI PAKETİ
4 Haziran 2025 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan ve 7550 sayılı Kanun'la yürürlüğe giren 10. Yargı Paketi, bazı teknik yenilikler içerse de köklü sorunlara çözüm olmaktan uzaktır.
Denetimli serbestlik sürelerinde yapılan değişiklikler, mükerrirlere özgü infaz rejimi ile bazı suçlar için öngörülen ceza miktarlarının arttırılması yalnızca istatistikleri düzeltmeye yönelik olup, ceza infaz sistemindeki temel adaletsizlikleri gidermemektedir.
8.07.2005 tarihi yani bugünün güncel dosya sayıları incelendiğinde ceza mahkemeleri 2.125.837, hukuk mahkemeleri 2.837.448, idari yargı 305.974, Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma dosya sayısı 5. 989.376, icra dairelerinin dosyası 23.971.591.
Toplamda 35 milyonu aşan bir dosya yükü ile karşı karşıya olduğumuz bir süreçte onuncu yargı paketi maalesef ne dosya yükünün azaltılmasına ne hedef sürelerin tutturulmasına çözüm olamamıştır.
Sonuç olarak bu paket, göstermelik reformlar zincirine bir halka daha eklemiş; yapısal reform beklentisini karşılamamıştır.
MADEN KANUNU DEĞİŞİKLİĞİ
21 Haziran 2025 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen değişikliklerle Maden Kanunu'nda köklü düzenlemelere gidilmiştir.
Ancak bu değişiklikler, çevresel etkileri, hukuki sakıncaları ve toplumsal zararları göz ardı eden bir anlayışla hazırlanmıştır.
“Zeytinin anavatanı sayılan ve genetik çeşitliliği bakımından eşsiz olan Anadolu topraklarında, bu eşsiz mirasın madencilik uğruna yok edilmesi kabul edilemez bir kıyım, tarihimize, kültürümüze ve geleceğimize karşı işlenmiş bir suçtur.
Bu kıyım, yalnızca ağaçlara değil, halkın iradesine, tarıma ve toprağın bereketine karşı da yapılmış bir saldırıdır.
Stratejik bir değerimizden faydalanalım derken başka stratejik bir değerimiz yok edilmemeli feda edilmemelidir.
Bu kanun, ekolojik dengeyi yok saymakta, kamusal fayda adına özel sermayeye sınırsız imtiyaz tanımaktadır.
Madencilik faaliyetlerinin çevreye ve topluma etkisi değerlendirilmeksizin teşvik edilmesi; doğal mirasın tahribine neden olmaktadır.
Öncelikle ÇED sürecinin zayıflatılması ruhsat ve teşvik uygulamalarının merkeze alınması mülkiyet ve kamu yararının göz ardı edilmesi sektör ve yasal altyapıya ilişkin SORUNLAR giderilmeden idari kolaylıklarla yatırımları hızlandırmaya odaklanması uzun vadede çok ciddi SORUNLAR meydana getirecektir yine hukuki açıdan oluşturulması Düşünülen kurul ve yetkileri düşünüldüğünde yargısal denetimlerin devre dışı bırakılma ihtimali güçlenmektedir
İKLİM KANUNU
Türkiye’nin ilk "İklim Kanunu", 3 Temmuz 2025 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir.
Ancak bu kanun; Türkiye'nin özgün iklim ihtiyaçlarını yansıtmamakta, batıdan alınmış şablonların çeviri versiyonu olmaktan öteye geçememektedir.
Ülkemiz, kirletici olmayan bir ülke olmasına rağmen, gelişmiş ülkelerin sanayi sorumluluğunun bedelini ödemeye zorlanmaktadır.
İklim politikaları, gerçekçi, adil ve milli menfaatleri önceleyen bir yaklaşımla yeniden şekillendirilmelidir.
Kanunun bütün maddeleri ile ilgili bağımsızlık, insan etkisi, çiftçinin, köylünün, sanayicilerin kısacası bütün toplum kesimlerini etkileyeceği kesindir ancak ben sadece madde 4 ile ilgili bir detayı burada paylaşmak istiyorum.
Bu maddeyle birlikte Başkanlığa çok geniş ve sinirsiz denetim, veri toplama ve piyasayı şekillendirme yetkileri verilmiştir. Bu yetkiler hem hukuk devleti ilkesine hem de vatandaşın temel hak ve özgürlüklerine aykırılık oluşturabilecek potansiyel barındırmakla beraber özel hayatın gizliliğini ve ticari sırları tehdit eder, bağımsızlığı ve üretim özgürlüğünü zedeler.
Başkanlık; kurumlar arası koordinasyon, faaliyet standartları belirleme, karbon fiyatlandırması gibi alanlarda tek yetkili olarak tanımlanmıştır.
Kişisel verilerin "korunması" ibaresi geçmekle birlikte, uygulamada bu verilerin nerede, ne amaçla kullanılacağı belli değildir. Bu da hem bireylerin hem de kurumların mahremiyetini ihlal riski doğurur.
Bu madde hem halktan bilgi toplayan hem de bu bilgileri kamuya ve piyasaya yeniden dağıtan bir "üst denetim aygıtı" yaratmaktadır.
Bu aygıt, ekonomik faaliyetleri sınırlandırabilecek, üretim kararlarını etkileyecek ve veri mahremiyetini zedeleyebilecek kapasitededir.
Emisyon ticaret sistemi ile belli sektörlerden başlamak suretiyle hangi işletmelerden hangi oranlarda vergi ve ceza uygulanacağı meçhuldür
Verilecek izinler ve uygulanacak kotalar mahiyeti belirsizliğini korumaktadır
Yeşil Dönüşüm ulusal karbon piyasası gibi kavram kalıplarının altyapısının neye tekabül ettiği belli değildir
Gerçek şahıs ve şirketlerin hangi yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı belirsizliğini korumaktadır
Tarım hayvancılık ve sanayi sektörleri başta olmak üzere sair sektörlerinde ne tür yeni yükümlülüklerin getirileceği maalesef konuşuulmamıştır
Gelişmiş ülkelerin Sanayi ve endüstri devrimi ile beraber kirlettikleri doğanın sorumluluğunu gelişmekte olan ülkelere yüklemesi asla kabul edilemez bunun faturası ülkemize yüklenemez
Saadet Partisi olarak Kanunun uygulamalarını ve bunun toplumsal karşılıklarını titizlikle ve ciddiyetle takip edeceğiz.
GÖZALTI VE TUTUKLAMALAR
Belediye başkanlarına yönelik soruşturmalar, yargıya olan güveni bir kez daha sarsmıştır.
Yargının siyasallaştığı, çifte standartların uygulandığı bir ortamda; muhalefet belediyelerine yönelik işlemler inandırıcılığını yitirmektedir.
Bizler Saadet Partisi olarak Elâzığ Belediyesinde yapılan bir ihaledeki usulsüzlüklerle ilgili her turlu delilleri ile birlikte suç duyurusunda bulunmamıza rağmen dosya sürüncemede bırakılmış fakat benzer ihale konusu ile ilgili başka bir belediyede soruşturma ilerletilerek tutuklamalar ve devam süreçler işletilmiştir.
Bizleri üzen yargının içinde bulunduğu bu cifte standartlı tavırdır.
Adaletin sağlanabilmesi için iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin, hukukun herkese eşit şekilde uygulanması gerekir.
Unutmamak gerekir ki adalet varsa devlet vardır Adalet yoksa devlet yoktur.
Bu millet; kendi değerlerinden, tarihinden ve inancından aldığı güçle her türlü zorluğun üstesinden gelmiştir.
Millî Görüş hareketi, adaleti ve hakkaniyeti merkeze alan bir mücadele anlayışının temsilcisidir.
Saadet Partisi olarak, halkın hukukunu, çevresini, değerlerini savunmaktan asla geri durmayacağız.
Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Allah’a emanet olun.



