Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sinan Tekin, basın açıklaması gerçekleştirdi.
Tekin açıklamasında şunları dile getirdi:
Ülkemizin dört bir yanında ekonomik sıkıntılar milletimizi canından bezdirmiş durumda.
Maalesef Türkiye’de gıda fiyatları her geçen gün artıyor; vatandaşlarımız en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor.
TÜİK verilerine göre, gıda enflasyonu genel enflasyonun çok üzerinde seyrediyor.
Hanelerde gıda harcamalarının payı yüzde 35’i bulmuş, düşük gelirli ailelerde ise yüzde 60’lara dayanmıştır.
Gıda fiyatları uzun süredir kontrol altına alınamıyor.
2024 yılında artış oranı yüzde 70’e ulaştı.
TÜİK’in dün açıkladığı veriler ortada.
Ekim ayında Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE), bir önceki aya göre yüzde 4,00, geçen yılın aynı ayına göre ise yüzde 45,40 artış gösterdi.
Bunlar TÜİK verileri.
Üreticideki bu maliyet artışı ne olacak?
Önümüzdeki günlerde market ve pazar etiketlerine zam olarak yansıyacak.
Üretim maliyetleri çiftçiyi üretimden uzaklaştırıyor; mazot, gübre, yem ve enerji fiyatları hızla yükseliyor.
Tarım arazileri boş kalıyor, arz açığı büyüyor. Üretici kazanamıyor, tüketici pahalıya gıda alıyor.
İklim krizi de tabloyu ağırlaştırıyor.
Kuraklık, aşırı hava olayları ve düşük rekolte tarımı tehdit ediyor.
Soğuk zincir ve depolama altyapısının yetersizliği nedeniyle sebze ve meyvede yüzde 25’e varan ürün kaybı yaşanıyor.
Gıda enflasyonu, halk sağlığını ve sosyal adaleti büyük ölçüde etkiliyor.
Çocuklarımız yeterli beslenemiyor.
Maalesef 23 yıldır iktidarda olanlar memleketin en temel meselelerinde dahi başarısız olmuştur.
Yıllardır söylüyoruz.
Üreticiyi güçlendiren, tüketiciyi koruyan adil bir sistem kurulmadan ülkede ne bereket olur, ne de huzur.
Bir diğer önemli sorun; Türkiye’nin hızla yaşlanan nüfus yapısıdır.
Bu sorun sosyal ve ekonomik politikaların yetersizliğiyle birleştiğinde, yaşlı yoksulluğu da büyük bir toplumsal yara olarak karşımızda durmaktadır.
Bugün milyonlarca yaşlı vatandaşımız, emeklilik döneminde dinlenmek yerine, temel ihtiyaçlarını karşılamak için yeniden çalışmak zorunda kalmaktadır.
Resmî verilere göre yaşlı nüfusun yüzde 12,2’si hâlen işgücüne katılmaktadır.
Yani yaklaşık 1 milyon 100 bin yaşlımız, geçinebilmek için hâlâ çalışıyor.
İSİG Meclisi’nin Haziran 2025 raporuna göre, sadece bir ay içinde 65 yaş üstü en az 15 vatandaşımız iş kazalarında hayatını kaybetmiştir.
75 yaşında telsizci, 71 yaşında inşaat işçisi, 66 yaşında orman işçisi olarak yaşamını yitiren bu vatandaşlarımız, yetersiz emekli aylıklarının trajik sonuçlarını ortaya koymaktadır.
Barınma krizi de yaşlılarımızı en fazla etkileyen sorunlardan birisidir.
Türkiye’de yaklaşık 907 bin yaşlı kiracı bulunmaktadır. Kiralık konut fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 47’ye ulaşmıştır.
Her dört haneden birinde en az bir yaşlı birey yaşamaktadır.
1,75 milyon yaşlımız ise tek başına hayatını sürdürmektedir.
Toplumdan uzak kalmak yani sosyal izolasyon ez az yoksulluk kadar tehlikeli bir durumdur.
TÜİK verilerine göre, “mutlu olduğunu” söyleyen yaşlı oranı 2018’de yüzde 61 iken, 2023’te yüzde 56’ya düşmüştür.
Yaşam kalitesi her geçen yıl geriliyor.
Devletin görevi, ömrünü ülkesine hizmetle geçiren vatandaşlarına onurlu, güvenli ve huzurlu bir yaşam sağlamaktır.
Emekli maaşları yaşam maliyetine göre yeniden düzenlenmeli, mevcut durum kabul edilemez.
Evde bakım ve sosyal destek sistemlerini güçlendirilmemiz gerekiyor.
Asgari ücret komisyonu çalışmalarını sürdürüyor.
Ancak yıllardır aynı tabloyla karşı karşıyayız: masada milyonların alın teri konuşuluyor, ama adaletin sesi duyulmuyor.
Bugün asgari ücret, açlık sınırının hemen üzerinde, yoksulluk sınırının çok altındadır.
Çalışanlarımızın büyük bölümü geçinemiyor, ay sonunu borçla getiriyor.
Komisyonun yapısı da bu haksızlığın kaynağıdır.
Hükûmet, işveren ve işçi temsilcilerinden oluşan bu yapı, işçinin sesini çoğu zaman bastıran bir dengeye sahiptir.
Üç taraflı gibi görünse de, milyonlarca işçinin hakkı birkaç kişi tarafından belirlenmektedir.
Komisyon yapısı yeniden düzenlenmesi gerekir.
Bağımsız uzmanlar ve sivil toplum temsilcilerini de sürece dahil etmeliyiz.
Asgari ücreti enflasyona göre belirleme hatasından vazgeçilmeli.
İnsanca yaşam maliyeti nedir?
Buna göre asgari ücret belirlenmeli.
Yüksek enflasyonun yaşandığı son yıllarda ücret artışlarını yılda bir belirlemenin hatalı olduğu görüldü.
6 ayda bir asgari ücreti belirlemek lazım.
İşveren üzerindeki vergi yükü azaltılarak, artışın maliyeti yalnızca işçiye değil, devlete ve sisteme adil biçimde paylaştırılmalıdır.
Biz her çalışanın emeğinin karşılığını adaletle verilmesi gerektiğine inanıyoruz.



