Hayatı

Aydınoğulları Beyliği zamanında (707-829/1308-1426) Ege Bölgesi’nin ilim ve kültür merkezlerinden olan Tire’de yaşadı. Aslen Türkistanlı olduğu ve büyük babasının Aydınoğulları’nın daveti üzerine Anadolu’ya geldiği söylenmektedir. İbn Batuta Anadolu seyahatinde Birgi’de karşılaştığı Kadı İzzettin Ferişte’nin dindar, temiz ahlâklı ve fazilet sahibi olduğu için “Ferişte” (Farsça’da: melek) lakabıyla anıldığını ifade etmektedir. Bazı müellifler İbn Melek hakkında kullanılan “Ferişteoğlu” lakabıyla babası olduğu tahmin edilen bu kişi arasında ilişki kurmaktadır. Kendi asrının ve muhitinin talebeleri öğrenim için genellikle Mısır ve Şam gibi büyük ilim merkezlerine giderken İbn Melek Tire ve Birgi gibi nispeten küçük ilim merkezlerinde kalmayı tercih etti. Tire’de Aydınoğlu Mehmed Bey’in (1308-1334) yaptırdığı ve daha sonra kendi adıyla anılan medresede vefatına kadar ders verdi. Aydınoğulları beyliğinin Osmanlılar tarafından ilhak edilmesinden (1390) sonra ilmi faaliyetlerine Osmanlı idaresi altında devam etti. Bazı biyografik eserlerde I. Bâyezîd döneminde yaşayan âlimler arasında zikredilmesinin sebebi budur. İbn Melek Ankara savaşından sonra Tire’ye gelen Timur’un (1370-1405) beraberindeki ünlü âlim Seyyid Şerif el-Cürcânî (ö. 816/1413) ile görüştü. Bu görüşme sırasındaki söz ve tavırlarıyla etrafında büyük takdir ve hayranlık uyandırdı. Anadolu’da kendi çağdaşı olan Alâeddin Esved (ö. 800/1397), Kadı Burhâneddin (ö. 800/1398), Bedreddin Simâvî (ö. 823/1420) ve Molla Fenârî (ö. 834/1431) gibi âlimlerle nasıl bir ilişkisi bulunduğu bilinmemektedir. Vefat tarihi hakkında 801/1399, 820/1417, 885/1480 gibi farklı tarihler zikredilmekle birlikte kendisine ait müellif hattı bir yazmanın (Şerhü Menâri’l-envâr) 821/1418 tarihini taşıması ilk iki tarihin erken olduğunu göstermektedir.     

Öğretisi

İbn Melek fıkıh, fıkıh usûlü, hadis ve lügat alanlarında mütedavel eserleri bulunan çok yönlü bir Anadolu âlimidir. Özellikle usûl-i fıkıhta Menârü’l-envâr, füru-i fıkıhta Mecma‘ü’l-bahreyn ve hadiste Mebarikü’l-envâr isimli eserlere yaptığı şerhler Osmanlı ilim çevrelerinde büyük kabul görmüştür. Yaptığı lügât çalışması ilme yeni başlayan talebelere ezberlettirilmiştir. Eserlerinin yüzyıllar boyunca medrese müfredatlarında yer bulmuş olması onun son derece başarılı bir ders kitabı yazarı olduğunu göstermektedir. Bazı dostlarının ısrarlı talepleri üzerine yaşlı ve hasta olmasına rağmen telifine başladığı Menâr’ü’l-envâr şerhi bütünüyle kendi ilmi muhitinin bir ürünüdür. Bu çalışmada Hanefî mezhebine ve diğer mezheplere ait birçok usûl ve füru eserinin yanında çağdaşı olan Baberti (ö. 786/1384) ve Taftâzânî (ö. 792/1389) gibi müelliflere atıf yapması onun ilim dünyasındaki aktüel gelişmeleri yakından takip ettiğini göstermektedir. Şerh’te sarf, nahiv, belağat, mantık ve kelâm gibi muhtelif ilimleri başarılı bir şekilde kullanması onun bu alanlardaki kudretine işaret etmektedir.

İbn Melek Menâr’ü’l-envâr şerhinde Hanefî usûl geleneğini kendisine olabildiğince yakın bir noktadan alıp sürdürmek istemiştir. Bu nedenle şerh etmeye koyulduğu metnin müellifi olan Ebü’l-Berekât en-Nesefî (ö. 710/1310) ile aralarında fazla zaman farkı bulunmaz. Nesefi, Hanefî usûl geleneğinin önemli simalarından olan Şemsüleimme es-Serahsî (ö. 483/1090) ve Ebü’l-Usr el-Pezdevî’nin (ö. 482/1089) usûl eserlerini bir araya getirmiş, ikincisinin tertibini esas almıştı. İbn Melek, şerh çalışmasında metnin öncesine giderek Ebü’l-Hasen el-Kerhî (ö. 340/952), Ebû Bekir el-Cessâs (ö. 370/981) ve Ebû Zeyd ed- Debûsî (ö. 430/1039) gibi Hanefî müelliflerin usûl kitaplarına atıfta bulunduğu gibi metnin sonrasına gelerek Alâeddin es-Semerkandî (ö. 539/1144), Ebû Abdillâh el-Ahsîkesî (ö. 644/1246-7), Ubeydullah Sadrü’ş-şerîa (ö. 747/1346) ve Celâleddîn el-Habbâzî (ö. 691/1292) gibi sonraki Hanefî müelliflerin usûl kitaplarını da kullanır. İbn Melek şerhinde fukaha metodunu takip eden usûl eserlerinde sıklıkla görüldüğü üzere füru-i fıkıhtan bol miktarda örneğe yer verir, bu bağlamda füru-i fıkıh alanında öne çıkmış Hanefî fakihlere atıfta bulunur.

İbn Melek Menârü’l-envâr şerhinde esas olarak Hanefî mezhebini takip etmekle birlikte mezhep mutaassıbı değildir. Onun bu yönü mezhebin benimsediği bazı kuralları esnetmeye çalışmasından, Hanefîlere ait bazı kuralları eleştirmesinden, bazı konularda Şâfiî görüşüne haklılık payı vermesinden ve nihayet kimi konularda -açıkça belirtmese de- Şâfiî görüşüne katılmasından anlaşılabilir.

İbn Melek maksadını ve anlam derinliğini amaçları dışına çıkmadan ortaya koymaya başladığı metni sorunlu gördüğü noktalarda tashih ve tadil etmeyi ihmal etmez. Onun için metin sadece açılması ve çözülmesi gereken satırlar olmaktan çıkar; muhteva ve şekil açısından yer yer yeniden inşa edilir. Onun şerh anlayışı Hanefî hukuk geleneğinin tipik şerh anlayışını takip eder. Bu anlayış Menârü’l-envâr metninin açılması ve açıklanmasının yanında tamamlanması, irtibatlarının genişletilip yeniden kurulması, gerekçelendirilmesi ve son ilmi çalışmalar ışığında yeniden üretilmesiyle tezahür eder. İbn Melek kendi yaklaşımının metinle örtüşmediği durumlarda mevcut fetva ve görüşler arasında tercih yapmayı ihmal etmez. Sadece metin sahibine ve tanınmış usûlcülere değil kimi zaman mezhep imamlarına ve hatta nadiren de olsa cumhura muhalefet ettiği olur. Bu şerh anlayışıyla İbn Melek metnin muhataplarını entelektüel yönden adeta ileri doğru iteler.

Bazı yakın dostları kendisine Muzafferüddin İbnü’s-Sââtî’nin (ö. 694/1295) Mecma‘u’l-bahreyn ve mülteka’n-neyyireyn isimli fıkıh metninin çok güzel bir kitap olduğunu, okunduğunda ruha rahatlık verdiğini ve bilmeceye benzer bir yönünün bulunduğunu söylediğinde İbn Melek sözü edilen eserin gizliliklerini ortaya çıkarmak için orta uzunlukta bir şerh yazmaya karar verir; Hanefî füru-i fıkıh literatüründe dört temel metinden biri kabul edilen Mecma‘u’l-bahreyn zemininde Hanefî füru-i fıkıh geleneğini kendi zamanına ve muhitine taşır.

İbn Melek hadis alanında şerh edeceği eseri de yine kendisine zaman olarak nispeten yakın bir müelliften seçmiştir: Radıyyüddin es-Sâgânî (ö. 650/1252). Sâgânî’nin Buhârî ve Müslim’in sahihlerinin ihtisarı mahiyetinde olan Meşâriku’l-envâri’n-nebeviye isimli derlemesini şerh ederken İbn Melek ehl-i sünnet itikadını ve Hanefî fıkhını esas almış, fıkhi yönünü ön plana çıkarmıştır. Hadis-i şeriflerin anlaşılması için açıklanmasını gerekli gördüğü kelimeleri sarf, nahiv, lügat ve belagat yönünden tahlil etmiş, rivayetlerin birbiriyle ve diğer delillerle muhtemel tearuz noktalarını izah etmiş ve tevarüs ettiği ilim geleneği yönünden hadis-i şeriflerin anlaşılma biçimini göstermeye çalışmıştır. İbn Melek çağdaşı sayılan Ekmeleddin el-Bâbertî’nin (ö. 786/1384) şerhinden istifade etmiş ve ona birçok yerde itirazlar yöneltmiştir. Ders kitabı özelliği taşıyan çalışma yüzyıllar boyunca medreselerde okutulmuştur.

İbn Melek torununun lügat öğrenmesini kolaylaştırmak amacıyla yazdığı sözlükte bu sefer dilci yönünün ön plana çıkardığı görülür. Ferişteoğlu lügâtı, Lügât-ı Feriştezâde ve Lügât-ı İbn Ferişte gibi isimlerle anılan yirmi iki kıtalık sözlük Arapça-Türkçe manzum sözlüklerin en eskilerinden olup Subha-i sıbyan ve Tuhfe-i Vehbi gibi sonraki örneklerine öncülük etmiştir. Lügat dilciler tarafından büyük ilgi görmüş ve hakkında birçok çalışma yapılmıştır. İlme yeni başlayan talebelere ezberletilen bu lügat çoğunlukla Kur’ân-ı Kerim’de geçen kelimelerin anlamlarını vermektedir.

İbn Melek İslâmî ilimler edebiyatında genellikle şerh olarak ifade edilen türdeki eserleriyle İslâm ilim geleneğini, bu gelenek içinde ağırlıklı olarak Hanefî fıkıh birikimini kavrama, kendi zamanına taşıma ve kendinden sonraki asırlara aktarma yönünden önemli bir fonksiyon icra etmiştir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Şerhu Menâri’l-Envâr: thk. İlyas Kablan, Darü İbn Hazm-İrşad Kitabevi, İstanbul 2014.

  • Mebâriku’l-Ezhâr fî Şerh-i Meşâriki’l-Envâr: thk. Ebû Muhammed Eşref Abdürrahim, Dârü’l-Cîl, Beyrut 1995.

  • Şerhu Mecma‘i’l-Bahreyn.

  • Lügat-ı Ferişteoğlu: haz. Cemal Muhtar, İki Kur’an Sözlüğü: Lüğât-ı Ferişteoğlu ve Lüğât-ı Kanun-i İlahi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul 1993. 

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu