Irkçılığı, belki şu örnekle de tarif etmek mümkündür; Elma, armut, portakal, mandalina, greyfurt, muz, şeftali... Bunların hepsinin ortak adı “meyvedir.” Buna hiç kimsenin itiraz etmesi mümkün değildir.  Ama biri kalkıp, bunların hepsinin adı “elmadır” diye ısrar ederse, yanlış bir iddia olduğu için, herkes buna itiraz eder.

Halbuki, kişi elmay'ı daha çok seviyor diye, diğer meyveleri inkar etmek yerine, her bir meyvenin vitamin değerinin ayrı olduğunu, vucudun bütün meyvelere ayrı ayrı ihtiyacı olduğuna inanır ve kabul ederse,  diğer meyvelere uzak durmak veya imha etmek yerine bilakis onları da muhafaza ederse, hiç kimseden itiraz gelmeyeceği gibi, tartışma veya kavga ortamı da oluşmaz.

İşte ülkemizdeki sıkıntı bu. Türk, Kürt, Zaza, Arap, Çerkez Laz... “Herkes Türk'tür” demek veya Türk'lüğü öne çıkarıp diğer ırkları ve tarihlerini inkar etmek veya önemsememek, Türkiye tarihinin oluşmasında, hep Türk'lerden bahs edilirken, diğer ırkların katkılarının görülmemesi itirazların sebebi olmuştur.

Halbuki Allah, her ırkı, rengi ve dili farklı özelik ve karakterlerde yaratmıştır. Bu farklılıklar, meyve çeşitleri gibi, bir ülke için zenginliktir. Herkes birbirini ırk ve diliyle kabul edecek ve beraber yaşamanın ortamını oluşturmaya, adalet, eşitlik, barış, huzur, ülkenin kalkınması ve refah seviyesinin yükselmesi için birlikte katkı sağlama gayret etmelidir.

Irkçılık, bir halkın ırk, tarih, dil ve kültürünü inkar etmek veya kendi ırkını diğer ırklara karşı üstün görmek ve haklarını kısmen veya tümünü gasp etmektir.

Irkçılık, kendi ırk ve milleti için hak gördüğünü, diğer ırk ve milletler için hak görmemektir.
Kendi ırk ve milletine yapılmasını istemediğini, diğer ırk ve miletlere yapmaktır.
Irkçılık, diğer ırk ve milletlerin, köyüne mahallesine, ilçesine, iline, kızına veya oğluna verdiği ismi kabul etmemek veya değiştirmektir.

Irkçılık, diğer ırk ve milletlerin, iradesini tanımamaktadır.
Irkçılık, kendi ırk ve milletinden olmayanı, küçümsemek, hor ve hakir görmektir.
Irkçılık, "biz" değil, "ben" merkezli olmaktır.

Irkçılığın Tarihçesinden Kısaca Bahs Edecek Olursak
“Irkçılığın sömürge hareketleriyle birlikte başladığını söylemek yanlış olmaz.
Irkçılık tarihine baktığımızda, bu kavramın Batı dünyasının bir buluşu olduğunu görüyorüz. Abd ve Avrupa ülkelerinin tarihine bakıldığında, işgal ettikleri ve sömürgeleri olan her yerde soykırım ve ırkçılık yaparak yerli halkı sindirme ve asimile etmeye çalışmışlardır.  
Ve bakıyorsunuz soykırım ve ırkçılığı yapanlar, her zaman kendilerini üstün gören, geçmişte “beyaz adam” lakabıyla anılan, Avrupa ülkeleri ve Amerika'lılar olmuştur.

Örneğin, Amerika kıtasında Kızılderililerin, bölgeye gelenler tarafından öldürülmesi, hatta İnka, Aztek ve Maya uygarlıklarının yok edilmesi, hem sömürgecilik hem de ırkçılık ve soykırım olarak tarihe geçmiştir. Daha sonra yine Afrika’nın sömürgeleşmesi ve sömürgeleşen Afrika yerlilerinin köle olarak Amerika kıtasına getirilmeleri de diğer örneklerdir. 1619 yılında ilk Afrikalı köleler (Batı Afrika’dan çoğunlukla Benin, Dahomey ve Kongo’dan) Amerika kıtasına getirilmiş ve ağır şartlar altında ve insanlık dışı bir şekilde yaşamaya mahkûm edilmiştir. Fransız'ların Cezayir'i sömürgeleştirmesi ve halkına yaptıklarıda ırkçılık olarak tarihe geçmiştir.
17. yüzyıldan itibaren ırkçılık ve soykırım uygulanmış ve samimi olmayan bütün önlemlere! rağmen uygulanmaya devam etmektedir. Irkçılığı iki evreye ayırmak yanlış olmaz. II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası olarak.
II. Dünya Savaşı öncesinde yapılan ırkçılık, ırkçılık olarak adlandırılmamakta ve hatta meşru olarak görülmekteydi ve özellikle siyahlara yönelikti. II. Dünya Savaşı sonrasında ise ırkçılık kavramı “keşfedilmiş“, sistemli bir şekilde mücadeleye başlanmış ve sadece siyahlara yönelik bir kavram olma özelliğini yitirmiştir. Sistemli ırkçılıkla mücadele, hem devletlerin kendi iç politikalarında hem de devletlerarası organizasyonlarda yer bulmuştur. Ama devletlerin kendi politikaları, ırkçılık konusunu kendi çıkarına göre ele aldığı için çok etkin bir mücadele yöntemi olmaktan uzaktır.

Her ne kadar, ırkçı söylemler 16. ve 19. yüzyıllar arasında üretilse de 20. yüzyıl, ırkçılığın yoğun şekilde ve çok taraflı olarak yaşandığı bir dönem olmuştur. Avrupa’nın ortasında, Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında birçok ülkede çok şiddetli ırkçılık olayları yaşanmıştır. Bunların birçoğu, soykırımla sonuçlanmıştır.

Birleşmiş Milletler, ırkçılık konusunda uluslararası konferanslar düzenlemekte ve ülkeleri uyarmaktadır. Ayrıca, sistemli bir ırkçılığın söz konusu olduğu durumlarda tavsiye kararları almakta, uluslararası ceza mahkemelerine başvurulmaktadır.

Avrupa Konseyi bünyesinde, ırkçılıkla mücadele konusunda bir organ mevcuttur. Bu organ, Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’dur (ECRI)

Avrupa Birliği’nde de “Yabancı Düşmanlığı ve Irkçılık Olayları Avrupa Gözlemciliği“ (EUMC) adıyla bir birim mevcuttur. Bu birim, ECRI faaliyetlerine gözlemci olarak katılım göstermekte ve iki birim arasında işbirliği ve bilgi alışverişi sağlanmaktadır. Bu birimin faaliyetlerinin en önemlilerinden biri, “Avrupa Siyasi Partiler Şartı“na ırkçılık üzerine bir izleme mekanizması koyulmasını teşvik etmesidir.” (Tasam)

Dikkat edilirse, Batılı ülkeler her nekadar karar da alsalar, haktan hukuktan, eşitlikden bahs etselerde, ırk ve milletlerinin çıkarlarını gözeterek, kendi aldıkları kararlara uymayan, en fazla hukuksuzluk ve ırkçılık yapanlardır.
 
BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesininde Irkçılık
“Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya 203 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecekti.” (Madde 2)

Türkiye Anayasasinda ırkçılık
Kanun önünde eşitlik
 “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” (Madde 10)

Demek oluyor ki, Irkçılık yapanlar, Kur'an-ı, (Rum 22 ve Hucurat 13), ırkçılıkla ilgili hadisleri, BM insan hakları bildirgesini ve Türkiye Anayasasının 10. Maddesini kabul etmediklerini ve çiğnediklerini beyan etmiş olurlar.


Veselam