İsmail Müftüoğlu "Ağabey diyor ki: Artık Susun!" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte yazının tamamı...

Yakın bir zaman önce 12 ve geçen Cumartesi günü de 9 şehit vermiş bulunmaktayız. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yöneticilerimize de basiret ve izan diliyoruz. Gün geçmiyor ki ağlıyor ve sızlanıyoruz ama bir türlü PKK’yı bitiremiyoruz.

​PKK devlet gücüne sahip değil, buna rağmen bunlarla devlet olarak baş edemiyoruz. Arkalarında yuvalanan, müttefikimiz ABD’nden mi korkuyoruz. 20 Temmuz 1974 tarihinde, ABD’nin karşı çıkmasına rağmen, CHP-MSP koalisyon hükümeti, milli menfaatlerimizi korumak ve adadaki soydaşlarımızı kurtarmak için, Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirdi.  

​Buna karşı ABD bize silah ambargosu koydu. Biz de, içinde bulunduğumuz hükümetin korkusuzca aldığı karar sonucunda, ABD’nin ülkemizdeki tüm üs ve tesislerine el koyduk. Bu üslere ulaşımı engelledik. Yani ABD’nden korkmadık, çekinmedik, şah-mat yaptık.

​Ama 1978’den beri illegal faaliyet gösteren PKK ile bugüne kadar kurulan tüm hükümetlerimiz, bazen direkt, bazen de aracı göndererek, bu terörist örgütün faaliyetlerini durdurmaya çalıştı ama bu örgütü tümüyle ortadan kaldıramadı.

​1988-1991 arasında rahmetli Özal bu işi halletmek için gayret gösterdi. Abdullah Öcalan’a aracılar gönderdi. Ayrıca samimiyet göstergesi olarak da kendisine altın kalem hediye edildi. Ama bütün bunlara rağmen, yine PKK’nın taşkınlıkları önlenemedi. Özal döneminde gönderilen aracıların hiç birisi resmi devlet görevlisi değildi.

Ancak aracılardan biri Korkut Özal’dı. Onun gayretleri de boşa çıktı.

​Turgut Özal, kardeşi Korkut Özal’dan sonra, ayrıca KYB lideri Celal Talabani’yi birkaç defa aracı olarak gönderdi ise de bir barış sağlanamadı. Bu sefer de Cengiz Çandar denendi. Netice yine fos çıktı.

​Süleyman Demirel’e gelince, İsmet İmset’i aracı yaptı ama ondan da sonuç alınamadı. Bu süreçte Öcalan’ın gönlünü almak için kendisine bir kravat hediye edildi ama iş yumuşatılamadı. Olaylar kesintisiz devam etti.

​1995’de Tansu Çiller, başbakanlığı döneminde, Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan’ı Talabani ile görüşmek üzere Avrupa’ya gönderdi. Celal Talabani Çiller’in mesajını Öcalan’a ilettiğini yazdı. (14.03.1995) Tansu Çiller bu düğümün çözümü için uğraştı ama o da başaramadı. Bu sefer koalisyon ortağı olan CHP’nin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin devreye sokuldu. Ondan da sonuç alınamadı.

​1995-1996 dönemi içinde de Başbakan Mesut Yılmaz, PKK düğümünü çözebilmek için atağa kalktı. Alev Alatlı’yı Öcalan’a aracı olarak gönderdi. O da başaramadı.
​1999’lara gelince, MİT-Öcalan görüşmelerine şahit olduk. Öcalan’la adada yapılan görüşmeler de sonuçsuz kaldı.

​AK Parti'nin hükümet olması sonrası, PKK ile görüşmeler ziyadeleşti. Bu dönemde çözüm için fırsatlar kullanıldı, temaslar sağlandı. “Örneğin Abdullah Öcalan 3 Kasım seçimlerinden hemen sonra 12 Kasım 2002’de Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili şu değerlendirmeyi yapıyordu: -Diyalog yolu açılmalıdır. Bunun için Erdoğan’a şans tanınmalıdır.-” Abdullah Gül de, Başbakanlığı döneminde çözüm için gayret göstermişse de başarılı olamadı. Talepler ziyadeleştiği için ve farklı olduğu için sonuç alınamadı.
​AK Parti dönemi içinde Tayyip Erdoğan ile Öcalan arasında mektup teatisi yapılmışsa da işe yaramadı. AK Parti, PKK ile doğrudan pazarlık temasını sağlamak için, 2005 yılında Emre Taner’i aracı kıldı. Ayrıca bu dönem içinde, Diyarbakır açılımı devreye alındı. Erdoğan Diyarbakır’da: “Evet, bir Kürt sorunumuz var, bunlarla yüzleşmeye hazırız” dedi.

​30 Kasım 2005 tarihinde AK Parti, Öcalan’dan brifing aldı. Ancak sonuç alınamadı. Bunun üzerine Karayılan devreye girerek, Erdoğan’a mektup gönderdi ama yine netice sağlanamadı. 2006’da Sabri Ok da çözüm için Öcalan’la görüştü, sonuç kayda değer olmadı. Haziran 2006’da Öcalan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’a birer mektup gönderdi. Bu teati de, beklenen sonucu sağlayamadı.

​2009’da Oslo görüşmeleri sonuçsuz kaldı. Dolmabahçe Sarayı görüşmeleri de netice vermedi. Çünkü taraflar cesur davranamadı. Çözüm işini kendi haline terk etti.
​Bütün bu görüşmelerden sonra sonuç alınamayınca, PKK yeniden hareketlendi, baskınlarda bulundu. Hükümet de bunlara karşı tavır alınca, düşmanlıklar alevlendi. Karşılıklı ölümler vuku buldu. Milletimiz tedirgin oldu. Vatan evlatları hemen hemen her gün şehit olmaya başladı. İnfial tavan yaptı. Ama yandaş basın hiçbir şey olmamış gibi bir tavra girdi.

​Devamlı gelen şehit cenazeleri musalla taşında yerini alınca, milletimiz hareketlendi, teröristlere lanet okumaya başladı. Vuku bulan mücadele sonucunda şehitlerimiz kast edilerek: “Şehitler ölmez / Vatan bölünmez” sloganları Arş-ı Âlâ’yı titretse de, biz de diyoruz ki maalesef şehitler öldü, vatan parçalanmaya başladı. Bunun tipik örneği olarak güney hudutlarımıza yakın yerde, PYD’nin pusuya yattığını görüyoruz. Şehitlerin azalması için muktedir görünenlerin laf ebeliği yapmaktan uzak durması, artık susması ve ciddi tedbirlere tevessül etmesi gerekir. Bizden söylemesi.​

​Rahman ve Rahim,

Kadir ve Muktedir,

​Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz. ​    

​Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). Cağaloğlu – 18.01.2024
 
Not: Bu makalemiz Mehmet Ali Güler’in ‘Hükümet – PKK Görüşmeleri” kitabının bir bölümünden istifade edilerek kaleme alınmıştır.