Dün bir karar duruşması sonrasında hakkında 7 yıl 6 ay ceza ile tutukluluğuna hükmen devam kararı verilen 25 yaşında Batman’lı bir genç, hükmün açıklanmasından sonra şöyle dedi: “Ben terörist değilim ama buradan çıkınca terörist olmayacağımın garantisi yok”

Bu sözü duyunca aklıma Altan Tan’ın “Kürt Sorunu – Ya tam kardeşlik ya hep birlikte kölelik” kitabındaki Diyarbakır Cezaevi ve sonucuna ilişkin anlatımları geldi. PKK’nın dağ kadrosunu büyüten yargı ve cezaevi uygulamalarıydı.

Benim baştan beri tezim şuydu: “Fethullah Gülen, 10 yıl uğraşsa cemaatinin tabanını “karşı devletçi” ve “ siyasal anarşist” yapamazdı. Yargısal hatalarla bunu başardık.”

Devlet içindeki paralel bir örgütlenmenin varlığı, binlerce delil ile ortadadır. 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde bulunan sivil imamların yurtdışı çıkış kayıtları ve görüşmeleri de darbenin doğrudan Fethullah Gülen’le bağını net göstermektedir. Hatta 15 Temmuz’a yaklaşan günlerde yapı içerisinde etkin konumda olanların çevrelerinden “önümüzdeki birkaç gün önemli şeyler olacak; dua ediniz” dedikleri de dosyalara yansımış durumdadır.

Buraya kadar dava dosyalarına yansıyan sayısız delilin de yardımıyla FETÖ’yü ve onun güdümündeki PDY’yi gün ışığında görür gibi tespit edebiliyoruz.

Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanının “ibadet kesimi” dediği bir kitle de yargılamaların ana çoğunluğunu oluşturuyor. İşte bu gerçek bir türlü görülemedi. Ne Bylock içeriklerinden bu programın neye tekabül ettiğine ilişkin ilmi bir araştırma yapıldı, ne de ibadet kesimini motive eden yukarıdaki FETÖ yapısı ile taban arasına bir sınır çizilebildi. Aksine, tabanı hızla FETÖ’leştiren akıldışı uygulamalar zinciri, hararetle devam ettirildi.

Yukarıdan “Acırsak, acınacak hale geliriz” denilen, farklı kararları sonrası görevden alma ve tayinlere maruz kalan Ağır Ceza Mahkemeleri de işi İstinaf ve Yargıtay’a atınca “insan kokusu olan kararlar”dan çok, mekanik hükümler üretildi.

Öğrenci evinde kalan, birkaç öğrenci evinden sorumlu olan, sohbetlere katılan ama öte yandan ne bürokrasi ile ne de bürokraside yapılanan PDY ile irtibatı olmayan sıradan insanlar, mesela basit bir banka işlemi nedeniyle tutuklandı, mahkum edildi.

Ne siyaset ne de yüksek yargı, sorunu teşhis edemedi. Yanlış teşhis ile başlanan süreç, hatalar zincirinin birbirine eklemlenmesi ile ve hatta hataları sürdürme mecburiyeti ile devam ediyor.

Ankara'da 15 Temmuz Darbe Girişimi öncesinde yazılan ve davası açılan ÇATI İDDİANAME'nin başlangıç kısmı çok önemlidir. Aynen alıntılıyor ve yargının bu bakış açısına dönmesini öneriyorum:

" Bu örgütün evinde kalan, yurtlarında barınan veya okul ya da dershanelerinde öğrenim gören gençler, dershane, özel okul ve yurtlarda faaliyet yürüten öğretmenler ve yöneticiler, aynı şekilde örgütün emrinde faaliyet yürüten dernek, vakıf, banka veya ticari şirket çalışanları, bu örgütün elindeki işyerlerinde ücretli çalışan emeği ile geçinen kimseler, açıkça bir suça karışmadıkları sürece sırf bu irtibatları ceza sorumluluğu doğurmadığından özellikle soruşturma dışında tutulmuştur. Fetullah Gülen örgütünün sempatizanı olup bu örgütü dini bir kuruluş sanarak cemaate gönül bağı bulunanlar da soruşturma harici tutulmuşlardır.

Fetullah Terör Örgütünün suç işlemesi için sorumluluk alan yönetici veya üye olarak azmettirdiği ya da iştirak ettiği suçlardan sorumlu tutulması esastır. Cemaatin inançlı, temiz, bütün işlerini Allah rızası için yapan samimi mensupları kasten bir suça karışmadıkları sürece ceza hukuku alanının dışındadır. Sırf bu harekete mensup olmak cezalandırma için yeterli değildir. Hizmet Hareketi içerisinde kandırılan veya kullanılan geniş kitle bu soruşturmanın konusu dışındadır. Bu harekete destek vermek veya sempati beslemek ya da şirket, okul veya dershanede çalışmak, buralarda bir süre ikamet etmek ceza sorumluluğu doğuran, suç teşkil eden davranış değildir."