TV5 Dış Politika Editörü Kazım Kazımov, 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde neden yapıldığına ilişkin yazı kaleme aldı. İşte yazının tamamı...

Bugün 11 Eylül saldırılarından tam 22 yıl geçti. 11 Eylül şüphesiz 21. Yüzyılın şekillenmesinde en önemli olayların başında geliyor. ABD'de de ikiz kulelere yapılan saldırılar Soğuk Savaş'ın ardından yeni bir çatışma oluşturdu sınırları ve ölçüsü net olmayan bir savaş "küresel terörizmle mücadele" savaşı başladı. Batı bu savaşı başlatırken şüphesiz büyük soru işaretleri ve komplo teorileri de bu savaşla birlikte doğdu. Peki gerçekten 11 Eylül saldırıları neydi? Bu sürece nasıl gelindi?

1979 yılında Sovyetler Birliği Afganistan'da komünist yönetimin devrilmesinin ardından bölgeye askeri müdahalede bulundu. SSCB'nin Afganistan'ı işgal etmesi ABD için görülmemiş bir fırsat doğurdu. ABD artık İsrail'e desteği nedeniyle kendisine mesafeli duran hatta Mısır'la İsrail'i normalleştiren Camp David Anlaşması'ndan dolayı üzerine topladığı öfkeleri Afganistan'a yönlendire bilirdi. ABD, Afganistan işgalini ciddi şekilde propaganda malzemesine dönüştürdü. Bir anda ABD Müslümanların "dostuna" ve Afganistan'a silah tedarikçisine dönüştü. Müslümanların Afganistan işgaline olan haklı tepkisi manipüle edilerek bu dönemde Soğuk Savaş'ın sıcak Asya cephesini oluşturdu. ABD desteği ile Afganistan'a Arap ülkelerinden binlerce savaşçı akmaya başladı. Bu kişiler arasında zenginliği ve diğer meziyetleriyle Usama Bin Laden isimli Selefi (Vehhabi) bir genç kısa sürede kişisel servetini de kullanarak şöhret kazandı. Afganistan'daki savaşın dini rehberlerinden olan Abdullah Azzam'ın en iyi öğrencilerinden birine dönüştü. Neticede burada El-Kaide örgütünün temellerini attı. 1989'da SSCB Afganistan'dan çıktı ve Afganistan dünyanın dört bir yanından gelen çoğu savaşmaktan başka bir şey bilmeyen binlerce savaşçıyla baş başa kaldı. Düşman bulamayan savaşçılar kısa süre sonra birbiri ile savaşmaya başladı. İşte bu esnada Afganistan'ın kendisi için güvenli bölge olmadığını gören Bin Laden Sudan'a geçti. Ve burada Çeçenistan'dan Afrika çöllerine ve Afganistan’a kadar El Kaide'yi küresel bir örgüt haline getirdi. Taliban’ın Afganistan iç savaşını kazanmasının ardından 1996’da Bin Laden Afganistan’a döndü.

Parası ve militan geçmişi olsa da Bin Laden gerekli teorik altyapıya sahip değildi. Bunun için de 1990'lı yılların ortalarından Ebu Musab el-Suri’nin "küresel cihat" teorisi El Kaide içinde popüler fikir olmaya başladı.Resim2-5

(Bin Laden ve Suri)

SSCB'yi Afganistan'da yenen eski savaşçılar şimdi gözüne ABD'yi kestirmişti. Bunun için 1990'lı yılların sonlarına doğru El Kaide ABD'nin birçok diplomatik misyonuna ve askeri üslerine saldırı düzenledi. Lakin Bin Laden ABD'yi Afganistan'a çekmek ve aynen SSCB'yi yendiği gibi Amerika'yı da yenmek istiyordu. Bunun için de ses getiren bir saldırı olmalıydı. Ve Bin Laden bir yolunu buldu "ABD’yi ABD'de de vurmak" Bin Laden'e yakın Halid Şeyh Muhammed ve ekibi kısa sürede dünyanı şok edecek bir plan tasarladı. ABD'nin 3 sembolik noktası Kongre Binası (Capitoli), Pentagon ve İkiz Kuleler uçak saldırısı ile vurulmalıydı.

Uzun süren hazırlıklar ve pilot eğitiminin ardından 11 Eylül sabahı El Kaide militanları ABD'nin doğu kıyısında uçmakta olan dört uçağı kaçırdı. Militanlar bu uçakları New York ve Washington'ın simgeleşmiş binalarına çarpmak için kamikaze uçağı olarak kullandılar.

İlk uçak yerel saatle 08.46'da Kuzey Kulesi'ne, ikincisi de 09.03'te Güney Kulesi'ne çarptı. Çarpmanın etkisiyle iki kule de alevlere teslim oldu ve kısa sürede çöktü.

09.37'de üçüncü uçak, başkent Washington DC yakınlarındaki Pentagon binasının batı kısmına çarptı.

Dördüncü uçak ise yolcuların müdahalesiyle 10.03'te Pennsylvania'da açık bir alana düştü. Müdahale olmasaydı militanlar Kongre binasına çarpacaktı.Resim3-4

(11 Eylül’de hayatını kaybeden insanların fotoğrafları)

Bu terör saldırısında 3 bin civarında masum insan hayatını kaybetti, olaylar tüm dünyada şok etkisi uyandırdı. Kamuoyu önünde köşeye sıkışan ABD yönetimi olaylara sağlıklı bir şekilde tepki veremedi. Dönemin ABD Başkanı Bush 11 Eylül saldırılarının ardından yeni bir ‘’haçlı seferi’’ başlatacaklarını duyurdu.

Bu söylemin vahim bir hata olduğunu fark edilmesinin ardından haçlı seferi söylemi terörizmle mücadele olarak değiştirildi. Ekim 2001’de Afganistan’a müdahale edildi. El Kaide’nin suçunu sanki tüm Afgan halkı işlemiş gibi halka olmazın zulüm yapıldı. Dünyanın dört bir yanında Müslümanlar hedefe oturtuldu. ABD ve Avrupa’da yaşayan Müslümanlar ve sivil toplum kuruluşları kıskaca alındı. Medyada cihat kavramı ve İslam aleyhine kara propaganda başlatıldı.

Afganistan’la yetinmeyen ABD, Saddam Hüseyn’in de yeni bir tehlike olduğunu ireli sürerek Mart 2003’de var olmayan kitlesel imha silahlarını yok etmek için Irak’a girdi. Saldırının ardından kitle imha silahlarının olmadığı ortaya çıktı. (Bu konuyla ilgili 2012’de İngiltere’de açıklanan Chilcot Raporu incelenmeye değer)

ABD’yi Afganistan’a yeneceğini düşünen Bin Laden, tahmin edemeyeceği bir güçle karşı karşıya kaldı. SSCB’den farklı olarak ABD Afganistan’a tek başına değil İngiltere, Fransa, İtalya gibi güçlü müttefikleri ile beraber girdi. Afganistan savaşının aksine ABD’nin müdahale için elinde güçlü bir kanıt vardı ve dünya medyası Washington’u destekliyordu.

Diğer yandan hem ABD ordusu SSCB’den daha güçlüydü. İslam dünyası Afganistan’a müdahaleyi reddetse de El Kaide’yi benimsemedi, Bin Laden ve çevresi marjinal bir grup olarak kaldı.

Diğer yandan 1980’lerde Bin Laden ABD’den yardım alabiliyorken, 2001’de Bin Laden’in yanında küresel bir güç yoktu.

11 Eylül’ün ardından Irak ve Afganistan’a başlayan savaş özellikle Ortadoğu’da fiziki olarak El Kaide’yi bitkin duruma soksa da Vehhabi düşüncesi Ortadoğu’da kendine geniş yer buldu.

Çeçenistan’ın özgürlük savaşı bir anda Vehhabilerin savaşına evrildi. Arap baharında Suriye, Libya halklarının haklı talepleri Vehhabi düşüncenin bölgeyle bağdaşmayan düşünceleri arasında kayboldu, halklarını sindirmek isteyen Arap diktatörler ‘’El Kaide ile, DEAŞ ile savaşıyoruz’’ diyerek masumları katletti.

El Kaide’nin ortaya çıkardığı sözde küresel savaş en çok Müslümanların canını yaktı, 2012-2017 yılında DEAŞ başta olmakla EL Kaide’den türeyen radikal örgütler, Türkiye, Irak, Suriye, Fas, Tunus ve Avrupa’da kanlı eylemler yaparak 11 Eylül’den sonra başlayan İslam’a karşı kara propagandayı birkez daha hortlattılar.

11 Eylül gösterdi ki, bin 400 yıllık geleneksel İslam akımından kopuk, akıldan ve hoşgörüden yoksun ve kendince yorumlar yapan Vehhabi düşünce İslam dünyasına büyük zararlar verdi.

Vehhabi ekol kan akıtırken Batılı beyin merkezleri de ‘’Ilımlı İslam’’ dedikleri yine geleneksel İslam’dan kopuk FETÖ gibi çeşitli yeni projeler üretti. Üstelik bu proje de en az El Kaide karar tehlikeli.