''Bakacaksın, seyredeceksin. Baktığını görecek, gördüğünü dinleyeceksin. Dinlediğini duyacak, duyduğunu anlamaya çalışacaksın. Anlayacak; anlatacaksın.''

İSTANBUL – E5 Karayolu
Göztepe Mevkii /Kadıköy İstikameti

-Seninle bir oyun oynayacağız evlat.

İlgiyle izlediğim İstanbul manzarasından yüzümü direksiyondaki babama çevirip dikkat kesilmiştim:

''Nasıl bir oyun?''

Gaz kesip elini vites topuzundan kaldırdıktan sonra radyonun sesini fondaki Alpay şarkısı duyulabilecek şekilde kıstı. 

‘Hayalimdeki Resim’

-Birazdan okuluna bırakacağım seni. Bundan sonra İstanbul'da yaşayacaksın. Sana, henüz on beşinde, muhtemelen şimdiye kadar hayal bile etmediğin özgürlüğü sunacağım. Maddi, manevi tam desteğim ile tüm imkanlarımı en geniş hareket alanı içerisinde kullanmanı sağlayacağım. Yapacağın hataların, atacağın yanlış adımların hesabını sormayacak; yürüdüğün yola, seçimlerine karışmayacağım.

Yatılı okula başlayacak olmamın merak dolu heyecanında bir sayfa daha açıp hayatıma yön verecek o sözü zihnime işlemişti.

‘Seninle bir oyun oynayacağız!’

Şarkı biter bitmez uzanıp radyoyu kapattı. Motor uğultusunun boğduğu sessizliği vites büyüterek rahatlattı. Onun gözleri sağlı sollu akan trafiği takip ediyor iken, benimkiler üzerime üzerime gelen şerit çizgilerinde idi.

-Bir şartla…

Katlanarak artan merakım, bastıramadığım heyecanımla tekrar babama döndüm:

''Nedir?''

-Konuşacaksın. Herkes ile konuşacaksın.

Simitçi, doktor, hemşire, ayakkabı boyacısı, esnaf, taksi şoförü, yönetici, işçi, işsiz, evsiz, şarkıcı, ressam, sporcu; sağcı, solcu...  İnançlı, inançsız... Kimseyi ayırmadan, herkes ile konuşacaksın.

Bakacaksın, seyredeceksin. Baktığını görecek, gördüğünü dinleyeceksin. Dinlediğini duyacak, duyduğunu anlamaya çalışacaksın. Anlayacak; anlatacaksın.

Ara sokaklara gireceksin. Kedilerle, köpeklerle, kuşlarla selamlaşacaksın.

Her şey ile, herkesle konuşacaksın.

...

-Anlaştık mı?

''Ya senin gibi olamazsam baba?!..''

-Sen kendin ol; kendin gibi ol.