Allah (C.C) hem imtihan ve hem de eşrefi mahluk olarak yarattığı insana, iyi ile kötü, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, fayda ile zarar, adalet ile zulmün ne olduğunu, gönderdiği peygamber ve kitaplar ile bildirmiş kendisine verdiği akıl ve iradeyle de seçme hakkı vermiştir. Bu tercihinin sonucu olarak dünya ve ahiret yaşamının şekilleneceğini çeşitli ayetlerde bildirmiştir. Bunlardan biri de Enfal 53'tür. Tüm ayetler gibi bu ayeti kerimeyi de okuyup içleştirmek ve gereğini yapmak zorundayız.

Ayetin Meali:

"Bunun sebebi şudur: Bir toplum zulümden adalete, yalandan gerçeğe, eğriden doğruya, kötülükten iyiliğe, inkârdan imana, yanlış yaşamdan doğru yaşama geçip kendini değiştirmedikçe; Allah da onların durumunu değiştirmez. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir" (Mehmet Çoban Meali)

Başka bir ifade ile

"Bu böyledir. Çünkü bir toplum, sahip olduğu iyi bir niteliği değiştirmedikçe Allah da o topluma vermiş olduğu nimeti değiştirmez.” (Seyyit Kutup Meali)

Seyyit Kutup bu ayeti tefsir ederken;

“Bu ayet, bir açıdan yüce Allah’ın kullarla ilişkilerinde her zaman adil davrandığını vurgulamaktadır.

İnsanlar niyetlerini bozmadıkları, davranışlarını değiştirmedikleri, konumlarını terk etmedikleri sürece yüce Allah onlara bahşettiği nimetini geri almaz.

Böyle bir durumda, imtihan ve deneme için kendilerine bahşedilen nimetin değerini bilmedikleri, bu nimete karşılık şükretmedikleri için kendilerinden nimetin geri alınmasını hak ediyorlar…

Bir açıdan da bu ayet, insan denen yaratığa verilen en büyük onura işaret etmektedir. Yüce Allah, kaderinin uygulanışını insanın hareketlerine ve davranışlarına göre ayarlamakla bu lütfu bahşetmiştir insana.

Yüce Allah, insan hayatındaki takdiri değişikliği, onların gönüllerinde, niyetlerinde, davranışlarında, hareketlerinde ve kendileri için seçtikleri hayat tarzlarında meydana gelen pratik değişikliğe dayandırmıştır.

Bir diğer açıdan da insan denen varlığa -kendisine verilen bu büyük onura denk düşecek- büyük bir sorumluluk yüklemektedir. İnsan, nimetin değerini bilip, şükrettiği sürece, Allah’ın kendisine verdiği bir nimeti kalıcı kılabilir, arttırabilir de.

Aynı zamanda nimete karşılık nankörlük yaptığı zaman, şımardığı zaman, niyeti ve hayat tarzı bozulduğu zaman bu nimeti kendi eliyle giderebilir, yok edebilir.

Aynı zamanda insanın gerek kendi akibeti, gerekse çevresindeki olayların akibeti üzerindeki etkinliği ortaya çıkmaktadır. “Yoksa Allah kesinlikle kullarına haksızlık yapmaz.” (Seyyit Kutup Fizilal’il Kuran)

Diyanet İşleri Başkanlığı da hazırladığı tefsirde bu ayeti kerimeyi şöyle açıklamıştır;

"Allah’ın kullarına sayısız nimetleri vardır, bunları baştan vermesinin veya esirgemesinin de ilâhî adalet ilkesiyle çelişmeyen hikmet ve sebepleri mevcuttur.

Ancak Allah verdiği bir nimeti durup dururken, nimete mazhar olan kulda bir değişiklik meydana gelmeden geri almaz, zıddı ile değiştirmez.

Önce insanlar, Allah’ın hoşnut olmadığı bir şekilde değişirler, öz değerlerine yabancılaşırlar, ellerindeki nimetin şükrünü yerine getirmez, onu gerektiği yerde, gerektiği gibi kullanmazlar, şımarırlar, nimetlerin Allah’ın lütfu ile ilişkisini unutur, kerameti kendilerine mal ederler; güç, servet, ilim, iktidar gibi ilâhî nimetleri zulüm için kullanırlar...

İşte böyle değişen ve bozulan insanların elinden nimet, onu veren Allah tarafından alınır ve yerine zıddı (felâket, mahrumiyet, sıkıntı) verilir." (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 670)

Evet,

Eğer bugün adalet, barış, huzur, ahlak ve güven kalmamışsa bunun suçlusu biziz,

Eğer bugün insanlarımızın büyük bir kısmı yoksulluk ve sefalet içinde iken, bir avuç yandaş lüks içinde yaşıyor ise bunun suçlusu biziz,

Eğer bugün ülkenin fabrikaları satılıyor, tarım ve hayvancıkta bile dışa bağımlı hale gelmişsek bunun sorumlusu biziz,

Eğer bugün gençlerimiz işsiz ve gelecekle ilgili bir umutları yoksa, batılı ülkelere gitmenin yollarını arıyorlarsa, emeklilerimiz bu kadar hizmetten sonra, ömrünün son günlerini onurlu ve insanca bir yaşam şeklinde geçiremiyorsa bunun sorumlusu biziz,

Eğer idarecilerin adaletsizlik, yalan, talan, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, torpil, lüks, şatafat, israf, savurganlık söylenti ve haberleriyle toplum çalkalanıyorsa bunun sorumlusu biziz,

Eğer adalet, dürüstlük, liyakat ve ehliyet ölçülerine göre değil de,  güç, menfaat, particilik, ırkçılık veya yalan algılar üzerinde tercihlerimizi kullanmıyorsak, yaşadığımız sıkıntıların sorumlusu biziz,

Eğer icraatları ve amelleri tersi olduğu halde, dillerinde din ve iman düşürmeyenler, defalarca bizi kandırıyor ve aynı sıkıntıları yaşamaya devam ediyorsak bunun suçlusu biziz,

Eğer algılar üzerinden değil de, tercihlerimizi doğru kişilerden yana kullanabilirsek, hepimiz için eşit, adil, huzur, barış, refah, onur ve insanca bir yaşam mümkündür. Ve bunu tercih edecek olan da yine biziz. Zararın neresinden dönsek kardır.

Vesselam