Son günlerde medyada çıkan haberlerle gündemimize giren sosyal medya fenomenleri balonlarının tek tek patladığına şahitlik etmekteyiz.Hayatları kurgulanmış senaryolardan ibaret olan fenomenlerin ekranlar arkasındaki gerçek dünyaları ifşa oldu.

Geleneksel medyanın kontrollü yapısı, sosyal medya platformlarının ortaya çıkması ile kontrolsüz bir alanın oluşmasına sebep oldu. Bu kontrolsüz yapının anlaşılabilmesi için istatistiki veriler bir göz atmak rakamlar ışığında değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye internet kullanım oranı günde 7 saat 24 dakika ile dünya ülkeleri arasında 15. sırada yer alıyor. Sosyal medya platformlarını aylık aktif kullanıcılarına göre sıralarsak, Facebook’un dünya çapında hala zirvede, Türkiye’de ise zirveyi Instagram devralıyor. Türkiye’de yapılan araştırmaya göre kullanıcı başına aylık sosyal medya kullanımında ilk sırayı 21 saat 24 dakika ile Instagram alıyor. İkinci sırada ise 20 saat 54 dakika ile TikTok almış durumda. Bu sıralama YouTube, WhatsApp ve Facebook ile devam ediyor.

Ajans Press'in RTÜK'ten elde ettiği veriler ışığında yapılan araştırmaya göre Türkiye, günlük TV izleme oranlarında 330 dakika yani günlük 5,5 saat ile dünya ülkeleri arasında ilk sırada yer alıyoruz. İnternet ve sosyal medya 1 kullanım verileri ve tv izleme oranlarına baktığımızda yine ülke olarak zirveleri kimselere kaptırmıyoruz. Bu rakamların ifade ettiği asıl husus şudur, kendi hayatımıza odaklanmamız gerekirken başkalarının senaryo hayatlarına ömürlerimizden en kıymetli anlarımızı feda ediyoruz. Kedimize ülkemize insanlığa değer katacağımız zamanlar oluşturmak yerine sermayesiz zamanımızı amansızca harcıyoruz.

Günümüzün 1/3 ‘ni sosyal medya, internet veya televizyon ekranlarına ayırdığımızı bize istatistik verileri ifade ediyor. Şimdi yazının başlığında gelen “Medya Emperyalizmi” ile ne anlatmak istediğime! Önce geleneksel medya ile başladı her şey, evlerimizin baş köşesine koyduğumuz televizyonlar ile planlı şekilde hazırlanmış senaryolar, programlar tamamen ailelerimizi hedef aldı. Her evin baş köşesinde her daim açık olan ekranlar dünyanın bütün pisliklerini kustu evlerimize. Sabah kuşakları annelerimizi, genç kızlarımızı hedef aldı, akşam dizileri babaları, çizgi filmler çocuklarımızı hedef aldı.

Birbirimize, fısıltı ile söylemekten hicab duyduğumuz kelimeler gündelik kullanımlarımıza döndü. Yemek programları ile nimete olan bakışımız, şükür kavramlarımız reytinge dönüştü. Sabah kuşağı kadın programları ile mahrem olan, sır olan ne varsa ortalığa saçıldı. Masum görünen karakterlerle günah o kadar masumlaştırıldı ki yaşadığımız gibi inanmaya başladık.

Mafya dizileri ile yürüyüşümüz kıyafetlerimiz değişti, insan öldürmek, bir cana kıymak zihinlerimizde normalleşti, para kazanmanın helal yoldan olmayacağı algısı zihinlerimize işleyerek kolay para kazanma yollarının gayri meşru işlerde olduğu öğretildi. Artık çocuklarımız doktor olmak, öğretmen olmak, polis olmak yerine, youtuber olmak, zengin olmak, futbolcu olmak ister hale geldi. Güya adı aile dizisi olan çeşitli dizilerlerle aile kavramı paramparça edildi. Genç kızlarımız girdiği her rolde, ekranlarda gözlerimizin önünde birilerine peşkeş çekildi. Kısacası günah zihinlerde normalleştirildi.

Tabi bu anlattıklarım tv programlarından hayatlarımıza yansıyanlar. Bir de bunun sosyal medya ile hayatlarımıza yansıyanları var. Son günlerde şaşalı hayatları ile görgüsüz insanların çılgınca harcamaları, hayat tarzları ile gündemlerde olan konular var. Olaylar çorap söküğü gibi deşifre edilmeye başlayınca sihir bozuldu balon patladı kısacası kamera arkası göründü. Tabi bunlar bizlere yansıyanlar bir de yansımayanlar bunun kat be kat fazlası.

Özellikle youtuber olarak veya fenomen olarak like almak, takipçi almak adına ahlaksız, sapkın içerikler üretenler var. Hiç bir denetim ve kontrol mekanizmasından geçmeden servis ediliyor bu yayınlar. Çok teknik detayına girmeyeceğim ama iyiye giden bir süreç burada görünmüyor.

Çocuklarımızı bizler değil youtuber’lar büyütüyor adeta, anne babaların kontrolü acilen ele alması gerekiyor. Bu süreci kontrollü bir şekilde ele almalıyız. Öncelikle bunun bir sorun olduğunu kabul etmek bunu önemsemek gerekiyor. Teknik anlamda bilgi ve becerisi olmayan anne/babaların neyi nasıl yapacağı açısından teknik destek alması gerekiyor. Kendi disiplinlerimizi oluşturarak ekran kullanım sürelerimizi belirlememiz ailenin her bireyi için önem arz ediyor.

Hep olumsuz tablolardan bahsettim ama çözümü zor değil. Nasıl yemeğin en iyisini, kıyafetin en iyisini seçiyorsak, gördüklerimizden de hesaba çekileceğimizi unutmadan, ekranlardan zihinlerimize giren görüntüleri de seçmek bizleri ve neslimizi de koruyacaktır. Sosyal medya ve tv üzerinden zihinlerimize misafir ettiğimiz her bilgiyi filtreden geçirmeden kabullenmemiz gerektiğini anlamak zorundayız. Kendimizi korumaya almalı kendimizi inşa etmeliyiz. Kendimizle beraber neslimizi muhafaza etmeli gelecek neslimizi iman ve ahlak esasları üzerine, inşa etmeliyiz.

Kendimizi ve geleceğimiz olan çocuklarımızı, kirletilmeye çalışılan bu dünyada koruyabilmek temennisiyle…